Sınıfın İçinde

Türkiye'nin burjuva düzeni gerçekten olağan dışı bir dönemden geçiyor. Yaşananlar uzun süredir izlenen sosyoekonomik politikaların bir sonucudur.

Dışa bağımlılık, en nihayetinde, siyaseti Kürt sorununda ve dinin toplumsallığı meselesinde kilitlemiştir. Öte yandan aynı bağımlılık olgusu hem sanayiyi hem de tarımı çöküş noktasına getirmiştir. Son 10 yıl içinde tarımdan geçinenlerin oranı yarıya inerken, önemli sanayi işletmelerinin tümü özelleştirilmiş, yatırımlar durdurulmuştur.

Bu nedenlerle, son yaşanan büyük kriz olmasaydı da Türkiye ekonomisi zaten bir çöküş noktasındaydı. Uluslar arası kriz para akışını durdurduğu için yaşananlar görünür düzeyde ağırlaşmıştır. İşsizlik ve onun üzerinden şekillenen (talep yetersizliği de dahil) sorunlar tipik göstergelerdir.

Önümüzdeki orta vadede işçi sınıfının durumunun kötüleşeceğini ve düzenin bu konuda son derece kısıtlı bir hareket alanının bulunduğunu, bunlarla bağlantılı olarak da sınıf hareketinde artış potansiyeli bulunduğunu görmeliyiz.

* * *

Bu olanak örgütlenmek ve sınıfı hak mücadelesinde ileriye taşımak ve bu bakımdan kalıcı mevziler elde etmek için kullanılmalıdır. Şimdi şu noktalara dikkat çekebiliriz:

1- Sosyalist ideolojiyi benimseyen, ileride bunun taşıyıcısı olacak yeni kadroların yaratılması görevi önceliklidir. Bu aynı zamanda bu kadrolara özgüven, cesaret, iletişim becerilerinin kazandırılmasını da gerektiren bir süreçtir.

2- Bütün emek örgütlerini durdukları noktadan daha ileriye itecek-çekecek bir müdahale-destek önemlidir. Bunun üzerine oturacağı zemin haklar alanıdır. Meslek örgütlerinin verdikleri sağlık, eğitim, konut, sağlıklı beslenme hakkı mücadelesi ile emekçi kitlelerinin bu haklardan yoksunluğu meslek örgütleri ile sınıfın yakınlaşmasının güvencesidir. Öte yandan sendikaların iş güvenliği ve insanca yaşam için verdikleri mücadele sendikalarla ilişki açısından büyük olanaktır. Sendikaların ve meslek örgütlerinin içine girilmeli, bu yapılar hem ideolojik hem de pratik düzlemlerde düzen dışı, sosyalist içerikli bir hatta yeniden yapılandırılmalıdır. Amaç yönetim organları düzeyinde sandalye kapmak değil, kamucu, eşitlikçi, bağımsızlıkçı bir örgütsel anlayışın geliştirilmesidir.

3- İdeolojik hat eşitlik ve hak ekseninde örülmeli, bu eksendeki gündelik siyaset dili piyasa karşıtı/kamucu, antiemperyalist/bağımsız bir Türkiye düzeni olarak genellenmelidir. Bugün kamuculuğun ve bağımsızlığın çıkacağı tek yer sosyalist Türkiye seçeneğidir. Ekonomi kamu eliyle örgütlenmeden, özelleştirilen devlet işletmeleri yeniden kamulaştırılmadan eşitsizlikler azaltılamaz. Türkiye bağımsızlaşmadan örneğin tarım yeniden diriltilemez ve yine örneğin domuz gribindeki aşı tartışmalarına halkçı ve bilimsel bir çözüm üretilemez. Bu ideolojik siyasal içerik bize düzenle hesaplaşmak açısından büyük olanaklar sunar.

4- Toplumun örgütsüz kesimleri bugün örgütlü kesimlerinden çok daha geniştir. Yeni iş ilişkileri nedeniyle pek çok işyerine sendikanın girmesi olanaksız denecek derecede güçtür. Bu nedenle yaşanan sorunlar üzerine oturacak fiili hareket kanalları yaratılmalıdır. Yurtsever Cephe'ye bu bakımdan daha fazla dikkat etmek gerekecektir.

5- Bugün için örgütlenme sola itme/çekme yönündeki teorik ve pratik müdahalelerin emekçilerden hak ettiği dikkati görmediği doğrudur. Ancak bir o kadar doğru olan olgu da örgütsüzlük, dağınıklık, umutsuzluk nedeniyle çare ve özne arayışı yönündeki potansiyelin boşa gittiğidir. Bu potansiyelin hakkını vermek gerekir. Mücadele haklar zemininden başlatıldığında, emekçilerdeki ilgisizliğin en önemli nedeni kazanma konusundaki umutsuzluktur. O nedenle kısmi kazanımlar es geçilmemeli, gündelik hak talepleri ile siyasal düzlem arasında ilişki kurmaya özel önem verilmelidir.

* * *

En son olarak şu noktanın altını çizmeliyiz: Türkiye gerçekten çok sıkışmıştır. Bu sıkışmanın bir biçimde tepki üretmesi kaçınılmazdır. Bu ortamda, ancak sınıfın içinde yaşandığı taktirde kalıcı kazanımlar elde edilebilir.