Telekom işçileri: Kapitalist bir leş kargası olsam...

İnternete erişim ve telefon gibi hayati hizmetlerin özel sektöre verilmesi nasıl sonuçlanır? Türk Telekom'a baktığımızda bu sorunun yanıtını alabiliyoruz. Telekom işçileri, özelleştirmenin sonuçlarını kurumda yozlaşma, hizmet alanların mağduriyetleri ve şirketin işçi düşmanlığı olarak gözlemliyorlar.

soL - Samsun

Geçtiğimiz aylarda Türk Telekom'un Samsun'daki taşeron firmaya bağlı işçileri ücretlerinin geç yatırılması üzerine iş bırakarak tepki göstermişlerdi.

Devamında ücretlerinin zamanında yatırılmaya başlanması, birlikte hareket ettiklerinde sonuç aldıklarını gösterdi. Hem kurumda oynadıkları role hem de haklarını aramaya artık daha farklı bakıyorlar. Telekom işçileriyle kurumun işleyişi, işçilerin sorunları ve yaşadıkları bu küçük ama değerli mücadele deneyimi hakkında konuştuk.

İşçiler en başta kurumun yönetilme tarzına ve onunla uzlaşma eğilimindeki arkadaşlarına çok tepkililer. “Telekom’u birileri babasının çiftliği gibi idare ediyor” diyorlar, “Bir yanda emeğinden başka bir şeyi olmayanlar var. Diğer yanda bu idareye yağ çekenler, mesai arkadaşlarını gammazlayanlar, tehdit edenler var”. Nasıl tehditler diye sorduğumuzda, bayram mesaisi dayatması örneğini veriyorlar. “Bayram mesaisi olacak, başta gelmek zorunda değilsiniz diyorlar. Sonra, yarın ilçeye birisi gideceği zaman bayram mesaisine gelmeyenlerden seçeceğiz diye tehdit ediyorlar. Ben bir bayramda saat 14’te işten çıkacağımı söylediğimde operasyon şefi karşı çıkarak masaya yumruğunu vurdu, ‘Telekom benim’ diye dayılandı.” İşçilerin dillerinden düşürmedikleri dert, sahada görevli teknik eğitimi olan taşeron şirket işçilerine masa başında eğitimsiz ve “yalaka” insanların şeflik yapması. Sahadaki işçiler iş üniformasıyla kan ter içinde çalışırken karşılarındaki ofis amirlerinin lakayt tavırları, işyerine terlikle gelip emir yağdırmaları işçileri isyan ettiriyor. 

Telekom’da başka yerlerde olduğu gibi kadrolular ve taşeron firmaya bağlı işçiler arasında ciddi ayrımlar var. Örneğin taşeronlara 40-50 TL arası mesai ücreti yatırılıyor, kadrolulara 120 civarında. Kadrolular arasında saha görevlisi az. Asıl işi yapanlar taşeron şirket elemanları. Samsun’da sahadaki iletişimi sağlayanlar onlar. Ancak amirleri şirket çalışanlarına daha çok çalışırlarsa kadroya geçebilecekleri yalanını söylüyor: “Halkımızı nasıl dinle uyuşturmaya çalışıyorlarsa şirket işçileri de kadro vaadi ile uyuşturuyorlar. Asılsız vaatlerde bulunuyor, ‘Müdürler sizi takip ediyor’ denilerek yapılan iş iki katına çıkarıyorlar. Emek sömürüsüne yalancılık da ekleniyor.”

'KAPİTALİST BİR LEŞ KARGASI OLSAM TAŞERONU BİTİRMEM'

Mücadeleci bir sendikacılığın olduğu dönemde kadroluların daha diri olduğundan söz ediyorlar. Oysa şimdi sürülme korkusu ile amir olma beklentisi arasında pasifize edilmiş durumdalar. Kadroluların sendikası var. Ama sendikanın ne halde olduğunu şu hikayeden anlıyoruz: “1 Mayıs geldiğinde ‘Haber-İş Sendikası dışında yürürseniz göze batarsınız, bölge müdürü isim istedi’, dendi. Ben de bunu söyleyen sendikalı arkadaşa ‘Bölge müdürü 1 Mayıs’a mı gelir, demek ki sen söyleyeceksin!’ dedim.” İşçiler, sendikanın kurumdaki hukuksuzluklara müdahale etmediğini, müdahale edenleri amirlere bildirmekle görevli olduğunu üzülerek anlatıyorlar. “Kadrolu işçi ‘amir olursam maaşım iki katına çıkar’ diye düşünerek çita gibi bekliyor” diye anlatıyor bir işçi, “Ama farkında değil ki bir süre sonra herşey taşerona geçecek. Ben kapitalist bir leş kargası olsam taşeronu bitirmem.”

Şirket işçilerinin çalışma koşulları ağır ancak ücretleri de bir o kadar düşük. “Normalde bayram mesaisi üç yevmiyedir. Üç ya da iki yevmiye vermesi gerekirken saate bölüyorlar, fiyatlandırmayı saate göre yaparak daha az veriyorlar.” Bayramda tam gün 9 saatlik ücret yazması gerekiyor. Asgari ücrete zam sonrası pek çok işyerinde olduğu gibi Telekom’a bağlı şirket işçilerinin de yemek paraları kesilmiş. “Ekiplere haddinden fazla iş veriliyor” diye ekliyor bir işçi, “Yer altı iş güvenliği olmayan işleri yapıyoruz. Onun dışında da iş güvenliği sadece kağıt üzerinde. Abone ziyaretleri de riskli olabiliyor, her türlü mekana girmek zorunda kalıyoruz, başımıza her şey gelebilir…” 

İşçilerin anlattığına göre amirler, taşeron şirket işçilerine kendi zihniyetilerini aşılamaya çalışıyorlar. Şefler özellikle işçileri zayıf noktasından yakalıyor. “Parayı ihtiyacı olup ev geçindirmeye çalışanları avuçları içinde alıyorlar.” Yöneticiler işçilerin emeğini duygu sömürüsüyle de istismar ediyor. İşçilerin maaşları yatmadığı zaman, bölge müdürü onlara “Karnımızı siz doyuruyorsunuz, siz olmazsanız yokuz, bu seferlik benim için çalışın” demiş. Bunu söyledikleri işçilerin genç ve tecrübesiz olmasından faydalanıyorlar. Öyle ki işçilerin daha fazla çalışarak birbirleriyle yarışmaları için bir whatsapp grubu kurulmuş, yöneticilerin gözüne girmek için işçiler burada yaptıkları işleri yazıyorlarmış. “Çocukların hayır diyememelerinden kaynaklanan bir krallık kurulmuş” diye yorumluyorlar, “Özgüven eksikiği var, işsizlik korkusu var. Yoksa çok şey değişebilir.”

'ABONELERE YÖNELİK HIRSIZLIK DİKTE EDİLİYOR'

Telekom’un verdiği hizmetlerin kamusal niteliğini kaybedişinin yarattığı sorunları da işçilerin ağzından dinliyoruz. Malzemelerin çalındığını, kurum araçlarının kişisel amaçlar için kullanıldığını anlatıyorlar. Teknik işlemler için tahsis edilmiş bilgisayarların kişisel videolar izlemek ve Cuma günleri Cuma tebriği göndermek için kullanıldığından öfkeyle bahsediyorlar. “Bakım işinde de çalıştım. Hiç yapılmamış işlere hak ediş veriyorlar. Telekomun malzemesini alıyorlar, ortadan kayboluyor. Kablo çalındı mesela…” Fakat daha dehşet verici olan işçilerin Telekom abonelerini kandırmaya yönlendirilmeleri. Müşteriye hile yapmalarının söylendiğini aktararak, “Elit hizmet denilen paralı hizmeti müşteriye satmaları için işçiler teşvik ediliyor. Şefler işçilere ahlaksızlık ve hırsızlık dikte ediyor” diye şikayet ediyorlar. “Türk Telekom devlet kurumuydu, kamu hizmeti veriyordu. İnsanların zihninde öyle olduğu için insanlar kanabiliyor. Kamu hizmeti veren bir kurumun güven vermesi gerekir. Kurum ticarethaneye, mesailer de şahsi işlerle geçen sürelere dönüşmüş durumda.”

İşçilerin Telekom’la ilgili dile getirdiklerin şikayetlerin altında, kurum kamulaştırılsa ve kamu yararı gözetilerek yönetilse hizmet kalitesinin nasıl artacağı da gizli: “Şu devirde iletişim en önemli şeylerden biri. Bütün metropolün iletişimini sağlıyorsun. Üniversite mezunundan aşağı eleman almıyorlar. Tekniker alıp asgari ücretle çalıştırıyorlar. Amir sıfatındaki personelin bilgi ve donanım yetersizliği nedeniyle çok az maliyet ve süreyle yapılabilecek işler çok fazla iş yüküyle ve çok uzunzamanda yapılabiliyor.” Bunun üzerine Telekom’un hali ile memleketin genel hali arasında da bağ kuruyorlar: “Devletin yakasına yapışmak lazım. Kadını koruyamayan, sokaktaki vatandaşını koruyamayan, ülke topraklarını vakıf adı altında sakallılara peşkeş çeken devlet olur mu?”

MÜCADELENİN ÖĞRETTİĞİ...

Sohbetimizde nihayet sıra maaşlarıyla ilgili yaşadıkları deneyime geliyor. “Her ay bir iki gün sallıyorlardı maaşı. Mart ayında bir hafta gecikince üç gün iş yavaşlattık. Az iş yaptık. Bir şey demediler ama farkına vardılar. Gecikme Nisan’da da tekrarlayınca bir hafta sürmesini beklemedik, maaş yatana kadar iş bırakıyoruz dedik. Türk Telekom’a gittiğimizde suçlunun şirket olduğunu, şirkete gittiğimizde Telekom’dan hak edişini alamadığını söyledi. Suçu bir birilerine attılar, bizi oyalamaya çalıştılar. Ama diğer yandan telaşlarını gördük. İşçilerden yarı yarıya katılım bile ses getirdi. Biz sesimizi duyurduk ve artık maaşımız düzenli yatırılıyor.” 

Bu deneyimle birlikte genç olan işçilere hakkını aramayı öğretmelerinin önü açılmış. “20'li yaşlarında işçiler. Fakat özgüven sıfır. Zaten yolun başında. Masayı yumruğunu vursa bir yere sürülme ihtimali de yok.” Sabırla arkadaşlarını aydınlattıklarını söyleyen işçilerden biri, geçtiğimiz günlerde işçiler karşısında patron vekilinden hesap sorduğu bir rüya gördüğünü gülerek anlatıyor. “Mücadelenin daha büyük olması lazım” diyor.