Suriye bölünecek mi?

Rusya’nın inisiyatifi ve ABD’nin oluruyla hızlanan “Suriye’de siyasi çözüm” görüşmelerinin sonucunun ne olacağı merak konusu. Türkiye’den Suudilere, İran’dan Hizbullah’a çok sayıda çıkarın çatıştığı ülkenin “bölünebileceğine” ilişkin senaryolar da tekrar gündeme geldi.

Erman Çete

Konuyu gündeme tekrar sokan, pan-Arap medya organı Er-Rai’nin Ortadoğu şefi Eliah J. Magnier oldu. Twitter hesabından yazan Magnier’e göre, Doha’daki Rusya-ABD-Suudi Arabistan görüşmesinde, Rus inisiyatifinin önerileri kabul edilirse, Suriye’nin bölünmesi birkaç hafta içinde başlayacaktı.

Rusya’nın önerdiği plan, Irak-Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı ortak cephe. Bu cepheye Suriye ile birlikte Ürdün’ün, Suudi Arabistan’ın ve Türkiye’nin de dahil olmasını istiyor.

ABD’nin, bu girişime sıcak baktığı (veya bakmak zorunda kaldığı) söyleniyor; fakat, Suriye yönetiminin ve Beşar Esad’ın hala rahatsızlık kaynağı olduğu, Moskova ve Şam’ın açıklamalarından anlaşılıyor.

Körfez ülkeleri ve Türkiye, Şam ile işbirliği hususunda ayak diretirken, karşı taraf Şam’sız işbirliğinin olmayacağı konusunda israrcı.

RUS İNİSİYATİFİNDE NELER VAR?
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, yalnızca hava saldırıları ile devam eden bir “IŞİD karşıtı mücadele”nin yetersiz olduğunu söyleyerek, kara gücüne ihtiyaç duyulduğunu belirtmişti.

Lavrov’un açıkladığına göre, IŞİD’le mücadelede sahadaki kuvvet, Irak ve Suriye orduları ile Kürtlerin işbirliğine dayanacak.

Lavrov, Rusya’nın Esad’a desteğinin artık konuyla ilgisiz olduğunu, çünkü Cenevre’de yakın zamanda yapılan ve BMGK üyelerinin, AB’nin, Türkiye’nin ve Körfez ülkelerinin katıldığı toplantılarda, Suriye için rejim değişikliğinin değil, siyasi bir geçişin kararlaştırıldığını vurguladı.

SUUDİ ARABİSTAN, TÜRKİYE VE SURİYE
Rus inisiyatifinin “meyve” verdiği başlıklardan birisi, Suudi Arabistan ile Suriye arasında yıllar sonra ilk kez bir iletişim kanalı açılmasıydı.

Artık gizli olmayan görüşmelerde, Suriye tarafını daha birkaç ay önce “Şam’da ev hapsine alındığı” iddia edilen Ali Memluk temsil etti.

Görüşmelerde, henüz bir ilerleme kaydedilmezken, iletişimin devam etmesi yönünde bir karar alındı. Suudi istihbarat şefinin bu ayın sonunda Şam’ı ziyaret etmesi bekleniyor.

Yine yakın zamanlarda, Türkiye’den de bir subayın Şam’a gittiği ve Suriye yönetimi ile temas kanallarının arandığı iddia edilmişti.

BÖLÜNME ‘ISITILIYOR’
Dün The Guardian’da Kareem Shaheen imzasıyla yayımlanan bir yazı, Batı kamuoyunun neye “hazırlandığına” ilişkin bir gösterge sayılabilir.

Yazının başlığı, “Esad’ın askeri yenilgisinin ortasında, Suriye de facto bölünmeye yaklaşıyor” idi.

Shaheen’e göre, ordunun bazı bölgelerden geri çekilerek buraları yerel milislerin savunmasına, “muhaliflere” ya da IŞİD’e bırakması ve “Batı”daki (Şam-Humus-Hama-Lazkiye hattını ima ediyor) gücünü konsolide etmesi, yavaşça ülkenin bölünmesine zemin hazırlıyor.

Ancak yazıda görüşlerine başvuran Ortadoğu uzmanı Joshua Landis, önemli bir noktaya dikkat çekiyor: Şam yönetimi, Halep ve Dera için hala direniyor. Landis’e göre, bu iki vilayetten çekilen bir ordu, “Sykes-Picot 2” anlaşmasını kabul etmiş sayılır. Suriye’nin bölünmesinin reel hale gelmesi, ancak bu iki vilayete bakılarak karar verilecek bir sonuç.

HALEP VE DERA
Christian Science Monitor’de (CS Monitor) de bu iki vilayete ve ABD, Türkiye ve Ürdün’ün planlarına odaklanan bir değerlendirme yayımlandı.

Nicholas Blanford ve Taylor Luck imzalı makalede, ABD ile Türkiye’nin Kuzey Halep’te kurulmasında anlaştıkları “IŞİD’den arındırılmış bölge” planının, güneyde Ürdün tarafından da dikkatle gözlemlendiğini, Ürdün’ün de Dera’da benzer bir “güvenli bölge” planına sahip olduğu belirtildi.

Halep’te “muhaliflerin” Türk Lirası kullanmaya başladığını hatırlatan CS Monitor muhabirleri, güneydeki “muhaliflerin” de Ürdün dinarına geçme planı yaptıklarını öne sürdü.

“Suriye İnsan Hakları Komitesi” isimli bir grup, Türkiye’nin IŞİD karşıtı operasyonlara başladığı 24 Temmuz tarihinden itibaren, Suriye Hava Kuvvetleri’nin Halep’in kuzeyine “varil bombası” atmayı bıraktığını ileri sürdü.

Ürdün’ün Dera planında ise, 20 millik bir derinliğe “ılımlı” muhalifleri ve Dürzi milis kuvvetlerini yerleştirmek bulunuyor. Bu gruplara, Ürdün ordusu topçu ve hava desteği verecek.

Plan hakkında bilgi sahibi olan bir Ürdünlü askeri yetkili, “Sahada ortaklarımız olduğuna inanıyoruz” dedi.

Ürdün’ün planında, ülkede bulunan 1.6 milyon Suriyeli mültecinin yüzde 65’inin Dera’daki “güvenli bölge”ye dönmesi de yer alıyor.

Ancak Ürdünlüler, Suriye ordusuna saldırmayı düşünmüyor. Ürdün bu planı ancak ordu güneyden çekilirse uygulayacağını söylüyor.

‘SURİYE BEŞ PARÇAYA BÖLÜNDÜ’
Bölünme haberlerinin artışı manidar. Bugün ise BBC’den Jim Muir, “Islah olmuş Esad hakikatle yüzleşiyor” yazısında, aslında hakikatin bir bölümüne yaklaştı: 5 yıllık savaşın bu son safhasında, Esad (ve belki de müttefikleri) “ıslah edilmiş” bir pozisyona doğru çekilmeye başlıyordu.

Muir’e göre, Suriye halihazırda 5 bölgeye bölünmüştü: Lazkiye, Hama, Humus ve Şam’a doğru uzanan bölge “rejimin; Deyrezzor’dan Humus’a ve Rakka’ya doğru uzanan bir hat IŞİD’in; kuzey batı (İdlib) El Kaide’nin Suriye kolu Nusra’nın; güney (Dera-Kuneytra) “ılımlılar”ın; ve kuzeyde uzunca bir şerit Kürtlerin.

Muir’e göre, bölünme bir olasılık değildi; o, zaten bir hakikatti. Sorun, Suriye’nin bir şekilde birleşip birleşemeyeceğiydi.

Muir, bir ateşkesin dört ya da beş birimi kapsaması gerektiğini belirtiyor: Suriye yönetimi, kuzeybatıdaki İslamcılar, güneydeki “ılımlılar” ve Kürtler. Bunun için bir tür “federal düzenleme” yapılması gerektiğini söyleyen BBC muhabiri, bu dörtlünün esas olarak Batı desteğiyle birlikte IŞİD’i kovma için birlik olması gerektiğine dikkat çekiyor.

Muir’e göre, İran devlet yapısının ve İran’ın stratejik yatırımlarının korunduğu bir anlaşmaya, Esad ve çevresinin denklemden çıkartılması pahasına arka çıkabilir. BBC’ye konuşan bir diplomata göre, “Bir dönem kapanıyor ve bazı şeyler değişmek durumunda. Esad’ın şapkadan çıkartabileceği tavşan kalmadı.”

‘DİRENİŞ’ BÖLÜNMEYİ KABUL ETTİ Mİ?
Batı basınında, Beşar Esad’ın geçtiğimiz haftalarda yaptığı “İnsan gücü eksiğimiz var” açıklaması, tam da bu bölünme senaryosuna uyum sağlama denemesi olarak değerlendiriliyor.

Bununla bağlantılı olarak, geçen Şubat ayında ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi Frederic Hof, ABD ile İran arasındaki gizli görüşmelerde “Suriye’nin bölünmesi” konusunun da gündeme geldiğini yazmıştı.

Hof’a göre, Bekaa’dan Şam’a uzanan, Lübnan-Suriye sınırının silikleştiği ve Hizbullah-Baas iktidarının yerleştiği bir iktidar modeli, İran için tartışılabilirdi. Hatta Hof, bu modelin Batı ve ABD’nin çıkarlarına da aykırı olmadığını öne sürüyordu.

DE MISTURA’NIN ‘ÇİLESİ’
Öte yandan, Suriye’nin bazı bölgelerinde, özellikle de Halep’te “çatışmaları dondurmak” için planlar hazırlayan BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, en sonunda Suriye’de şu anki şartlar altında “barışçıl bir siyasi geçiş”in mümkün olmadığı sonucuna vardı.

Mistura, kendi çabalarını daha az tartışmalı, “insani yardım” gibi konulara odaklayacağını söyledi. Mistura, tartışmalı bölgeleri belirleyerek burada “ortak ilkeler” formüle edeceğini belirtti.

Örneğin Carnegie’den Aron Lund’a konuşan St. Andrews Üniversitesi’ndeki Suriye Çalışmaları Merkezi’nden Raymond Hinnebusch, Mistura’nın “farklı çıkarları içeren bölgelerin belirlenmesi” çabasının Suriye’nin fiili bölünmesini pekiştireceğini savunuyor.

‘ANLAŞMALI ETNİK TEMİZLİK’ PROVASI MI?
Tam da “bölünme” tartışmalarının tavan yaptığı günlerde, ilginç bir iddia ortaya atıldı.

Er-Rai tarafından ortaya atılan iddiaya göre, Hizbullah ile ordunun kuşattığı Zabadani ile Nusra Cephesi’nin kuşattığı Şii beldeleri Fua ve Kefraya için “mübadele” müzakereleri yapılıyor.

Birleşmiş Milletler’in himayesinde ve Rusya ile Katar’ın garantörlüğünde yapılan müzakerelere göre, üç kasabanın sakinleri ve silahlı gruplar (yaklaşık 40 bin kişi) değiştirilecek.

Kaynaklar, mübadelenin gerçekleşmesi halinde, Suriye’nin mezhep temelli devletçiklere bölünmesinin gözle görünür hale geleceğini düşünüyorlar.

SURİYE, ÇEKOSLOVAKYA MI?
Her şeye rağmen, Suriye’nin Çekler ve Slovaklar arasındaki olduğu gibi “anlaşmalı boşanma” ile bölünebileceğini düşünmek zor.

Öncelikle, kuzey-kuzeybatı hattı ile Dera’ya yerleştirilmesi düşünülen “ılımlılar”ın hiçbir karşılığı yok. Her iki bölgede de Nusra Cephesi ve yine El Kaide bağlantılı Ahrar’uş Şam’ın ağırlığı bulunuyor. Ahrar’ı Batı basınında Katar-Türkiye desteğiyle parlatma çabası bununla ilgili olabilir; ancak ABD’nin Ahrar ile “beraber yaşamayı” kabul edip etmeyeceği henüz belli değil.

Belirsiz noktalar arasında IŞİD’in ne olacağı, Sünnilere ne vadedileceği ve Kürt politikasının nasıl belirleneceği. Türkiye’nin ABD’nin yanında “IŞİD’le savaş”a katılmasıyla birlikte, Kürtlerin son gelişmelerden en zararlı çıkacak özne olduğu üzerinde ortaklaşılan bir yorum. ABD’nin de onayıyla, Afrin-Cerablus hattına bir YPG operasyonunun Türkiye tarafından en azından şimdilik engellendiği görülüyor.

Kürt siyasetinden Şam’a verilen mesajların, İran-YPG görüşmesi iddialarının bütün bu gelişmelerle ilgisi olduğu açık.

Zaten, Suriye’nin bölünmesinden, sınırları tam tamına belirlenmiş devletlerin ortaya çıkışı anlaşılmamalı. Buradaki bölünmeden kasıt, Suriye’nin egemenlik haklarının birbiriyle uyumsuz çıkarlara bölünmesi, “federasyon” ya da “özerklik”ten de öte, bir tür “vasal/bağımlı egemenlik sahaları” oluşturulması. Bunun anlamı, “vekalet savaşı”nın yerini “vekil yönetimler”e bırakacak olması. Suriye’nin bölünmesinin/ayrışmasının anlamı budur.