Ekonomik veriler açıklanırken TÜİK hepimizi kandırıyor mu?

Dördüncü çeyrekte karışan hesaplamalar içinde veri manipülasyonu olmazsa üçüncü çeyreğe benzer bir daralma, 2016 yılının bütününde de yüzde 2’ye doğru gerileyen bir büyüme olası. Benzer trendin 2017 yılının ilk iki çeyreğine taşınması da muhtemel.

Adile Kaya

Son GSYH verilerine göre 2009 sonrasında ekonomi çeyrek dönem bazında ilk kez daraldı. Ancak TÜİK, yeni hesaplama yöntemi ve en son 2002 bazlı güncellenen arz-kullanım ve girdi-çıktı tablolarını da 2012 bazlı yayınlamasıyla veriye dayalı tüm analizleri havaya savurdu. 2016 yılının ilk iki çeyreğine ait verilerin de çok büyük revizyonlar gördüğü yeni hesaplamanın baz yılı olarak 2009’un seçilmiş olmasından ekonominin yapısını daha iyi yansıtması gerekliliğine hiçbir şüphe bulunmayan 2012 bazlı arz-kullanım, girdi-çıktı tablolarının neler söylüyor olduğuna, baştan aşağı yeniden anlaşılması gereken bir ekonomik veriler dünyası var.

En azından iktisatçılara bir süreliğine iş çıktığını, yeni hesaplamalar taksi şoförlerine mal olana, ortak ezber haline gelene kadar bir “yorum sahası” açıldığını da söylemek mümkün…

TÜİK’in tüm “ezberleri” dağıtan yeni hesaplamaları ve güncellemeleri pek çok soruyu da beraberinde getirdi:

2016 yılının üçüncü çeyreğinde beklentilere göre düşük sayılabilecek daralma (yüzde 1,8) hesaplamadan mı kaynaklandı yoksa 15 Temmuz sonrası meydan nöbetlerine taşınan kitlelerin iaşesine ayrılan kamu harcamalarının mı ürünü?

Gerçekten ekonomi 2011 sonrasında zannedilenin aksine büyümüş mü?

Üretimin ithalat bağımlılığı hakikaten zannedilenden çok daha düşük mü?

Kriz yılı olan 2009’u baz yıl seçmek doğru mu?

Ar-Ge ve silah üretimini yatırımlara kaydırmak makul mü?

Ve hepsinden önemlisi zannettiğimizden daha mı zenginmişiz?

Kişi başı gelir 11 bin dolar olduğuna göre dolar kurunun 4 liraya kadar yolu var diyebilir miyiz?

'TALEPSİZ' BÜYÜME

Bu yazıda en güncel ve kolay olandan, ilk soruya yanıt vermeye çalışalım...

2016 yılının üçüncü çeyreğinde GSYH, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 1,8 daraldı. Büyümenin bileşenlerine harcamalar yönünden bakıldığında hane halkı tüketiminde yüzde 1,9, yatırımlarda yüzde 0,2, ihracatta yüzde 1,8, ithalatta ise yüzde 1 daralma görülüyor. Kamu tüketimindeki yüzde 2,8, stoklardaki yüzde 0,3 artış daralmanın yüzde 1,8 ile sınırlı kalmasını sağlamış.

İktisadi faaliyetler (temel sektörler) bazında bakıldığında da tarım, imalat sanayi, hizmetlerde sırasıyla yüzde 8, yüzde 3,2 ve yüzde 8,4 daralma olduğu, inşaat-gayrimenkul ve bilgi-iletişim sektörlerinde büyüme olduğu dikkat çekiyor. Henüz üçüncü çeyrek inşaat üretim verisi açıklanmamış olmakla birlikte inşaat malzemeleri (çimento, inşaat demiri gibi) üretimindeki gelişmeler, konut satışları gibi veriler göz önünde bulundurulduğunda inşaat büyümesini de esas olarak konut, bina yapımının değil kamu inşaat harcamalarının sürüklediği tahmin ediliyor. Kamunun üçüncü çeyrekteki daralmayı sınırlandırmak üzere hem inşaat başta olmak üzere kamu yatırımlarına ağırlık verdiği hem de 15 Temmuz sonrasında kitlelerin mobilizasyonu başta olmak üzere çeşitli harcamaları artırdığı söylenebilir.

İç ve dış talebin kurdaki gelişmeler, siyasi belirsizlik ve gerilimlerle baskılanmaya son çeyrekte de devam ettiği gözleniyor. Geçen yılın son çeyreği, özellikle otomotiv ihracatı ve iç pazarı, kamu inşaat harcamalarının güçlü seyri gibi etkenlerle yüksek bir baza sahipti. Konut ve dayanıklı tüketim malı talebini desteklemeye yönelik kredi faiz oranı indirimleri, kredi kartı taksit ve KDV düzenlemeleri gibi önlemlere rağmen kur artışı, ithal ürün talebinde düşüşe yol açtı. Dördüncü çeyrekte karışan hesaplamalar içinde veri manipülasyonu olmazsa üçüncü çeyreğe benzer bir daralma, 2016 yılının bütününde de yüzde 2’ye doğru gerileyen bir büyüme olası. Benzer trendin 2017 yılının ilk iki çeyreğine de taşınması muhtemel.

Geçtiğimiz hafta açıklanan “Ek Destek Paketi”nde öngörülen ve ağırlıklı olarak özel sektör şirketlerinin kredilerinin yeniden yapılandırılmasına dayanan önlemler, siyasi iktidar ile finans sermayesi arasında bir büyük pazarlık konusu olarak masada duruyor. İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali’nin aynı günlerde sözünü ettiği “feragat”in kapsamı Binali Yıldırım’ın açıkladığı paketin tamamının finansmanını içerir mi? Sermaye sınıfı bu arkadan ittirmelerle mevcut deliklerini kapatıp yeni yatırımlara girişir mi? 2017’nin çevrilip çevrilemeyeceği uluslararası gelişmeler ve bankacılık sektörünün yurtdışı borçlanma olanakları ve koşullarına bağlı görünürken Türkiye kapitalizmi açısından yeni birikim modeli açmazı gittikçe derinleşiyor.