Daralıyor mu, yoksa...

Aydemir Güler'in “Daralıyor mu, yoksa...” başlıklı yazısı 21 Ocak 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Kabaca Türkiye’de solun olanaklarından söz ediyorum.
Türkiye’de muhalif siyasetin iki uca yerleştiği görülüyor. Farklı adlar takabilirsiniz, özetle bir tarafta Türk, karşısında Kürt ulusalcılığı.
Bunlara başka öğeler eklemleniyor. Türk ulusalcılığıyla devletçilik, kemalizm, eskiye öykünme, laisizm, merkeziyetçilik uyuşuyor. Kürt ulusalcılığının etrafına liberalizm, kimlikçilik, yerelcilik tutunuyor.

İki ulusalcı çekirdek ve etraflarını çeviren öğeler yeknesak resim vermiyor. Herbiri kendince birer yelpaze oluşturuyor. İçinde biri diğeriyle çelişen renkler barındıran yelpazeler.

Örneğin Türk ulusalcılığında laisizm aydınlanmacılığa açılabiliyorken, bir kanadında da şoven, ırkçı renkler boy atıyor.

Kürt ulusalcılığı mazlum sesler verebildiği gibi gericilikle, emperyalizmle uzlaşan, kendi şovenizmine hoşgörü gösteren bir yelpaze arzediyor.
Arada güldürü öğelerine de rastlıyoruz: CHP bir gün bağımsızlıkçı ertesi gün NATO’cu sabah saatlerinde demokratikleşme deyip öğleden sonra anadilde eğitim olmaz diye kestirip atabiliyor hem devletçi hem özelleştirmeci profil çizebiliyor.

Ama sosyalistlerin fotoğrafı hiç de komik değil! Sol beş benzemez adeta. Sokaktan bakıldığında solculardan biri Kemalist laikliğin elden gittiğine yanarken, bir başkası dinsel kimliklerin belirginleşmesini, aynı bir liberal gibi demokratikleşmenin işareti sayıyor. Sol adına hem Kürtler reddedilebiliyor, hem de iş kuyrukçuluğa varabiliyor.

İşin ilginç yanı iki kamp birbirini kışkırtarak gelişiyor. İktidar alanını AKP doldururken, muhalefet kaynakları solu hep kişiliksizleştiriyor.
Buraya kadar yazılanlar, alan daralması diye özetlenebilir. Böyle bir Türkiye’de sol farklı cenahlara iltihak ederek kendisini bitiriyor demektir. Türkiye’de kendisini bitirmekte olan solculuk türleri gerçekten de var.

Sizce Türkiye bu olabilir mi? Türkiye’de muhalefet alanı iki ulusalcılık ve onun etrafındaki kümelenmelere indirgenebilir mi?

Bu paylaşılmış muhalefet alanında Havayolu emekçileri yok. Tersanede, madende ölümüne çalışanlar yok. Metrobüse binmek için birbirinin sırtına basmak zorundakiler nerede temsil edilebilir? Kentsel dönüşüm diye şehrin içinde göçe zorlananlar peki? Altyapısız siteleri törenle açılan depremzedeler nereye düşer? İnançlı veya inançsız, çocukların ille de imam hatipde okuması dayatıldığında yukardaki iki ucun çözemediği bir sorun açığa çıkmıyor mu? AKP’nin imamları ne üniversite, ne hastane yönetebiliyorlar. Buna isyan etmek için politize olmaya gerek var mı? Kadınların öldürülmesini, hekimlerin dövülmesini teşvik eden sisteme karşı çıkan bir dinamik yukarıdaki bölünmede nereye iltihak edecek? Geçen hafta yürüyen üniversite hocaları? ODTÜ’yle birlikte ayağa kalkan “sıradan” öğrenciler? Kürt illerinde depremzedeler, atanmayan öğretmenler, aşağılanan öğrenciler, mevsimlik işçiler var. Batıda borçlanan çiftçiler, günde on iki saat çalışan çocuklar, eve kapatılan kadınlar...

Diyelim, muhalefet alanı iki ulusalcılığa paylaşıldı. Tüm bu insanlar nereye sığacak?

Türkiye’de sol iki kutbun dışında kriterlere, ayrı bir dünya görüşüne, tezlere, çözümlere ve kitlelere sahip olduğunu birinci sıraya yazmak zorundadır. Solun olanakları başkalarının alanlarında değil, bağımsızlıktadır.
Şimdi... Bu alan sıkışmış, daralmış durumda mı sizce? Yoksa...