Liselilere ne öğretiliyor?

AKP’nin hazırladığı yapılandırmacı müfredat ile liseliler piyasacı mantıkla, bilimsel düşünceden uzak şekilde eğitiliyor.

Liseler Ne Durumda? yazı dizisi – 4
1. yazı: Liselerde kimler at koşturuyor?
2. yazı: Liselerde kimler eğitim veriyor?
3. yazı: Meslek liseleri ne işe yarıyor?

Liselerde bir yandan cemaat ve ocaklar, bir yandan gerici öğretmenler arasında eğitim görmeye çalışan öğrencilere bir de müfredat piyasacılığı, bilim düşmanlığını dayatıyor. AKP döneminde eğitimde “yapılandırmacılık” anlayışının benimsenmesiyle, neo-liberal politikalar doğrultusunda yeniden yapılandırılan müfredat ve ders kitapları, bilimi ve eleştirel düşünceyi değil ezberciliği zorunlu kılıyor.

AKP’nin eğitim uzmanları, müfredatın piyasanın etkinliği ve bireylerin rasyonelliği üzerine kurulu olmasıyla övünürken sergiledikleri liberal tutumun yanı sıra gericiliği de elden bırakmıyor. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik "Müfredatın çağın gereklerini yerine getirecek şekilde değişimi şart" diyerek ileri bir noktaya getirildiğini iddia ediyor.

Yapılandırmacılık ile öğrencinin kendi bilgisine kendisinin ulaşması hedefleniyor. Bu, öğrencinin deneyimlerle öğrenmesini teşvik eden bir yöntem gibi gözükse de, aslında bireyselleşmeyi sağlayan ve kendini yalnız düşünen piyasaya uygun bireyler yetiştirilmesini sağlıyor.

Eğitim sistemine ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni programa göre hazırladığı ders kitaplarına dair liselerde eğitim veren öğretmenlerimizden görüş aldık:

Umut, Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni
Eğitim anlayışı olarak sahiplenilen yapılandırmacılık tüm derslere ve tüm konulara uyan bir yöntem değil. Bu anlayışın, öğrencinin bilgileri gerçek hayatla ilişkilendirmesi gibi bir ilkesi var. Sahiplenebileceğimiz bir anlayış değil. Ancak MEB bu anlayışı benimsediyse ders materyallerinin de buna uygun hazırlanması gerekir. Ama MEB’in anlayışı ile kitapları çelişiyor. Dil ve Anlatım kitaplarının gerçek hayatla ilişkilendirilebilecek hiçbir yanı yok. Öğrenciye buldurma, öğrencinin kendi kendine keşfetmesini sağlama gibi yapılandırmacı metodlara bile uygun değil. Bir de 10. sınıf Dil ve Anlatım kitabında “iletişim” başlıklı bir konu var. Bu konuya örnek olarak şöyle bir hikaye yer alıyor: Galatasaray Lisesi önünde kör bir dilenci oturuyor. Dilenciye kimse para vermiyor. “Körüm” diyerek para istiyor ama insanlar oralı olmuyor. Sonra bir reklamcı önünden geçiyor ve dilenciye “Güzel bir bahar günü ben baharı göremiyorum” diyor. Dilenci bunu söyleyerek çok para kazanıyor. Reklamın gücünden bahsediliyor yani. Bu iletişim başlığı altında anlatılan bir pazarlama anlayışı örneği. Bunun gibi çok sayıda örnek var. Ayrıca 12. Sınıf Dil ve Anlatım kitabı üniversite sınavı kapsamından çok uzak. Hem konular bazında hem içerik bazında tamamen alakasız kalıyor. Bu da dersin ve kitabın öğrenci tarafından önemsenmemesine yol açıyor, öğrenciyi dershanelere yönlendiriyor. Ayrıca, Edebiyat kitaplarında İsmet Özel ve Sezai Karakoç gibi şairlerin şiirlerine yer veriliyor.

Şebnem, Türk Dili ve Edebiyatın öğretmeni
12. sınıf Edebiyat programı metin seçkileri esas alındığı için genelde olumlu. Ancak öğretmenin donanımlı olmasını gerektirdiğinden niyet sorunu ortaya çıkıyor. Eskiden edebiyat tarihi esaslı olduğundan ezber yüklemeyle bir ortaklık kurulabiliyordu. Aslında tematik ve metin odaklı bu yeni yaklaşım ezbersiz olmalı . Ancak çok sayıda öğretmen sınavlarını programa rağmen test yapıyor. Gelecek kuşaklar adına zihinsel bir soykırım bu. Edebiyat 12. sınıfta seçilmiş şair ve yazarların metinleri çok şey söylemeye olanak tanıyor. Öğretmenin baktığı pencere önemli olsa da toplumcu gerçekçiler ile dışavurumcular arasında bir tercihe de götürebilir öğrenciyi . Bu da gençleri olumsuz etkileyebilir. Özellikleri gereği birincinin boş olduğunu düşünebilirler. Dini eğilimlerini yansıtan Erdem Bayazıt -İsmet Özel-Hüseyin Atlansoy-Abdurrahim Karakoç (Vakit yazarı) gibi sanatçılar, günümüz edebiyatından örnekler diye sunulmuş. Aslında liberal dozu yüksek olan bu proramın niyeti hiç olmazsa liberal-dini toleransa sahip bireyler yetiştirmek.

Kitabın 4.Ünite içeriklerine bakıldığında (roman-öykü-tiyatro) Reşat Nuri Güntekin 'in Eski Bir Yara adlı öyküsünde her ne kadar duyarlı ve güzel bir öykü olsa da iki kez'' Hırıstiyan çocukları'' ifadesi düşmanı işaret ediyor. Sınıfta zorluk yaratan bir durum bu. Ankara adlı Yakup Kadri romanından alınmış parçanın içeriği ise Cumhuriyetin kurucu kadrolarının eleştirisini getirirken metindeki imam karakterinin halkın yanında olduğunun altı çizilmekte. Bahsettiğim "niyet" burda devreye giriyor. Kitapta bu türler verilirken toplumcu gerçekçi eserlerin hep köycül olduğu gibi de bir durum çıkıyor. Sorular ve metinler yoluyla veriliyor bu izlenim. Kitapta modernizm ve birey başlığı altında çok fazla örnek var.D ers kitaplarına ilk kez giren Mustafa Kutlu öyküsü psikanalitik ve tasavvufi yorumlara açık. Ardından Peyami Safa dan "Bir Tereddüdün Romanı", Oüuz Atay'dan "Beyaz Mantolu Adam" da aynı bağlamda ele alınabilecek nihilist kişilikleri barındırıyor .Postmodernizmi ile birlikte "Yeni Hayat" verilir roman türünde. Parçalar uzun ve az sayıda olduğundan Cumhuriyet romanı karakterini tam olarak yansıtmıyor. İçe dönük yılgın boş vermiş kişilikleri ortaya çıkarmaya çok uygun. Yabancılaşma doğal bir sonuç olarak ortaya çııyor. Tiyatroda Epik tür işlenirken kimsede hal kalmıyor zaten. Ayrıca Absürd Tiyatro örneği de yok.

Emel, Felsefe grubu öğretmeni
Felsefenin amacı insanı düşünmeye teşvik etmek, sorgulayan, eleştiren bir birey haline getirmektir. Ancak liselerde verdiğimiz eğitim bundan çok uzak. Düşünmeye sevk etmek, eleştirel bir bakış sağlamak gibi bir çerçevesi yok. Müfredat da kitaplar da Felsefe tarihi üzerine. Yani filozoflar ve savundukları, söyledikleri üzerine. Kant şu yıllar arasında yaşamış, şunu savunuyor şunu söylüyor Socrates’in öğretisi şu, şunu diyor… Bu da doğal olarak eleştirel bir bakış kazandırmayı sağlamıyor öğrenciler için çok sayıda isim ezberlemek ve bu kişilerin neler söylediklerini akılda tutmaya çalışmaktan ibaret oluyor. Aldığım duyumlara göre, 12. sınıflarda şu an dönemin başında öğretilen Bilim Felsefesi ile dönem sonunda öğretilen Din Felsefesi konularının yerinin değiştirilmesi gündemde. Bilim Felsefesi’ni dönem sonuna, sınav öncesine atılma ihtimali var. Ayrıca Felsefe kitabında idealizm, anarşizm, materyalizm vs.. bulamaç halinde veriliyor. Bir düşünsel yöntem öğretilmesi gerekirken dediğim gibi ezberciliğe teşvik ediyor. Ayrıca ÖSS’de Bilim Felsefesi ile ilgili sorularda bilim düşmanlığı yapılabiliyor.

Psikoloji dersi de sürekli tanımlar ve deneyler üzerine kurulu, didaktik bir şekilde ilerliyor. Öğrencilerin günlük hayatta işlerine yarayabilecek şeylere değinilmesi çok mümkün bir alanken kullanamayacakları bilgiler depolanıyor. Örneğin psikolojik danışmanlık ve rehberlikle ilgili yetiler kazandırılması daha verimli olabilir öğrencinin eğitimi açısından.

Sosyoloji dersinde de öğrencilerin disiplinlerarası düşünme yetisi kazanması gerekir. Sosyoloji bir çok bilimle iç içedir. Tarih, coğrafya, uluslararası ilişkiler ve bunun gibi alanlarla bağını kurarark işlenmesi gereken bir dersken öğrenci bu müfredat ve kitaplarla bağ kurma, sentezleme yeteneği kazanamıyor.

Taylan, Fizik öğretmeni
Yeni müfredat ilk gündeme geldiği sıralarda Hüseyin Çelik eski müfredatın, Newton’cu düz mantıkla siyah ya da beyaz insanlar yetiştirdiğini gri tonlara yer vermediğini savunmuştu. “Newton’u değil kuantumu öğreteceğiz” diyerek bilimde ilerlemeden bahsediyor gibi görünmüştü. Oysaki bilimi bilim olmaktan çıkaran bir program ile karşı karşıyayız. Fizik yasalarını bile bunun içine katıp doğruluğu tartışılmaz şeyleri öğrencilere sorgulatıyorlar. Bu programla en çok değişiklik yapılan derslerden biri Fizik oldu. Pozitif bilimleri bile manipule etmeye çalışmak bu olsa gerek.

Gül, Kimya öğretmeni
Kimya programı yapılandırmacılık anlayışından çok etkilenmese de programın Amerika’daki bir programdan aynen aktarıldığı çok belli oluyor. Zaten yapılan araştırmalarda bu ortaya konmuştu. Programda da kitaplarda da bir bütünsellik yok. Konu sıralamaları iyi değil. 10. Sınıf kitapları sınav sistemine hiç uygun değil. 2 yıl sonra bu programa uygun soru sorulacağı söyleniyor. Bu da sınav sisteminin yeniden değişeceği anlamına geliyor. Bir belirsizlik havası yaratıyor, öğrencileri özel ders ve dershanelere yönlendiriyor.

Ali, Tarih öğretmeni
Tarih programı zaten başından beri Türk-İslamcı bir program, değişen bir şey yok. Ancak ben 9. Ve 10. sınıf Tarih kitaplarına dair bazı şeyler söylemek istiyorum. Kitaplarda bariz hatalar var. Örneğin Frig devletinin kuruluşu başlıkta M.Ö. 800 şeklinde yazılmışken, yazıda MÖ 750 yılında kurulduğu geçiyor. Aynı şeklide Osmanlı Devleti için bir yerde 1300 yılında kurulduğu yazarken bir yerde 1299’da kurulduğu yazıyor. Kral Yolu’nun Lidyalılar tarafından oluşturulduğu yazarken ilerleyen sayfalarda Persler tarafından yapıldığı söyleniyor. Kitaplarda 15-20 sayfayı özetleyen iki paragraflık özet metinler bulunuyor. Bunlar çok yetersiz ve alakasız oluyor. Görsel olarak Topkapı Sarayı’nın resmi konuluyor ancak Edirne’de bulunduğu belirtiliyor. Milli Eğitim Bakanlığı Tarih kitabı resmen özensizlikle hazırlanmış hatalarla dolu bir kitap olmaktan öteye gidemiyor. Konular dağınık ilerliyor. Bu kitabı 4-5 kişi yazmış gözüküyor ancak ikinci bir okuma yapılmadan, kontrol edilmeden basıldığı çok belli oluyor.

Mehmet, Matematik öğretmeni
Yeni ortaöğretim Matematik programında ispat çalışmaları hemen hemen yok edilmiş durumda. Ortaöğretimde beş yıl önce ders kitabı okutulan matematik kitapları ile bugün okutulanlar karşılaştırılınca tablo daha net bir biçimde ortaya çıkıyor. Bunun için her iki dönemde okutulan ispatları saymak yeterli. Ortaöğretim matematik derslerinde toplam on altı konuya yer veriliyor. Bu on altı konuda eskiden 303 ispat yapılıyormuş, şimdi bu sayı 60’a düşürülmüş durumda. Bu kitaplarda ispat yok. Kurulan hipotez doğru kabul edilip uygulama çalışmalarına geçiliyor. İspat olmamasının sebebi, düşünen, sorgulayan birey yetiştirmek istememeleri. Milli Eğitim Bakanlığı Matematik için de yapacağını yaptı kısacası.

Şermin, Biyoloji öğretmeni
Biyolojinin temel konusu olan evrim, tüm biyoloji konularının evrimsel bir çerçeveyle işlenmesi gerekirken evrim konusu bile tam anlamıyla işlenmemekte. AKP döneminde hazırlanan yeni müfredatta evrim teorisi eksik ve yanlış anlatılmakta. En temel yanlışlık da evrim teorisinin "hipotez" olarak verilmiş olması. Aynı konu içerisinde "Hayatın Başlangıcı Hakkında Görüşler" başlığında yaradılış görüşü de verilmiş:
“Yaradılış görüşüne göre, bütün canlı çeşitleri ayrı ayrı yaratılmıştır. Bu canlılar ilk yaratıldıkları günden beri bazı değişmeler geçirmiş olmakla birlikte tamamen başka türlere dönüşmemişlerdir. Bu görüşe göre, insan ve diğer canlılar ayrı ayrı ve çeşitli zamanlarda yaratılmıştır.
Din kitaplarına göre evren ve evrendeki bütün canlı ve cansız varlıklar Tanrı tarafından yaratılmış olup bu yaratma bir anda olabileceği gibi yavaş yavaş da olabilmektedir. Yaratılış görüşünde jeolojik devirlerde olan büyük tufanlardan da bahsedilir. Bu nedenle bazı canlı çeşitlerinin toplu halde yeryüzünden yok olduğundan söz edilmektedir. Özetle belirtecek olursak yaratılış görüşü, evrenin Tanrı’nın koyduğu kurallar çerçevesinde belirli bir düzene göre işlediğini ve bu düzenin tesadüfen ve kendiliğinden oluşamayacağını belirtir. Bu görüşe göre evrendeki her bir varlık bir amaca yönelik yaratılmıştır. Bu amacı belirleyen de Tanrı’nın kendisidir.”

Bu görüşün tama metni yeterince açıklayıcı ve bu metnin biyoloji kitabında bulunması niyeti çok açık ortaya koyuyor.

Demet, Biyoloji öğretmeni
Evrim konusu Lise biyoloji dersinde "Hayatın Başlangıcı ile ilgili Görüşler" gibi bir ünite başlığının altında işleniyor. Bu başlıkta yüzyıllar önce ortaya atılmış düşünceler, ard arda anlatılılıyor. Bu sıralamada "yaratılış görüşü" de bir konu başlığı olarak işleniyor. Ünite Lamark ve Darwin'in görüşleri konu başlıklarının işlenmesi ile tamamlanıyor. Bu müfredat gücünü 12 eylül darbesinden sonra alarak son şeklini alıyor elbette ki. Konunun bu şekilde işlenmesi hem bir görüş olarak yaradılışı araya eklemelerini sağlıyor hem de “Bakın, aslında Darwin'in öne sürdüğü şey de sadece kendi fikridir” gibi bir yanılsamanın ve güvensizliğin önünü açıyor.

Hal böyle olunca madem görüşleri yazıyorsunuz “Leylek görüşü: bebeklerin leylekler tarafında getirildiği görüşü” , “Kaburga görüşü: kadınların erkeklerin kaburgasından oluştuğu görüşü” gibi eklemelerin yapılmasında da fayda var diyerek gülüyor insan. Ama gidişat o kadar kötü ki bir adım sonrasında bunların kitaplara girmeyeceğinin garantisi yok. Oysa ki evrim teorisi Darwin'in görüşleri olmanın çok ötesine geçeli on yıllar olmuştur. Evrim teorisi aslında biyolojinin ve temeli biyoloji olan tıp, eczacılık, veterinerlik gibi pek çok alanın temel düşünce sistematiğini oluşturmaktadır. Bu sebeple ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bilimsel çalışmanın ve gelişmelerin vazgeçilmezidir.

Bu meseler söz konusu olunca aklıma hep 9. sınıf müfredatında Canlıların Çeşitliliği ve Sınıflandırılması ünitesinde, hayvanlar alemini işliyoruz, oradaki sınıflandırma gelir. Biliyorsunuz insan Homo sapiens tür ismi ile omurgalılar şubesinde alt birimlerine doğru sınıflandırılır. Yani sınıflandırmadaki yeri hayvanlar alemindedir. Bilim düşmanlığı böyle devam ederse sanırım insan gibi mükemmel bir canlının solucan ile zürafa ile hele hele şempanze ile aynı alemde yer almasını kabul edemeyenler insanlar alemi diye altıncı alemi icat etmiş olacaklar. Öyle ya kitaplara bir şey eklemek için bilimsel kabul görmesi, akademik çalışmalarla desteklenmesi gerekmiyor. Aslolan iktidardakinin isteğinin ne olduğu.

(soL - Haber Merkezi)