Türkiye'nin CERN üyelik süreci başlıyor

Türkiye'nin CERN üyesi olmasıyla sonuçlanabilecek sürecin kapısı açıldı. CERN üyeliğinin Türkiye'ye ne getireceği de tartışma konusu.

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) genel konseyinin dün yaptığı toplantıda aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 5 ülkenin resmi üyelik görüşmelerine başlama kararı aldı. Türkiye ile birlikte görüşmelere başlayacak diğer dört ülke İsrail, Kıbrıs Cumhuriyeti, Sırbistan ve Slovenya'dan oluşuyor.

Konsey'in Haziran ayında aldığı bir kararla, Merkez, Avrupa dışından da ülkeleri bünyesine dahil edebilecek ve Avrupa dışından ülkelerle ortak projeler yapabilmesi mümkün hale geldi. Üye olmak isteyen ülkelerin önünde iki seçenek bulunuyor, sadece ön-üye olarak başvurmak veya tam üyeliğe dönüşmesi öngörülen bir ön-üyelik sürecini başlatmak.

Dünkü toplantıda, Türkiye ve diğer ülkelerle yürütülecek görüşmelerin ana hatları belirlendi. Sürecin bir yıl içerisinde ön-üyelikle sonuçlanması, bundan sonra da sürecin tam üyeliğe doğru ilerlemesi bekleniyor.

CERN ve başarıları
CERN, 1954'de Avrupa ülkelerinin İkinci Savaş sonrası yeniden yapılanması süreciyle bağlantılı olarak, temel bilimler alanında özellikle nükleer fizik alanında yapılan bilimsel çalışmaların merkezileştirilerek güçlendirilmesi amacıyla kurulmuştur. Kurum, 56 yıllık yaşamı boyunca üye sayısını AB'ye yeni üyeliklere paralel olarak artırdı. Bu süre içinde çok önemli bilimsel buluşlara yol açan deneyler yapılmasına, araştırma olanaklarının yaratılmasına öncülük etti. Bilinen en popüler örneklerden biri parçacık fiziğinde daha önce gözlemlenmeyen türde yeni parçacıkları gözlemleyip, parçacık fiziği teorisinde yeni bir çığır açmayı hedefleyen LHC (Büyük Hadron Çarpıştırıcısı) ve çoğumuzun (eksik bir ifadeyle) sadece “internet” olarak adlandırdığı WWW.

Şimdi gelinen noktada ise kurumun özellikle yüksek enerji fiziği alanında dünya çapında yerleştiği yeri daha da güçlendirmek için kapsamını Avrupa'nın dışına çıkarmaya çalıştığı görülüyor.

Türkiye'nin CERN'e üyeliği tartışması
En son yaptığımız saptamadan sonra, akla “Peki Türkiye'nin CERN'e üyeliği iyi bir şey mi?” sorusu gelecektir. CERN'e tam üyelik Türkiye'ye ne getirecek, ne götürecek? Üyelikle elde edeceğimiz olanaklar, üye olmadan da mümkün mü? Bu bir bağımlılık ilişkisi mi? gibi sorular bir süredir Türkiyeli bilim insanlarının gündeminde. Bu konu Bilim ve Gelecek dergisinin Temmuz 2010 (77.) sayısında incelenmişti. Konu hakkında görüşü alınan akademisyenlerden birisi olan Alper Dizdar'ın “CERN'e Üyelik Faydalı, ama..” başlıklı yazısından alıntılıyoruz.

“...

Türkiye'nin CERN üyeliği tartışmalarında garip bir yan var. Öncelikle bu sorunun yanlış bir eksende tartışıldığını belirtmek gerekiyor.

CERN meselesini bir kenara bırakarak bakalım ilk önce: Türkiye'de bilim politikaları nasıl tespit edilmektedir? Bilim ve teknoloji geliştirme konusunda inisiyatif hangi kurumdadır? Böyle bir kurum var mıdır? Bilim insanları ilgili kurumlarda olması gerektiği gibi temsil edilmekte midir? Bilim insanları siyasi iktidarlar tarafından hangi yöne yönlendirilmektedir?

Bu sorulara TÜBİTAK, TÜBA veya BTYK gibi cevaplar elbette verilebilir ve bilim ve teknoloji alanında Türkiye’nin hedeflerini içeren bazıları tuğla gibi raporlar çıkartılabilir önümüze. Fakat maalesef bu gerçeği yansıtmayacaktır.

Gelinen noktada Türkiye’nin bilim ve teknoloji politikaları iki karar merkezince belirlenmektedir. Birincisi Avrupa Birliği’nin ilgili komisyonudur. Karar alma sürecinde yer alınmayan bir kuruma Türkiye tarafından her yıl aktarılan kaynaklar AKP hükümeti içinde bile zamanında tartışmalara konu olmuştu (Abdüllatif Şener ve diğerleri arasında). İkincisi ise hükümetin kendisidir. Başbakanının “Artık uzaya çıkmamız lazım” gibi dahiyane hedefler gösterdiği, bakanının “LHC’nin kilosu kaç dolara geldi?” gibi “bilim tüccarı” tarzlarıyla Türkiye’den CERN’e giden araştırmacılar arasında kantin geyiği konusu olan, intihalcilerin ve süzme gericilerin siyaseten baş tacı edildiği sekiz yıllık bir döneme damgasını vuran AKP hükümeti… Bu iki karar merkezinin en temel ortaklığı ise bilimi ve teknolojiyi piyasanın insafına terk etmek konusundaki yaklaşımlarıdır.

CERN’e üyelik iddia edildiği gibi Türkiye'nin temel bilimsel ve teknolojik ihtiyaçlarını tabii ki karşılamayacaktır. Bunu isteyen, dert edinen bir siyasi iktidar olmadığı müddetçe bu karşılıksız bir beklentidir. Bugün Türkiye’nin CERN üyeliğinden beklentisinin hamaset ötesinde somut olarak neler olduğunun belirlenmesi bile mümkün değildir. Üstelik piyasa sevdalısı herhangi bir hükümetten de toplum çıkarını gözeten bir bilim politikası beklemek naiflik olacaktır.

Günlük hayatta en fazla karşılığı olan tıp alanında “düşünsel bir deney” yapalım: CERN’e üye olan Türkiye’nin en başarılı araştırmacıları CERN’de, CERN’in olanaklarını kullanarak yeni bir tıbbi görüntüleme tekniği keşfetsinler. Patentini alsınlar. Peki, sonrası? Kişisel olarak ihya olabilirler fakat Siemens vb. görüntüleme tekelleri o patenti kendi kontrollerine almadan, kendi eski teknolojileri için yaptıkları yatırımlar geriye dönmeden bu buluş toplumun karşısına çıkamayacaktır. Buna piyasa kurallarının doğasını benimsemiş herhangi bir Türkiye hükümeti de Siemens vb. bir tekeli karşısına alarak destek veremeyecektir. Dolayısıyla CERN üyeliğinin Türkiye’nin temel bilimler alanındaki makus talihini değiştireceği gibi bir sanıya kapılmamakta fayda vardır.

Peki, bu durumda CERN’e üye olmamak mı gerekir?

Açıkçası NATO’dan, AB üyelik sürecinden (Gümrük Birliği vs.) bir an evvel çıkmak, ayrılmak gerektiğini düşünmekle beraber, CERN’e üye olmanın faydalı olacağını düşünüyorum!

Neden? Türkiye’de hiç olmayan birçok teknolojiyle tanışabilmiş fizikçi sayımızın artmasında Türkiye’nin geleceği açısından fayda vardır. Yeni teknolojiler yalnız CERN’de varmış, yalnız orada geliştirilirmiş gibi bir yanılsama yaratmak istemem ama konumuz CERN ve pek çok teknoloji orada da üretiliyor.

İkincisi temel bilimler gibi Türkiye’nin geri olduğu, deneysel temel bilimler gibi Türkiye’nin daha da geri olduğu bir alanda uluslararası biçimlenme kazanan kadrolar Türkiye’nin geleceği için çok önemlidir.

Üçüncüsü, deneysel temel bilimler makale okuyarak yapılamaz…

Üye olmanın bu gerekçeleriyle beraber, hali hazırdaki Türkiye’nin CERN üyeliğinden mümkün olduğu ve olması gerektiği kadar yararlanamayacağını bilmemizde fayda vardır.

Dr. Alper Dizdar
İstanbul Üniversitesi, Üniversite Konseyleri Derneği YK Üyesi