Evlilik gerçek mi, naylon mu?

Sinan Sönmez'in "Evlilik gerçek mi, naylon mu?" başlıklı yazısı 16 Şubat 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Her ne kadar yazı başlığı çağrışım yapsa da, aşk veya mantık veya görücü usulü evliliği bir kenara bırakarak konuyu ekonomi dünyasına taşıyacağız. Gerek uluslararası, gerekse ulusal düzeyde son yıllarda sıklıkla gerçekleşen şirketler arasındaki evlilikler de konumuz dışında. Ancak çok gerçekçi bir evliliğe değineceğiz. Özellikle 2000’li yıllarda uygulanan İslamcı etiketli neoliberal model ve iktisat politikaları ile bağdaşan bir evlilikten söz edeceğiz. Resmi nikah önceki koalisyon hükümeti döneminde Kemal Derviş tarafından kıyılmış, 2002 genel seçimlerinin ardından imam nikahıyla da sağlamlaştırılmıştır. Evliliğe alkış tutanların ön sıralarında iç ve dış büyük finans sermayesi, çıkar sağlayan iş çevreleri, yandaş ve ana akım medyadaki ekonomi yorumcuları yer almaktadır. Liste oldukça uzun tutulabilir!

Sabrınızı taşırmadan nikahın ekonomik büyüme ile mali disiplin, bu bağlamda bütçe disiplini arasında kıyıldığını belirtelim. Mekanizma basit: Önemli bölümü spekülatif nitelikteki sermayeyi dışarıdan çekerek büyümeyi sürdürmek için bütçe açığını ve kamu borç stokunun GSYH’ye (ulusal gelir) oranını düşük tutmak gerekmiştir. Avrupa’da, özellikle de Avro Bölgesi’nde kamu maliyesi ve borç göstergelerinin olumsuz seyrettiği, ekonomik daralma veya en fazla ekonomide birazcık kıpırdanma görüldüğü bir dönemde Türkiye, kârlı yatırım alanı arayışındaki dışarıdan gelen sermaye için cazibe merkezine dönüştürülmeye çalışılmıştır. Büyümenin anatomik yapısı bu tür bir düzenlemeyi olanaklı kılmıştır.

Yüksek faiz hadleri, mali disiplin ve aşırı değerli TL, özelleştirmeler Türkiye ekonomisine bir bölümü de kayıt dışı olmak üzere dışarıdan sermaye akışını sağlamıştır. Gelen sermaye özel tüketim ve yatırımların, bu bağlamda inşaat ve konut sektörünün finansmanına yönelmiştir. İç talep odaklı büyüme modelinde özel tüketim banka kredileriyle desteklenmiştir. Talebin sürdürülebilir kılınmasında çeşitli tüketici kredileri ve kredi kartlarının ayrıcalıklı bir yeri olduğu bilinmektedir. Kısaca özetlenen modelin can suyu dışarıdan sermaye akışıdır. Can suyunun akabilmesi için bütçe açığının küçük tutulması ve kamu borç stokunun GSYH’ye oranının düşürülmesi olmazsa olmaz koşul olmuştur.

Türkiye örneği görünürde büyüme ve bütçe disiplininin birbirini dışlamadığı, üstelik aralarında evlilik bağı olduğu yönünde işaret vermektedir. Ancak evlilik bağı gerçekten kurulmuş mudur? Yoksa “naylon evlilik” mi söz konusudur?

Sorunun yanıtını vermek için büyümenin özel tüketime ve dış sermaye girişine bağlı olduğunu bir kez daha anımsayalım. Dolayısıyla özel tüketim arttıkça büyüme hızlanmaktadır. Bütçe finansmanının en önemli kaynağı olan vergi gelirlerinde ise tüketim/harcama vergilerinin payı üçte ikiye yaklaştığı için tüketim uyarıldıkça, elde edilen vergi hasılatı da artmaktadır. Görüldüğü üzere iç talep/özel tüketim odaklı büyüme modeli ile vergi gelirleri ve bütçe açığının daraltılması arasında adeta mekanik bağlantılar mevcuttur. Tüketici yeterince tüketmez ise ne büyüme, ne bütçe açığının küçültülmesi, sonuç olarak ne de dışarıdan fon akışı olur!

Ancak işler göründüğünden biraz daha farklı seyretmektedir. Avrupa’da yoğunluk kazanan ve yaygınlaşan kriz Türkiye’yi etkilemiş ve 2012 yılında işler yeni boyutlar kazanmıştır. Geçen yılın ilk dokuz aylık döneminde yüzde 9,9 olan büyüme, 2012 yılının aynı döneminde yüzde 2,6’ya gerilemiş, bütçe harcamaları artmış, vergi gelirlerinde alarm zilleri çalmaya başlayınca açığın daha fazla genişlemesini engellemek için ek önlemler alınmış, kısacası vergi artışları ve zamlar devreye sokulmuştur. Buna karşın bütçe harcamaları belirlenen hedefi 9,5 milyar lira aşmıştır. Sonuçta vergi gelirleri hedefin 1,1 milyar lira, toplam bütçe gelirleri de hedefin 1,9 milyar lira üzerinde gerçekleşmiştir. Ancak harcamalardaki artışı karşılayacak bir gelir artışı sağlanamamış ve bütçe hedeflenenden 7,7 milyar lira daha fazla açık vermiştir. Dikkati çeken nokta bütçe açığının daha fazla artmasının “makyaj” ile önlenmiş olmasıdır. Nasıl mı? Bir defalık geçici gelirlerin bütçe geliri olarak kayda alınması, özelleştirme gelirlerinden bütçeye yama yapılabilmesine olanak sağlayan yasal düzenlemeye gidilmesi, özel tüketim vergilerinden sağlanacak gelirlerinin artışını sağlayacak zamlara (akaryakıt) başvurulması uygulanmış yöntemlerdir.

Evliliğin sağlam temellere dayanmadığı zaten görülüyordu. 2008-2009 sonuçlarından sonra 2012’deki gelişmeler naylon evlilik yapıldığını göstermiştir. Üstelik naylon evlilik 2013 yılında da sürdürülmektedir.