Küba’da özel dönem: aynı anda tüm cephelerde savaşmak*

Küba’da sosyalizmin geleceği tartışmalarında “özel dönem” özel bir yer tutuyor. Fidel’in Ocak 1990 tarihinde halkı gelmekte olan krizin olası boyutları konusunda uyarmak üzere yaptığı konuşmasında adını koyduğu “barış zamanında özel dönem”, devrim tarihi boyunca Küba halkının her tür zorluğa birlikte göğüs germek konusunda gösterdiği beceriyi en açıkça ortaya koyan dönem. Özel dönemin aşılması…

Özel döneme gelirken
1970’li yılların ortalarından itibaren Küba gelişmiş piyasa ekonomileriyle ilişkilerini göreceli olarak artırmaya başlamış, bu ülkelerle yeni ihracat kanalları yakalamıştı. Ticari ilişkilerin artışına, orta-uzun vadeli ticari krediler biçiminde bu ülkelerden Küba’ya doğru bir finansman akışı da eşlik ediyordu. Bunun bir diğer anlamı Küba’nın gelişmiş piyasa ekonomilerine olan borçlarının artmasıydı. Ticari ilişkilere bağlı bir borç söz konusu olduğu için, bu borçların, ticari ilişkilerde bir problemle karşılaşılmadığı oranda sorun teşkil etmesi söz konusu değildi. O günkü öngörüler çerçevesinde borçlar sürdürülebilir düzeylerdeydi.

Ancak 1979 yılından itibaren Küba’ya sağlanan kredilerde bir gerileme başladı. Az gelişmiş ekonomilerin bu dönemde aşırı borçlanması, uluslararası faiz oranlarının yükselmesi, şeker fiyatlarındaki gerileme ve ABD’nin Küba’ya finansman sağlayan ülkelere uyguladığı basınç Küba’nın finansman olanaklarında sıkıntılara sebep oluyordu. Bir süre sonra bu durum ülkeden net kaynak çıkışına sebep olarak borçların geri ödenmesini imkânsızlaştıran bir ortam yarattı. Küba önce vadesi 1982’de dolan, sonra 1985 sonuna kadar olan borçlarını kreditörlerle yeniden müzakere etme yoluna gitti. Ancak, 1986 yılında geri ödeme koşullarının daha da kötüleşmesi ve kreditörlerle yeni anlaşma sağlanamaması sonucunda borç geri ödemelerini süresiz olarak askıya aldı.

Sonuç olarak Küba da 1980’li yıllarda pek çok az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeyi etkileyen borç krizinden kaçamamış oluyordu. (1)

Diğer taraftan aynı dönem Küba’nın farklı eksenlerde de gerilimler yaşadığı bir sürece denk geliyordu. ABD’de başkanlığa ilerleyen Reagan seçim kampanyası boyunca komünizmi yıkma yeminleri ediyor ve bu süreçte Küba’ya karşı ABD tacizleri resmen Cumhuriyetçi Parti programına dâhil ediliyordu. Santa Fe Komitesi olarak adlandırılan bir grup uzman, Cumhuriyetçilerin iktidara gelmesi durumunda uygulayacakları Küba politikasını oluşturmakla görevlendirilmişti. Hazırlanan raporda ABD’nin sosyalist bir Küba’nın varlığını kabul edemeyeceği, Küba’nın ağır bir bedel ödemesi gerektiği, tüm diplomatik ilişkilerin kesilerek ülkenin cezalandırılması gerektiği, karşı devrimci propaganda için bir radyo istasyonu kurulacağı,** adada yerli bir ayaklanmanın teşvik edileceği ve propaganda başarısız olursa bir “kurtuluş savaşı” başlatılması gerektiği kayda geçiriliyordu. (2)

Küba önderliğinin Santa Fe programının ve Reagan seçeneğinin tehlikelerine ilişkin değerlendirmeleri Sovyetler Birliği tarafından paylaşılmadı. Savunma ve güvenlik konularında Sovyetler ek taahhütlere girmeyeceklerini, güvenlik anlaşmalarının yeni ve değişen koşullara uyum göstermesi gerektiğini ifade ettiler. (3) Bu durum Küba’nın ABD’den gelebilecek yeni saldırganlıklar konusunda daha emniyetsiz olması anlamına geliyordu. Fidel de bir aşamadan itibaren, ABD’den gelecek bir saldırı durumunda Sovyetler’in kendileri için mücadele etmeyeceğine inandıklarını ifade ediyor ve bunun üzerine savunma konusunda kendi fikirlerinin gelişimine hız verdiklerini söylüyor. (4) Bu gelişmeler soncunda da 1980’lerin başında Küba “tüm halkın savaşı” (La Guerra de Todo el Pueblo) olarak isimlendirilen bir savunma stratejisi geliştiriyordu.

Dolayısıyla Küba, özel dönem öncesinde bir taraftan bazı ekonomik sıkıntılar yaşıyor diğer taraftan ABD saldırganlığındaki artış ile Sovyetlerle ilişkilerdeki güven kaybının getirdiği yeni duruma cevap üretmeye çalışıyordu. Özel dönem böyle bir konjonktürde geldi…

Barış zamanında özel dönem
1989’dan itibaren sosyalist blokun yok olmasıyla birlikte açılan dönem Küba tarihinde yerini “barış zamanında özel dönem” olarak aldı. Bu isimlendirme, Küba’nın Sovyetler Birliği ile ABD arasında çıkabilecek bir savaş durumunda uygulanacak ayakta kalma planının adı olan “savaş zamanında özel dönem” ifadesinden türetilmişti. “Savaş zamanında özel dönem” böyle bir durumda oluşabilecek gıda ve yakıt kıtlığına karşı alınacak tedbirleri içeriyordu. Küba, bir kuşağı “savaş zamanında özel dönem” için eğitmişti. Ancak Kübalılar “savaş zamanında özel dönem” yerine “barış zamanında özel dönem”le karşı karşıya kaldılar.

“Özel dönemin” Küba halkının karşısında savaş zamanı yerine barış zamanında çıkmış olması aslında tabloyu pek de hafifletmedi. Savaş zamanında karşı karşıya kalınabilecek bir yoksunluk tablosunun çok benzeriyle karşı karşıya kaldı Kübalılar. Evet, ortada silahların patladığı bir savaş yoktu ama buna rağmen ancak savaş zamanında karşılaşılabilecek bir ekonomik durumun içinde buldular kendilerini.

Küba, 1988 yılında dış ticaretinin yüzde 85’inden fazlasını Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerle gerçekleştiriyordu sosyalist ülkeler Küba’nın ihracatında yüzde 87,4, ithalatında yüzde 86,4’lük bir paya sahipti. (5) Doğu Avrupa’da ve Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin yıkılışı, birçok başka şeyin yanı sıra, Küba’nın geleneksel dış ticaret ortaklarını kaybetmesi anlamına geliyordu. O tarihlere kadar Küba’nın en önemli döviz kaynakları olan şeker ve nikel ihracatının yine neredeyse tamamı bu ülkelerle gerçekleştiriliyordu. Gıda, yakıt, ilaç ve makine ithalatının yine neredeyse tamamı bu ülkelerden yapılıyordu. Bu sebeple, 1988-1993 arasında Küba’nın dış ticareti büyük bir çöküş yaşadı.

Bu süre zarfında, et ithalatı yüzde 69, ilaç ithalatı yüzde 61, kereste ithalatı yüzde 99, yakıt ithalatı yüzde 55 ve kağıt ithalatı yüzde 95 oranında geriledi.

Tablo 1: 1988-1993 arasında belirli ürünlerde ithalat değişimi

Kaynak: Oxfam (2002), s. 20.

İthalatın bu derecede düşmesi ithal girdiler kullanan ihracatçı sektörleri de vuruyor, iki olgu bir arada ekonominin büyük bir krize sürüklenmesi anlamına geliyordu. Bunların yanı sıra, Küba o zamana kadar faydalandığı uzun vadeli ve düşük faizli finansman imkânından ve teknik yardımlardan mahrum kalıyordu. Diğer taraftan da ihraç ettiği ürünlerdeki fiyat düşüşlerini ve tarife artışlarını göğüslemek durumundaydı. Bütün bu faktörler sonucunda, Küba ekonomisi 1989-1993 döneminde yüzde 34,8 oranında daraldı. Bu durum Küba halkının 3-4 yıl gibi kısa bir sürede geçim araçlarının üçte birini kaybetmesi anlamına geliyordu.

Günlük hayata yansımalar
Rakamların soğuk ifadelerinin ötesinde, ortaya çıkan ekonomik kriz ortamı ve hayati öneme sahip ürünlerin ithalatında yaşanan gerilemeler Küba’da günlük hayatın yüzünde çok önemli değişiklikler yarattı.

İthalattaki düşüşler gıda, ilaç, giyim, kağıt ve inşaat malzemeleri gibi temel alanlarda bir kıtlık durumunun ortaya çıkmasına sebep oluyor, aynı zamanda birçok sanayi ve hizmet kolunda hammadde ithal edilemediği için üretim bırakılmak zorunda kalıyordu.

Örneğin bu yıllarda tarım alanında büyük bir yıkım yaşandı. Gübre, zirai ilaçlar, mazot ve makine yedek parçalarının yeterince ithal edilememesi sonucunda, tarımda makineleşme geriye gitti. Traktörlere mazot, yedek parça bulamayan Küba, 1990’lı yıllarda makine parkını yenilemek ve traktörlü tarımdan öküz-saban ikilisine geri dönmek zorunda kaldı. Bunun maliyeti, 1994 yılında tarımsal üretimin 1990 yılı düzeyinin yüzde 55’ine gerilemesi oldu. (5)

Tarımsal üretimdeki gerileme ve et, süt tozu, un ve diğer gıda ürünlerinin ithalatının sekteye uğramasının kaçınılmaz sonucu ülkede bir gıda kıtlığının yaşanması oldu. 1990-1994 yılları arasında Küba halkının günlük kalori alımı önemli derecede düştü. 1990 yılında günde yaklaşık 3000 kalorilik gıda tüketen Kübalılar 1993 yılında ancak 1836 kalori tüketebiliyordu. Bu miktar, aynı yıl Haitililerin tüketebildiği miktardan daha azına tekabül ediyordu. 1990’ların ilk yıllarında Kübalı yetişkinler gözle görülür bir kilo kaybına uğruyordu. (6) (7)

Yetersiz beslenmenin sağlık alanına yansımalarından biri düşük doğum ağırlığı ile doğan bebeklerin oranındaki artış oldu. 1989’da yüzde 7,3 olan düşük doğum ağırlığı oranı 1993’te yüzde 9’a yükseldi. (8) Anne adaylarının yetersiz beslenmesinden kaynaklanabilecek sorunları engellemek üzere, gebe kadınlara yönelik özel beslenme programları uygulanmaya başlandı ve bu süreç bebek ölüm oranlarında herhangi bir artış yaşanmadan atlatılabildi.

Ayrıca 1991-1993 döneminde 50 bin Kübalıyı etkileyen bir nöropati salgını ortaya çıktı. Vitamin alımının düşmesi ve beslenme bozukluklarına bağlı olarak gelişen salgın yine özel dönemin halk sağlığına bir yansımasıydı. (8)

Hayat standartlarındaki gerileme sebebiyle Küba’da uzun zamandır görülmeyen tüberküloz özel dönemde yeniden görüldü. (6)

1990’lı yılların başında Küba’da toplu taşıma neredeyse ortadan kalktı. Akaryakıt sıkıntısı nedeniyle motorlu araçlarla sağlanamayan ulaşım sorununa çözüm olarak çok sayıda bisiklet ithal edildi ve bisiklet en önemli ulaşım aracı haline geldi.

Özel dönem kültür-ideoloji alanına da darbesini vurdu. Ülkedeki kitap basımından film üretimine kadar birçok alanda hızlı düşüşler yaşandı. Küba’da 1992 yılında sadece 900 kitap basıldı. Aynı zamanda kitapların baskı adetleri de önemli ölçüde azaldı. Sanatsal üretim için yapılan ithalat özel dönemden payına düşeni aldı. (9)

Özel dönemde sosyalizmin maddi kazanımlarındaki erimenin ölçeğini eski Türkiye Büyükelçisi Tellez şöyle ifade ediyor:

"Şu anda KP siyasal olarak rakipsiz. Bugün başka partilere izin verilse de bu rakipsizlik sürer. Ama birileri çıkıp ulaşım sorununu tek gündem maddesi yapan bir parti kursa veya bir tek gıda dağıtımını düzelteceğim dese Havana'nın en az yarısı bu partiyi destekler. Tabi, karşıdevrimci veya Amerikancı olmamaları kaydıyla..." (9)

Ancak maddi kazanımlardaki bu erimeye rağmen Küba vazgeçilmez önceliklerini bu dönemde de korudu ve özel dönem boyunca tek bir okul, hastane, poliklinik ya da kreş kapanmadı. (10)

ABD’den özel döneme özel saldırganlık
Küba’nın nesnel olarak ortaya çıkan bin türlü sorunla baş etmeye çalıştığı özel dönem, ABD saldırganlığı açısından da özel bir döneme kapı araladı.

Doğu Avrupa’daki sosyalist rejimlerin ve Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ile dünyadaki tek süper güç haline gelen ABD, antikomünizm konusunda güven tazelemiş oluyordu. Dünya siyasetinde ortaya çıkan yeni koşullar neticesinde Küba sosyalizminin yıkılmasının da an meselesi olduğuna inandılar. Hatta Fidel’in yerini alacak hükümetin oluşturulması konusunda faaliyetler hız kazandı. Fakat ABD kısa bir süre sonra adada siyasi istikrarın bozulmadığını görerek, bu konuda her zamanki tutumunun da ötesinde aktif bir tutum almaya karar verdi. Ne de olsa 1959 yılından itibaren hiçbir biçimde kabullenmediği Küba sosyalizmini yıkmak açısından eşsiz bir fırsatla karşı karşıyaydı.

Bu çerçevede yeni bir saldırı dalgası başladı. Saldırının en önemli boyutunu, 1961 yılından itibaren uygulanmakta olan ablukanın daha da sıkılaştırılması ve Küba’nın hayat damarlarının bütünüyle kesilmesi çabası oluşturuyordu.

1992 yılında yürürlüğe giren Toricelli Kanunu bu doğrultuda atılan önemli bir adımdı. Ablukayı bir adım daha öteye götüren Toricelli Kanunu, ABD Başkanına Küba ile ticari ilişkileri olan ülkelere ekonomik yaptırım uygulama yetkisi veriyor üçüncü ülkelerdeki ABD şirketlerinin yan kuruluşlarına Küba ile ticareti yasaklıyor Küba’ya mal ve yolcu taşıyan gemilerin 180 gün boyunca ABD limanlarına yanaşmasını men ediyor ve ABD’den Küba’ya para transferini kısıtlıyordu. (11)

Amacı Küba sosyalizmine son darbeyi indirmek olan Toricelli Kanunu başarısız oluca, ABD bir adım daha ileri giderek 1996’da Helms-Burton Kanunu’nu kabul etti. Toricelli Kanunu ile aynı doğrultuda bir kanun olan Helms-Burton Kanunu, özellikle Küba’nın özel dönemde izin verdiği yabancı yatırımları engellemeye dönük bir yasal düzenlemeydi. Uluslararası hukuku açıkça ihlal eden bu yasa, Küba’yla ticaret yapan ABD’li olmayan şirketlere ABD’de dava açılmasına ve şirket yönetimlerinin ABD’ye girmekten men edilmesine olanak sağlıyordu. (12) Diğer taraftan seyahat yasağı, para transferleri, Küba’ya yapılacak bağışlar gibi ablukaya ilişkin emirleri ihlal eden ABD vatandaşlarına en ağır yaptırımların uygulanmasını öngörüyordu. (13) Böylece ABD bir taraftan uluslararası hukuku açıkça ihlal ederken, diğer taraftan da kendi vatandaşlarının özgürlüklerini kısıtlıyordu.

Artan ABD saldırısının en önemli boyutlarından biri Küba halkını yoksunlukla terbiye etmek üzere sıkılaştırılan ablukaydı ama tek boyut bu değildi. Bu dönemde ABD elinden geleni ardına koymadı. Bu kapsamda kullanılan enstrümanlardan biri de göç meselesi oldu.

1984 yılında Reagan hükümetiyle yapılan göç anlaşması çerçevesinde her yıl Küba’dan 20 bin kişiye göçmen vizesi verilmesi gerekiyordu. Fakat ABD yasal yollardan göç yerine yasadışı göçü teşvik politikası kapsamında bu sayıda vizeyi hiçbir zaman vermedi. Diğer taraftan 1966 yılında kabul edilen Kübalı Mülteci Uyum Yasası, ABD’ye yasal veya yasadışı yollarla ulaşan ve ABD’de bir yıl kalan tüm Kübalılara daimi oturma izni verilmesini öngörüyordu. 20 bin kişiye göçmen vizesi verilmesini öngören anlaşmaya rağmen ABD pratikte hiç bu rakama yaklaşmadı. Vize sayısı 2000’ler civarında kaldı. Bu durumun kendisi yasadışı göçü özendiren bir ortam hazırlıyordu.

Özel dönemde ekonominin dibe vurduğu 1994 yılında ABD bu durumu kullanarak Küba’da siyasi bir karmaşa yaratmayı denedi. 1994’te yılında Temmuz ayına kadar sadece 544 vize verildi. Bu durumun yarattığı gerilimle beklenen oldu ve 13 Temmuz’da bir grup insan Havana limanından eski bir römorkör çalarak ABD kıyılarına ulaşma teşebbüsünde bulundu. Limandaki başka iki römorkörün mürettebatı kendi inisiyatifleriyle kaçırılan römorkörü durdurmak üzere peşlerine takıldılar ve kaçırılan römorkörün batmasıyla sonuçlanan bir kaza meydana geldi. Kazada kaçırılan römorkörde bulunan altmış kadar kişiden otuzu hayatını kaybetti. Bu olay, ABD’ye çok iyi bir propaganda malzemesi sağlamış oldu. (14)

Bu olay henüz sıcaklığını korurken, Ağustos başında Miami merkezli, karşıdevrimci propaganda istasyonu Radyo Marti, ABD’den bir takım gemilerin insan götürmek üzere Havana’ya doğru yola çıktığını duyurdu. Bunun üzerine bir grup insan Havana limanında bir tekneye el koymaya çalıştı ve limandan başlamak üzere Havana’nın bazı mahallelerinde karışıklıklar meydana geldi. Özel dönemin belki de en hassas toplumsal atmosferi böylece oluşmuş oldu. (14)

ABD, özel dönem boyunca ekonomik tedbirlerden göç politikasına kadar her şeyi Küba sosyalizmini bitirmek için yakaladığı tarihsel fırsatı değerlendirme güdüsüyle kullandı. Ama sonuç olarak bir zafer elde edemedi.

Küba özel dönemle nasıl baş etti?
Bu ölçüde derin bir ekonomik ve siyasi kuşatmaya rağmen Küba halkı bu süreçten onuruyla çıkmayı başardı. Bunda ekonominin yeni bir yönelime sokulması için alınan kapsamlı önlemler önemli bir rol oynadı.

Ancak bu kuşatmanın yarılması için dışarıdan bakanlara oldukça kaygı verici görünen kimi adımlar atmak durumunda kaldılar. Öncelikle ülkenin dış dünya ile kurduğu ekonomik ilişkilerin çerçevesini yeniden belirlediler. Atılan adımlar arasında dış ticaretin desantralizasyonu, yabancı yatırımlara tedrici şekilde izin verilmesi, doğrudan yabancı yatırımlarda kar transferlerine herhangi bir kısıtlama olmaksızın izin verilmesi, serbest bölgelerin oluşturulması, başta turizm olmak üzere hizmet ihracatına ağırlık verilmesi bulunuyordu. (15)

Ekonominin iç organizasyonunda da önemli değişikliklere gidildi. Toprak mülkiyetinde yeniden yapılandırmaya gidilerek devlet tarafından kontrol edilen toprakların büyük bir bölümü kooperatiflere ve küçük çiftçilere devredildi. Kendi hesabına çalışma imkanı getirilerek küçük işletmelerin alanı genişletilmiş oldu. Bu çerçevede yaklaşık 160 bin kişiye kendi hesabına çalışma lisansı verildi. Tarım ürünleri ve zanaat ürünleri için pazarlar oluşturuldu. Birçok devlet işletmesinde personel sayısında azaltıma gidildi ve otofinansman sağlanabilmesi için işletmelerin özerkliği güçlendirildi. Maddi planlamadan finansal planlamaya geçildi. Döviz bulundurma ve döviz hesabı açma konusundaki kısıtlamalar kaldırıldı, konvertibilite doğrultusunda adımlar atıldı. Bankacılık ve finans sistemi yeniden yapılandırıldı. (15)

Atılan adımların bazıları anayasal değişiklik yapılmasını gerektirecek kadar ciddi adımlardı. Dış ticaretin ve dış ekonomik ilişkilerin desantralizasyonu ve toprakları yeniden dağıtımı konusu 1992 yılında yapılan anayasa değişikliği ile gerçekleştirildi. Anayasa değişikliğini söz konusu ekonomik tedbirlerin alınmasına olanak sağlayacak çok sayıda yasa değişikliği izledi.

Kübalı yetkililer bu dönemde uyguladıkları ekonomi politikasının amacını “en az sosyal maliyetle ve sosyalist sistemin ilkelerinden vazgeçmeksizin ekonomik daralmayı aşmak” biçiminde ifade ediyordu. (15)

Ve başardılar…
Küba’nın özel dönemle baş etmek için almak zorunda kaldığı tedbirler Küba’nın dostları arasında da kaygı yaratan bir çerçeveye sahipti. Sosyalist bloğun yıkılışının ve Küba’yı hedef alan ABD saldırılarının artmasının yarattığı kaygılara, Küba’nın kapitalizmle eklenme yolunda adımlar atıyor olabileceği endişesi eklenmişti.

Bu kaygıların oluşmasında üç meselenin anlaşılmaması önemli bir rol oynuyordu. Dışarıdan bakanlar, öncelikle, Küba’nın sosyalist bloğun yıkılışı ve artan ABD saldırganlığı nedeniyle karşı karşıya kaldığı sorunların boyutlarını algılamaktan uzaktılar. Yeterince algılanamayan ikinci mesele sosyalist inşa sürecinin kendine has zorlukları ve Küba’nın ekonomiye yeni bir yön vermek dışında seçeneğinin bulunmamasıydı. Küba’nın ısrarlı tekrarlarına rağmen yeterince algılanamayan üçüncü mesele de Küba’nın sosyalizmde ısrarı ve asla teslim olmaya niyeti olmamasıydı.

Ve Küba başardı… 1994 yılından itibaren ekonomiyi serbest düşüş halinden çıkartıp tekrar büyüme sürecine soktular. Sosyalizmin maddi kazanımları geri alınmaya başlandı. Yaşanan zorluklar bazı alanlarda çok daha yaratıcı olmalarını beraberinde getirdi ve biyoteknoloji gibi bugün Küba’nın yüz akı olan kimi sektörler bu dönemde gelişti. 2000’li yıllara gelindiğinde Küba artık bütün dünyaya “İyi Gidiyoruz” mesajı veriyordu. Bütün bu özellikleriyle özel dönem, bugün Küba’da yaşanan gelişmeleri değerlendirirken çok önemli bir referans noktası oluşturuyor.

Yazıyı bugün de hatırlanmasında fayda olan 1993 yılına ait bir anekdotla kapatalım. Özel dönemin en kötü yılı diyebileceğimiz 1993 yılında Havana’da 4. Sao Paulo Konferansı gerçekleşiyor. Kübalılar konferans boyunca anlamak istemeyen “dostların” soru yağmuruna tutuluyor. Sorulardan kimisi çizmeyi epeyce aşan cinsten. Bunlardan biri "Küba bizim gençlik aşkımızdı ona ne yapıyorsunuz?" biçiminde.

Soruya dönemin Dışişleri Bakanı Roberto Robayna dışarıdan bakanlara ders niteliğinde bir cevap veriyor. "Küba devriminin gençlik aşkınız olduğunu söylüyorsunuz, bu gerçekten etkileyici. Ama biz bir ötesini yaptık, biz devrimimizle evlendik ve hiç kimse Küba devrimine bizden daha fazla sahiplenme durumunda değildir." (16)

Ekin Poyraz

* Küba'nın gündeminde olan ekonomik reformların arka planını anlamak üzere Bizim Amerika'da yayınlanmaya başlayan yazı dizisinin önceki yazıları için bakınız:

- Küba’da planlama tartışmaları, http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/kuba-da-planlama-tartismalari-35608, 9 Kasım 2010.
- ABD-Küba ilişkileri: soykırıma varan bir savaş ya da bir Küba destanı, http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/abd-kuba-iliskileri-soykirima-varan..., 6 Kasım 2010.
- “Özel Dönem” öncesi Küba ekonomisi, http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/ozel-donem-oncesi-kuba-ekonomisi-35035, 26 Ekim 2010.
- Yarı sömürge ekonomisinin Küba devrimine mirası, https://haber.sol.org.tr/bizimamerika/yari-somurge-ekonomisinin-kuba-de…, 20 Ekim 2010.
- Küba için kaygılanmak, http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/kuba-icin-kaygilanmak-34653, 18 Ekim 2010.

** Bu kapsamda 1986 yılında karşıdevrimci propaganda için Miami merkezli Radyo Marti kuruldu.

Kaynaklar:

(1) Banco Central de Cuba, La Economia en el Periodo Especial: 1990-2000, ss. 4-5
http://www.bc.gov.cu/Anteriores/Otros/economia%20cubana.pdf.
(2) Jose Canton Navarro, Küba Tarihi: Bir Halkın Biyografisi, Yazılama, 2008, ss. 383-384.
(3) Domingo Amuchastegui, FAR: Mastering Reforms.
(4) Ignacio Ramonet, Fidel Castro: İki Ses Bir Biyografi, Doğan Kitap, 2004, s. 262.
(5) Oxfam, Cuba: Social Policy at the Crossroads, Oxfam Amerika Raporu, 2002, s. 19.
(6) age, ss. 21-22
(7) All Campbell, 2008, “The Cuban Economy: Where It Stands Today”, Review of Radical Political Economics (40), 276–284.
(8) İlker Belek, Küba’da Sağlık: Sosyalizmin Başarısı, Yazılama, 2009, ss. 140-141.
(9) Kemal Okuyan, “Umutsuz Olma Hakkımız Yok: Küba İzlenimleri”, Gelenek (43), Ekim 1993.
(10) Navarro, s. 386.
(11) Navarro, s. 390.
(12) Esin Saraçoğlu, “ABD-Küba ilişkileri: Soykırıma varan bir savaş ya da bir Küba destanı”,
http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/abd-kuba-iliskileri-soykirima-varan....
(13) Navarro, s. 393.
(14) Ramonet, ss. 247-252.
(15) Banco Central de Cuba, ss. 7-9.
(16) Kemal Okuyan, age.