Ekim Devrimi ve Spor: Ütopyadan Gerçeğe

102 yıl önce bugün insanlığın ileriye doğru en büyük adımı atıldı. Sovyet topraklarında, spor da sosyalizmin bir eğitim yöntemi, toplumsal aracı haline evriliyor; ‘herkes için eşit’ olmaya başlıyordu. Herkes için eşit olmak, kapitalizmin dar ve sığ dağarcığına sığmayacak kadar uçsuz bucaksız bir ütopyaydı. 102 yıl sonra Sovyet topraklarında sporun gelişimini, sovyet insanının sporla ilişkisini ve…

İsmail Sarp Aykurt

Koskoca bir sportif tarih ve kültürü anlatmak gerçekten kolay değil. Emperyalizm çağında spor denildiğinde akla ne geliyorsa, emek sömürüsü, ırkçılık ya da bir meta haline gelen her şey gibi, Sovyet sporu dendiğinde bunların tam aksini düşünebilirdiniz. Sosyalist spor paradigması bedelsizliğe, fırsat ve cinsiyet eşitliğine, ülkenin her noktasından her insanın kolayca erişmesine dayanıyordu.  Şimdilerde Sovyet spor okulunun insanlığın spor birikimine neler kattığını çok daha iyi anlıyoruz.

Ekim Devrimi ile beraber Sovyet topraklarında, spor da sosyalizmin bir eğitim yöntemi, toplumsal aracı haline evriliyor; ‘herkes için eşit’ olmaya başlıyordu. Herkes için eşit olmak, kapitalizmin dar ve sığ dağarcığına sığmayacak kadar uçsuz bucaksız bir ütopyaydı…

SOVYETLER BİRLİĞİ BİR SPOR ÜLKESİYDİ

Kabul etmek gerekir, Sovyetler Birliği bir spor ülkesiydi. Her alanda olduğu gibi, spor alanında da kendi zamanının ötesinde bir toplum inşa etti. Spor, toplumsal devrim aşamasının büyükçe bir parçası oldu. Büyük Ekim Devrimi’nin yarattığı Sovyet insanının spor ile ilk tanışmasını 1920 yılının Ekim ayında yapılan bir konuşmada aramak mümkün örneğin. Ekim 1920’de toplanan, Lenin’in de konuşma yaptığı 3. Genel Rus Genç Komünist Birliğinde alınan kararlar Sovyet insanının sportif geleceğine yön veriyordu. “Genç jenerasyonun bedensel eğitimi, komünist toplumun uyumlu, yaratıcı yurttaşlarını ortaya çıkarmayı amaçlayan komünist yetiştirme tarzının esas unsurunu oluşturur. Bugün için bedensel eğitimin ayrıca direkt pratik amaçları vardır:

1-Genç insanları çalışmaya hazırlama.

2-Onları Sovyet iktidarının askeri olarak savunulmasına hazırlama.”

Sovyet insanının ilk sportif uygulamalarına bu dönemlerde rastlamak mümkündü. Bu uygulamalar, prototip olarak görülebilirdi ve dönemin o zor koşullarına dönüklük taşıyordu. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra, tam bir spor seferberliği başlatılmıştı. Özellikle kadınların 30’lu ve 40’lı yıllarda spor yapması teşvik edilmiş ve kadının spor ile arasında oluşan açı ivedilikle kapanmaya başlamıştı. Sovyetler Birliği’nde spora yönelik uluslar arası boyutta gelişmesine yönelik Uluslararası Kızıl Spor (Красный спортинтерн,КСИ) adında bir birim 23 Temmuz 1921 tarihinde kurulmuştu. Yine SSCB’de gençlerin orduya alınmadan önce beden eğitimi ile ilgili fiziksel olarak eğitilmelerinin ve geliştirilmelerinin bir parçası olarak hizmet etmişti. Organizasyon, 1937’de dağıtılmadan önce olimpiyat oyunlarında 3 yaz ve “Spartakiad” adı verilen bir kış oyunu düzenlenmişti. Bu dönemlerde öne çıkan Sovyetik modellerden biri olan Spartakiad örgütlenmeleri, çocuk ve gençlere yönelik organize edilen sporun geniş kitlelere nüfuz etmesinin en önemli araçları arasındaydı. Bu örgütlenmeler, mental ve fiziksel gelişimin, barışçıl ve paylaşımcı bir ortamda ilerletilmesi amacını taşıyan, bilimsel ve ideolojik yönü güçlü olan organizasyonlardı. Spartakiadlar, çocuk ve gençleri büyük oranda kapsıyor, genç nesillerin spora katılımı artıyor ve yeni sporcular yetiştiriyordu. Bu oluşumların toplumsal kültür, sportif faaliyetler ve eğitim gibi özellikleri vardı ve kapitalist olimpiyatlara bir ‘alternatiflik’ de barındırıyordu.

21 Haziran 1936’da, Halk Komiserleri Kurulu tarafından alınan bir karar ile SSCB Halk Komiserliği kurulunda tüm birlik cumhuriyetleri beden eğitimi ve spor kurulunun kurulması ile alakalı bir hükme varmıştı. Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) ve diğer kurulların da desteği ile pratik yönü de gelişkin bir sportif düzenlemeler olan GTO’lar (Gotov K Trudu-Oboronie - Ülke halkının erken yaşlardan emeğe ve savunmaya hazırlanması) hayata geçirilmiş ve GTO spor komplekslerinin temelinde birleşik spor sınıflandırması şekillenmişti. Yine bu dönemde halkı spora özendirmek için sportif kategori ve unvanlar da ortaya çıkmaya başlamıştı. 1935 yılında ortaya çıkan ‘emektar spor ustası’ ve 1936’daki ‘SSCB spor ustası’ bunlardan bir kaçını oluşturuyordu. 5 Aralık 1936 tarihinde kabul edilen yeni anayasa ile ise sportif topluluklar ve farklı toplumsal organizasyonlarda hak ve hukuklar düzenlenirken 1935-1936 yılları arasında SSCB de gönüllü spor toplulukları olan DSO’lar oluşturulmuştur. DSO olarak kısaltılabilen gönüllü spor derneklerinin Sovyetler Birliği toplumu üzerindeki etkileri gerçekten önemliydi. Bu dönemde birçok yeni organizasyon, kolektifler, spor toplulukları, sendikal kurumlar inşa edilmişti. Bu, Sovyet sporunun kurumsal ve yapısal inşası ile ilgili parlak bir gelişme sayılmalıydı.

SPORA OLAN YATIRIM İŞÇİ SINIFININ GELİŞİMİ İÇİN TASARLANMIŞTI

Sporun nitelikli, bilimsel ve toplumcu esaslarını kıskançlıkla sahiplenen bir anlayış olarak sosyalist sistem ile işçi sınıfı arasındaki bağ güçleniyordu. Spora olan yatırım kapitalist ülkelerdeki gibi sembolik ve piyasa merkezli değil, kültürel bir formasyona angaje olmuş ve işçi sınıfının gelişimi için tasarlanmıştı. Gerçekten de yürürlükteki yasalara göre, sözgelişi Sovyetler Birliği’nde, üye ödentilerinden sağladıkları gelirin yüzde 25’lik bir bölümünü spor işlerine ayırma ödev ve yetkisi işyeri sendikasının yönetim kuruluna verilmekte; işyeri yönetimiyse, işyeri kulübüne yaptığı parasal yardımların yanında, spor tesisi kurmak, işletme ve bakım giderlerini karşılamak, kulübün bağımsız gelir kaynaklarından doğacak vergileri ödemek, elektrik, su ve yakıt sağlamak gibi görevler üstlenmekteydi. Sportif gelişim ve bunun halka sunulması, halkın eğitilmesi ve yönlendirilmesi bir devlet politikasıydı. Araştırmacı Zilbermann şöyle yazıyordu; Sovyet sistemini açıklarken: “Sovyet hükümeti, yaratılan yeni insanın komünist toplumun temelini oluşturacak bireyin, ne kadar hayati bir önem üstlendiğinin farkında; Sovyet okulları genç neslin komünist bir anlayışla yetişmesinde önemli bir rol oynuyor”…

SSCB’de düzenli olarak spora giden kişi sayısının yıllara göre nüfusa oranları şöyle:

YILLAR  ORANLAR

1918      0.04

1940      5.3

1975     50.1

1978    55.0

Hemen daha ilk günden başlayan ve tüm halkın kitlesel olarak spor yapmaya teşvik edilmesinin sağlanması ile devam eden süreçte propagandaya da ayrı bir önem verilmişti. Özellikle o dönemde spor temalı üretilen afişler, posterler işçi sınıfına sporun teşvik edilmeye çalışıldığının ortaya konulduğunu gösteriyordu. Buradaki amaç, güçlü bir fiziğe ve sağlıklı bir yaşama sahip olmanın önemli olduğuna dair olan inancı pekiştirmek ve sporun insan fizyolojisi ve sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini yansıtmaktı. Ayrıca yine o dönemlerde Sovyetler Birliği’nde spor bilimi de oldukça gelişkin ve üzerinde çalışılan bir alan oldu. Zoya Mironova ve onun meslek arkadaşları bu konuda öncülük eden Sovyet insanlarındandı. Sovyet spor bilimi, önde gelen araştırmacılarının katkılarıyla gelişti. Ek olarak, spor faaliyetlerinin bir entelektüel argümanı olarak görev yapan bir yayınevi de bulunuyordu. ‘Fizkultura i Sport’ yayınevi, yılda 8 milyon civarında gazete, dergi, kitap vb gibi matbu çalışmalar yapıyor ve bunları yayımlıyordu. Bu, sporun entelektüel ve bilimsel bir uğraşı olduğunu, bu şekilde kabul edildiğini de gösteriyordu.

BİNLERCE SPOR OKULU FAALİYET GÖSTERİYORDU

Sovyetler Birliği’nde gönüllü spor toplulukları bünyesinde 1350 çocuk-genç klasmanında spor okulu, bir çok spor kulübü ve 50 bin antrenör faaliyet gösteriyordu. 1946-1970 yılları arasında gönüllü spor toplulukları bünyesinde 60 binden fazla spor uzmanı yaklaşık olarak 2 bin emektar spor uzmanı yetiştirildi. Gönüllü spor toplulukları tüm bu faaliyetlerini sendikal organizasyon, kurum ve köy kolektifleri ile birlikte yürüttü. İnsan faktörünün yanında spor komplekslerinin de inşası da bu süreç zarfında hayata geçirilmişti. 1970 yılı itibariyle gönüllü spor toplulukları bünyesinde 2490 stadyum, 59 bin futbol sahası, 14,4 yüz spor sahası kompleksi, 10,2 yüz jimnastik salonu, 950 havuz ve sportif oyunlar için yaklaşık 270 bin spor alanı vardı. Tüm bunlar, kapitalist rejimlerdeki gibi kâr kapısı ya da bir reklam faaliyeti olarak değerlendirilmiyordu; Sovyet insanının tüm bunları kullanmaya hakkı vardı ve mülk patronlara değil, kamuya aittir.

DEVRİM ÖNCESİ SPOR İÇİN UYGUN ZEMİN YOKTU

Tüm bu gelişimin aksine, Bolşevik Devrim öncesinde ise Rus toplumu fiziki olarak spor için uygun bir zemin sunmuyordu. 20.yüzyılın başından itibaren Çarlık Rusya’sındaki spor alanı hızlı bir dönüşümden geçiyordu demek mümkündü. Daha önceleri aristokrat zümrenin tekeline bırakılmış olan fiziki faaliyetler, bu dönemde nitelik değiştirmekte ve Batı’ya benzer bir şekilde kitleselleşmekteydi. Aristokrat çevrelerde popülerliği olan eskrim, yatçılık ve binicilik gibi spor branşları giderek marjinal uğraşlar haline dönüşmüş, büyüyen burjuva sınıfı ve işçilerin etkisi ile ve özellikle de futbol ivedilikle kitleselleşmişti. Futbolun yanı sıra boks, güreş, hokey ve bisiklet de devrim öncesi Rusya’da belirli bir kitleselliği yakalamıştı. Bu kitlesellik, sanayinin yoğunlaştığı büyük kentlere ve özellikle de St. Petersburg ve Moskova’ya ait bir özellikti. Bu kentlerde işçiler, fabrikalarda ya da fabrikaların desteklediği kulüpler aracılığıyla sportif faaliyetler üretir hale geldiler. Bu, boş vakitlerini de değerlendikleri bir uğraşı halini almıştı. Ekim Devrimi öncesinde Bolşevikler, tüm bu süreçleri yakından gözlemlemiş, güçlü oldukları fabrikalarda zaman zaman bu duruma müdahale ederek işçileri burjuva olarak tanımladıkları bu sporlardan uzaklaştırıp, kendi alternatif olarak diyebileceğimiz spor kulüplerine yönlendirmişlerdi. Örneğin 1905 yılında, Rostov kentindeki bir fabrikada Bolşevik bir spor kulübüne mensup işçiler bir yandan boks faaliyeti ile meşgul oluyor beri yandan ise nişan alma ve ateş etme talimleri yapıyordu. Bununla beraber işçiler, Marksist literatürün temel eserlerini okumaktan da geri durmuyorlardı. Bu radikal adımların ötesinde Sovyet spor politikalarını gerçek anlamda özgün kılan olgu, bütünüyle yeni bir fiziki kültür anlayışının (fizkultura) filizlenmesi oldu. Sovyet teorisyenleri yeni fizkultura’yı burjuva spor anlayışının köklü bir reddiyesi üzerine inşa ediyorlardı. Buna göre burjuva anlamda yarışma fikri, bireysellik ve rekor kırma tutkusu burjuva sporunun öne çıkan özellikleri olarak önce tarif, sonra da mahkûm ediliyordu. Bu haliyle burjuva spor pratiği, genel olarak burjuva kültürünün müptezelliğini ve çöküşünü mükemmel bir şekilde yansıtıyordu. Sporda bolşevizasyon bu döneme kızıl rengini çalıyordu.

BAŞARI KOLEKTİF ÇALIŞMA GÜDÜSÜNDEN GELDİ

SSCB’de spor örgütlenmelerinin kolektif bir esas ile yapıldığına dair herhangi bir şüphe yoktu. Bu örgütlenmeler işyeri bazlı olabileceği gibi bir spor kompleksinde de gerçekleşebilmekteydi. Kurumların, endüstri işletme ya da fabrikalarının ayrı takımlarının oluşu, bu işi amatörce üstlenmeleri ve ülke içinde örgütlenen spor müsabakalarına katılmaları o dönemlerde oldukça olağan işlerdi. Başarılı sonuçları alanlar profesyonel değil, bizatihi işçilerdi. Yüzme ve atletizmde en iyi sonuçları Leningrad mekanik-optik fabrikasının sporcuları, jimnastikte Moskova’nın “Fili” kulübü, bisiklette ise Rijsk vagon tamir fabrikası ve diğer kolektifler elde etmişti örneğin. Sovyet spor okulu için başarı sporun kitleselleşmesi, her evden insanların gündemine girmesi ve erişilebilme ile sağlıklı yaşamın buluşma noktası demekti. Profesyonellik yasaktı, arsalarda meşin yuvarlağın peşinde koşmak serbestti… Sovyet insanının spordaki başarısının sırrı önceden de bahsettiğimiz üzere, bilimsel ve disiplinli çalışmalardan, kolektif çalışma güdüsünden ve çalışmaktan geçmekteydi. Aslında buna bir sır bile denemezdi. Sosyalizmin başarısı bir sır olarak görülemezdi. Bu, sosyalist sisteme içkin özelliklerin toplumdaki mutlak görüntüsü haline dönüştü.

EKİM DEVRİMİ İNSANLIĞIN EN BÜYÜK AYDINLAMASININ ADIYDI

Ekim Devrimi ve Sovyet sosyalizmi, insanlığın en büyük aydınlanmasının adıydı. 20. Yüzyıl’da gerçekleşen her aydınlanmacı gelişmenin sosyalizme borçlu ve içkin olduğu ne kadar gerçek ise bugün vakitsiz bir karanlığı modern çağda yaşıyor olmamızın sebebi de sosyalizmden yoksun bir hayatı yaşamaya zorlanıyor oluşumuzdur. Proleter spor ise reel sosyalizmin yalnızca bir sonucu değildir; içinde barındırdığı mücadele pratikleriyle kurucu ve toplumsal unsurlarından biridir de… Ekim Devrimi, sporun da kendi devrimidir, tekdüzelikten ve sunilikten kopuşunun simgesidir. Konjonktür ise emperyalist çağdaki spordan kurtulmak için sosyalist devrimi çağırmakta ısrar etmektedir…