Alnında Mavi Kuşlar

Kaynağı edebiyat değil de yaşam olan edebiyatın, 'yaşanan'ı gündeme getirmesi, onu sanatsal bir süreç sonucunda yeniden yaşanır kılmayı amaçlaması, sanatçının yaklaşımında kuşkusuz güncelliğin önem kazanmasına neden olmaktadır. Ama aynı zamanda güncel yaklaşımın sanatla bağdaşamayacağını ileri sürenler, bunu bir tartışma konusu olarak her fırsatta canlı tutmaya çalışmaktadır.

Yakın geçmişte bu tür tartışmaların çokça görüldüğü bir dönem yaşanmıştı. Güncelliğin edebiyata zarar verdiği görüşünde olanlar, kendilerine dayanak olarak, 'yaşanan'ı günü gününe izleyen bir edebiyatın kalıcı olamadığını, bu tür yapıtların kolayca eskidiğini, çünkü sanatsal değer ortaya koymakta sıkıntılarla, engellerle karşılaştığını temel alırlar.

Bilindiği gibi, bu yıl 1 Mayıs 1977'nin 30. yılıydı. Yordam Kitap, yayın çizelgesi içinde, bir kitabın yayınını bu yıldönümüne denk düşürmekle, sözünü ettiğim tartışmayı edebiyatımız açısından işlevi olacak biçimde gündeme taşıdı. Yayınladığı kitap bir roman. Adı Alnında Mavi Kuşlar, yazarı Aysel Özakın.

Kitap yayına sunulurken yayınevince bir soru dile getiriliyor: "Çok değil, bundan 30 yıl önce yaşananlar, edebiyatımızda ne kadar yer bulabildi?" İlk iki basımı 1978 ve 1979'da gerçekleştirilen roman, dile getirilen soruya canlı bir yanıt niteliğinde. Çünkü romanda anlatılan, yalnızca 1 Mayıs 1977'de Taksim'de yaşanan can kırımını değil, "bütün dönemin atmosferini, ilişkilerini, gelgitlerini" içeriyor.

Alnında Mavi Kuşlar'ın bugün okur önüne yeniden çıkması, kaynağını yaşamdan alan edebiyata hem bir örnek olarak, hem de bu anlayışa yöneltilen eleştirilere, suçlamalara bir yanıt olarak okunma fırsatı sağlayacaktır.

Bence bu fırsat, okur olarak değerlendirildiği gibi, sanat üzerine düşünenler ve dünya görüşleriyle sanat arasındaki ilişki üzerine kafa yoranlarca, bu bakımdan geçmişte yapılanları öğrenmek, gelecekte yapılacakları tasarlamak isteyenlerce gözden uzak tutulmamalı.

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin, aylık çalışma çizelgesi içinde kitabı, tanıtımından değerlendirilmesine kadar bütün boyutlarıyla ele alması, Sanat Cephesi'nin canlı tuttuğu tartışma ortamına da birçok bakımdan katkıda bulunacaktır.

Ayrıca geçen yıl ilki gerçekleştirilen ve yaşamdan kaynaklanan edebiyat üzerine konuşmayı yeğleyen şenliğin bu yılki izlencesinde en azından yer verilebilir odaklardan birinin bu olabileceğini düşünüyorum.

Gerek kültür merkezi, gerek edebiyat şenliği için, etkinlik odağında bir sanat cephesi yer alıyorsa, bu cephenin nelere karşı olduğunu her vesileyle ortaya koyacağı kadar, nelere katkı sağlayacağı, bunun için de nelerin izini süreceği, kendini nelerin karşısında sınayacağı da önemli olmalı.