Bin Ladin neden doğdu, neden öldü?

ABD Başkanı Barack Obama, 11 Eylül saldırılarının sorumlusu olarak gösterilen El Kaide lideri Usame Bin Ladin’i Pakistan’da düzenledikleri bir operasyonla öldürdüklerini açıkladı. Bin Ladin'in ABD için en gerekli zamanda "doğması" kadar ABD için en uygun zamanda "öldürülmesi" de dikkat çekti.

11 Eylül’ün hemen ardından NATO kararıyla gerçekleştirilen Afganistan müdahalesinin başlıca gerekçesi, Bin Ladin’in izini sürerek, “İslamcı teröristi” ele geçirmekti. Bin Ladin’in Afganistan’da olduğu iddiasının işlendiği bu dönemde, özellikle ABD kamuoyunu korkutmak için Bin Ladin’in Afganistan’dan Batı dünyasına tehdit yağdırdığı videolar ya da ses kayıtları yayınlanırdı. Zamanla Bin Ladin eski popülaritesini yitirdi. Ancak ABD için taşıdığı işlevsellikten pek bir şey yitirmedi.

Afganistan’daki işgal bir kez gerçekleştirildikten sonra El Kaide ve Bin Ladin’in işgalin gerekçesi olduğu bile unutuldu. ABD’nin Afganistan’da ilerici Afgan hükümetine ve Sovyetler Birliği'ne karşı kullandığı Taliban yönetimi hedef tahtasına yerleştirildi. ABD’nin iddiasına göre, Bin Ladin de zaten Afganistan sınırından geçerek Pakistan’a yerleşmişti.

ABD’nin 11 Eylül’le başlayan ve önce Afganistan sonra kısmen Pakistan’la devam eden “radikal İslam”la mücadelesi 2000’lerin ilk 10 yılına damgasını vurdu. Bugüne kadar “radikal İslam”la mücadele politikasının ABD’nin oluşturmak istediği yeni düzen açısından son derece elverişli olduğu yönünde çok boyutlu analizler yapıldı. Kısaca, ABD’nin “Büyük Ortadoğu” olarak adlandırılan bölgede öngördüğü dönüşümü gerçekleştirmek amacıyla böyle bir gündem açtığı belirtildi. Ayrıca bu politika, dünyayı dinsel ve kültürel “medeniyetler” ekseninde bölerken, bu ekseni kabul edenleri de muhafazakarların fikir ve politika evrenine hapsediyordu. Özellikle dinlerarası çatışma üzerinden yapılan tartışmalar, hem uluslararası politikanın dinselleşmesine yol açtı, hem de böyle bir ortamda ulusal düzeyde tepkisel olarak dini kimliklerin öne çıkmasına ve bağnazlaşmasına neden oldu.

Neden şimdi öldürüldü?
El Kaide tehlikesi iddiası ve Bin Ladin yukarıda bahsedilen süreçte ABD'nin işine o kadar yaradı ki, “Bin Ladin gerçekten yaşıyor mu yoksa ABD tarafından yaratılmış bir efsane mi?” ya da “Bin Ladin gerçekten önemli bir figür mü?” gibi sorular haklı olarak sürekli soruldu. Gerçek anlamda hiç doğmamış –ya da ABD tarafından imal edilmiş- bir “İslamcı terörist lider” de olsa, Bin Ladin’in bu dönemde öldürülmesi oldukça anlamlı.

Batılı ülkeler son zamanlarda Mısır'da El Kaide ile işbirliğine gitmeyi tartışmaya başlamıştı. Konuyla ilgili olarak soL'un "Batı El Kaide'yle masaya oturmaya hazırlanıyor" başlıklı haberini okuyabilirsiniz. Bu doğrultuda bazı eski El Kaide militanları Mısır ve Libya'da kendilerini ABD yönetimiyle aynı saflarda buldular. Konuyla ilgili olarak "El Kaide militanlığından Amerikancılğa zorlu bir yolculuk" başlıklı haberi okuyabilirsiniz.

Bir süredir Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanmakta olan gelişmeler, emperyalizmin, dönüştürmek istediği Ortadoğu’da halklardan gelen değişim talebini yönlendirebilmek konusunda belli bir başarıya ulaştığını gösterdi. Bu ülkeler arasında belki de en önemlisi olan Mısır’da yaşanan dönüşümün, Müslüman Kardeşler’in önünü açacağından çekinmeyen ABD yönetimi, bu yeni politikasıyla zaten dikkat çekiyordu. Müslüman Kardeşler de ABD yönetimini rahatlatmak için önemli adımlar attı. Böylece, öyle ya da böyle Ortadoğu’nun seküler bir yönetime sahip az sayıdaki ülkelerinden birinde iktidarın İslamcıların eline geçme ihtimali doğdu. Aynı tespiti Mısır’dan önce ayaklanan Tunus için yapmak da mümkün. Bu iki ülkenin diktatörleri yerlerinden olurken onlardan doğan boşluğu doldurmak için öne çıkanlar İslamcılar oldu. Bu süreçte ABD’nin “radikal İslam”la mücadele politikasının eskisi gibi sürdüğünü düşünün bazı kesimler, ABD yönetimine uyarıda bulundu. Bu kesimler, ABD yönetiminin bölgede emperyalizmle uyumlu, kapitalizmle hiçbir derdi olmayan, İsrail yönetimi ile iyi geçinmeyi kabul eden “yeni model İslamcılar”la barış içerisinde çalışmaya hazır olduğunu idrak edemeyenlerden ibaret kaldı. “Yeni model İslamcılar”ın faydalarını erken bir dönemde fark edenlerin, diğer kesimi rahatlatmak için AKP’yi örnek vermesi de oldukça anlamlı bir gelişmeydi.

Son aylarda, ABD’nin artık El Kaide ya da Bin Ladin gibi silahlara eskisi kadar ihtiyacı olmadığını gösteren daha somut gelişmeler de yaşandı. ABD’nin "Büyük Ortadoğu" ile derdi tabii ki bitmedi. Bu nedenle “düşman yaratma politikası”nın tamamen rafa kalktığı söylenemez. Ancak gerek ABD yönetiminin, gerekse İslamcıların bazı konularda işbirliği yapmak yönünde birbirlerine doğru yeni adımlar attıkları artık açık biçimde görülebiliyor. Libya’da "NATO’nun muhalifleri" saflarında savaşan El Kaideciler bunun en iyi örneği. Kaddafi yönetimine karşı savaşan El Kaide mensupları, “eskiden Amerikalılardan yüzde 100 nefret ediyorsak, şimdi yüzde 50 nefret ediyoruz” diyorlarsa, Usame bin Ladin için de ölüm vakti gelmiş demektir.

(soL-Haber Merkezi)