Boyun eğmeyen İzmirliler ‘Yetmez ama HAYIR’ etkinliğinde buluştu

Türkiye Komünist Partisi (TKP) İzmir İl Örgütünce düzenlenen “Yetmez ama hayır” etkinliğinde bir araya gelen İzmirliler, AKP ve Erdoğan'a sadece 'hayır' demenin yetmeyeceğini, hayır seçeneğinin içinin mücadele ve örgütlenme kararlılığıyla doldurulması gerektiğini tartıştılar.

soL-İzmir

Türkiye Komünist Partisi (TKP) İzmir İl Örgütünün düzenlediği “Yetmez ama hayır” etkinliği Tepekule Kongre Merkezinde gerçekleşti.

Açılış konuşmasını yapan Ercüment Serpil, “Öyle bir hayır örgütleyebiliriz ki, değil herhangi bir gericiliği dayatmaya kalkmak, ‘sömürünüzü nasıl istersiniz’ sorusunu bir daha sorma cüretini gösteremezler. Bütün gerici, baskıcı, insanlık düşmanı kurum ve temsilcileri ile yandaşlarını da alıp bir daha gelmemek üzere giderler. Biz kazanacağız. Hayır kazanacak” dedi.

"EMEKÇİ SINIFLARIN HAYIR'I FARKLI OLMALI"

Etkinliğin ilk konuşmacısı TKP Merkez Komite Üyesi Erhan Nalçacı, referandumda hayır diyecek kesimlerin her birinin farklı saiklerle hayır demeye hazırlandığını belirterek, “Hatta sermayenin bazı kesimleri de, hatta uluslararası sermayenin kimi kesimleri de hayırdan yana tavır koyabiliyor. İşte bu nedenle emekçi sınıfların ‘hayır’ının farklı olması, örgütlü olması önemli” dedi.

"AKP, SERMAYE DİKTATÖRLÜĞÜNÜN İHTİYACI OLARAK ORTAYA ÇIKTI"

Emperyalizmin, tekellerin ve dünya sermayesinin emekçi sınıflara yönelik saldırılarının tarihsel kronolojisini özetleyen Nalçacı, “Özellikle son on yıllarda sermayenin kâr oranlarının düşmesiyle birlikte, neoliberal politikalar Amerikan emperyalizminin hegemonyasında dünyayı sardı. Kâr oranlarını artırmak için yargı, yasama, yürütme ve tüm denetim mekanizmaları yok edilmek istendi. 24 Ocak Kararları, 12 Eylül faşizmi, Kemal Derviş’in 15 günde 15 yasa politikası hep bu sürecin ürünüydü. Bu programın bir yürütücüye ihtiyacı vardı. Sermaye sınıfının ve emperyalizmin işbirlikçilere ihtiyacı vardı. İşte bu ihtiyacı karşılamak üzere AKP kurgulandı. Milli görüş geleneğinden gelen, belediyelerde yetişmiş, komisyon, rant almaya alışmış, piyasayla barışmış bir kesim, avantanın kokusunu alan bir kadro tipi işbaşına getirildi. AKP 15 yılda işçi sınıfının örgütlülüğünü dağıttıİşçiler her yıl iki biner iki biner ölmeye başladılar. Böyle bir tablo yaratıldı. Ve bir rejim değişikliği gerçekleştirildi. Rejim değişikliğinin iktisadi temeli mülk devridir. AKP döneminde çok kritik kamusal mülkler sermayeye devredildi. Limanlar, şeker, demir çelik fabrikaları, Tekel, Seka, Tüpraş, madenler hepsi, geriye tek bir çöp bırakılmaksızın sermayeye devredildi. Bir rejim değişikliğinden söz ediyorsak, temeli mülk devridir. Danıştay, Sayıştay gibi denetim mekanizmaları etkisizleşitirildi, tasfiye edildi. Şimdi de sattıklarından geriye ne kaldıysa hepsini Varlık Fonu adı altında beş kişilik yönetim kuruluan teslim ettiler” dedi.

"BİZİM HAYIR'IMIZ SERMAYENİN HAYIR'INDAN FARKLI"

Referandumda yalnızca bir tek kişinin tek adamlığına değil, genel olarak sermaye sınıfının bu keyfiliğine, yasa tanımazlığına, emek düşmanlığına bir bütün olarak karşı çıkmak gerektiğini vurgulauan Nalçacı şunları söyledi:

“Emekçi sınıflar kesinlikle bu tabloya hayır demek zorunda. Bu hayırın da, sermaye kesimlerinin hayırından farklı olması gerekiyor. Ve sermayenin tümüne karşı olmak gerekiyor ve örgütlü bir hayır olması gerekiyor. Emekçi sınıfların kendi içine bir ağ oluşturmasıi merkezi bir akılla tek bir gövdeyle davranması gerekiyor. Bu pratik olarak nasıl işler? Bu pratik olarak öncelikle TKP’ye üye olmak anlamına geliyor. İşçi sınıfının öncüsüne üye olmak anlamına geliyor. En gelişkin hali budur. Bu olmuyorsa birlikte devinmek anlamına gelir. Yüzünü TKP’ye çevirmek, yayınlarını okumak, toplantılarına katılmak, referndumda sandığı birlikte korumak anlamına geliyor. Yolumuz açık olsun arkadaşlar.”

"ERDOĞAN'IN TOTALİTERLİĞİ, SERMAYENİN İHTİYAÇLARINA DENK DÜŞMEKTE"

TKP Merkez Komite Üyesi Aydemir Güler, AKP’nin yönetemeyen, sürüklenen bir parti olduğunu belireterek, “Sürükleniyorlar ve beraberinde ülkemizi de sürüklüyorlar. AKP ve Erdoğan’ın girdiği yol, yalnızca siyasi yetkilerin birleştirilmesi, Türkiye’de daha totaliter, daha otoriter bir rejim inşa edilmesine yönünü çevirebilir. Neden sorusunun cevabı Erdoğan’ın konuşmasında var. Nedeni Erdoğan’ın tek adam saplantılı olması değildir. Kendisi öyledir ama bu hali döneme ve sınıfının ihtiyaçlarına denk düşmektedir. Gerçek neden, Türkiye’de sermaye sınıfının ve emperyalizminin çıkarları doğrultusunda bir tek adam diktatörlüğüne, bütün yetkilerin birleştirilmesine ihtiyaç duyulmasıdır. Bu ihtiyaca denk düşen bir figür bulacaklardı, bula bula bunu buldular. Ama geri dönüşü yok. AKP’nin, daha doğrusu emperyalizme bağlı Türkiye kapitalizminin girdiği yolun çıkmaz sokağıdır. Buradan geri dönüş yok. Mümkün olan en yüksek oranda hayır çıksın. Referandum buna vesile olsun. Hayır çıksın ve AKP süpürülsün. Peşinde başka kimleri süpürebileceğimiz ise bir oylama meselesi değildir” dedi.

"TÜRKİYE İLERİCİLİĞİ ÜZERİNDE BÜYÜK BİR TAHRİBAT VAR"

Gerilimsiz hayır kampanyasının ve ortalıkta hiç görünmeyen hayır kampanyasının aynı zamanda Türkiye ilericiliği üzerinde büyük bir tahribat olduğunu vurgulayan Aydemir Güler şunları söyledi:

“Ne yapacağız? Bu büyük tahribatı sineye mi çekeceğiz? Yeter ki hayır oyları artsın diye, hayır çıktığında Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı olarak kalmasını istiyoruz mu diyeceğiz? Hayır oyları artsın diye, normalleşelim, bütün işlenen suçları da sineye çekelim unutalım mı diyeceğiz? Bu gerilimsiz kampanyalar Türkiye ilericiliği üzerinde tahribat yaratmasaydı ve sadece hayır oylarını artırmaktan ibaret olsaydı, bunda bir sakınca olmayabilirdi. Ama tahribat var. Türkiye ilericiliğinin üzerinde tepiniliyor. Soru şudur: Hayır ya da evet vereceğini ilan eden ama Türkiye halkının karşısına çıkıp ‘ikinci cumhuriyetinizi nasıl alırdınız, Tayyipli mi olsun yoksa milli muatabakatlı mı’ diye konan bir soru var. Biz ikinci cumhuriyetin hiçbir türlüsünü istemiyoruz. Biz cumhuriyetimizin eskisinden daha iyi olanını istiyoruz. Sosyal güvenlik, antiemperyalizm, yurtseverlik, kamuculuk istiyoruz, emekçi halkları istiyoruz. Geçmişte olanlardan çok daha iyisini istiyoruz. İkinci cumhuriyetin Tayyiplisi mi, milli mutabakatlısı mı, şeriat sopalısı mı yoksa normalleştirilmiş hali mi? Bizim seçeneklerimiz bunlar değil. Hayırda samimiyiz ama hayırın arkasından gelen öbür soruyu da görüyoruz. Bu soruyu görmezden gelmek, AKP’nin Tayyipçi anayasasını geri püskürteceğim derken AKP’nin özüne, ikinci cumhuriyetçiliğe ortak olmak demektir.”

"MESELE BAS-GEÇ MESELESİ DEĞİL, 16 NİSAN'DAN SONRA NE OLACAK MESELESİ"

Meselenin bas-geç olmadığını vurgulayan Aydemir Güler, “Türkiye bundan ibaret midir? Türkiye halkının aklı sadece 'evet mi hayır mı' sorusuna verilecek yanıttan ibaret midir? Önümüze konulan menüden başka bir şey istemeye hiç hakkımız yok mu? Türkiye ilericiliğinin cumhuriyetçi olduğunu düşünüyoruz. Bu gerilimsiz hayır kampanyası yürüten siyasetçilerin tabanına bakıldığında ve onlara sorulduğunda alacağımız cevabı biliyorum. 16 Nisan gecesi hayır çıktıktan sonra Tayyip Erdoğan ‘sayın cumhurbaşkanımız’ olarak kalmaya devam etsin mi? Bunu istiyor musunuz? AKP’nin çoğunluk olduğu, milletvekillerinin meclisten çıkartılıp hapse konduğu, herkesin birbirine benzediği, OHAL kararnameleri niye meclise gelmiyor diye kimsenin sormadığı bir Meclis böyle devam etsin mi? Hayır oyu verecek olan tabanın, bu sorulara evet diyeceğine zerre kadar inanmıyorum. Türkiye’de hayır oyu verecek ana kütlenin tabanı cumhuriyetçidir, adalet duygusuna sahiptir” diye konuştu.

"HAYIR DA ÇIKSA, EVET DE ÇIKSA TÜRKİYE'NİN TKP'YE İHTİYACI VAR"

Türkiye’de karanlığı ve yalanı temsil eden Tayyip Erdoğan’ın gitmesinin gerektiğini ifade eden Aydemir Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:  

“Erdoğan’ın yerine gelmesi muhtemel başka karanlık ve başka yalanlarla mücadele etmek içinse, hayırın içeriğinin tartışılmasına ihtiyacımız var. Birilerinin bu tartışmayı açmasına,yürütmesine ihtiyaç var. Bu ihtiyacı giderdiğimizde hayırları artırmış olmayacağız belki. Türkiye’de sıfır noktasında kimlerin hayır diyeceği belli. 16 Nisan’dan sonra karşımıza çıkacak olan tabloya hazır olabilmek için hayırın içeriğinin tartışılması gerekiyor. Evet ya da hayır çıkabilir. Hayır çıkma ihtimalinin yabana atılmayacak olduğu doğrudur ve zaten içimizden de bu gelmektedir. Ama bunun gerçekleşmemesi durumunda, Türkiye ilericiliği bir çöküntü yaşamamalıdır. TKP’liler ve TKP dostları, Türkiye ilericiliğinin 16 Nisan akşamı evet çıkması durumunda çöküntü yaşamamasından sorumlu addetmeliyiz kendimizi. Nasıl mücadele edeceğimizi şimdiden düşünelim anlamına geliyor bu. Evet de çıksa hayır da çıksa Türkiye’nin TKP’ye ihtiyacı var. Sınıfsal olan bir söze, bir pozisyona ihtiyaç var. Hayır demek bize yetmiyor. 16 Nisan’dan sonra da Türkiye’nin bize ihtiyacı var. 16 Nisan’dan sonra AKP’li ve Erdoğanlı bir normalleşmenin karşısında ‘biz burdayız, mücadeleye devam ediyoruz’ diyen bir cürete Türkiye’nin ekmek kadar, su kadar ihtiyacı var. Örneğin evet çıkmış Türkiye patlıyor, o patlamaya akıl verecek, yön gösterecek, provokasyona izin vermeyecek, örgütlenecek bir TKP’ye ihtiyaç var. Hayır çıkarsa, ikinci cumhuriyetçi bir normalleşmeye karşı hesap soracak bir TKP’ye ihtiyacı var. En iyisi hayır denmesidir ve Türkiye halkının ‘bir adım attık bu adımın devamını getireceğiz’ dediği aşamada TKP’ye o kadar çok ihtiyaç var ki…”