Bazen ezberler iyidir

Bir dostum paylaşmış bunu Facebook’ta.

Altında Revolución yazıyor, Devrim yani. Fotoğrafı yükleyen ise “Europeans against political system”, yani siyasi sisteme karşı Avrupalılar.

İma açık: Avrupa’nın şahlarına, vezirlerine karşı piyonlar, yani halk birleşmiş.

Görseli paylaşan ve son seçimlerdeki “sol yükselişten” heyecanlandığını bildiğim dostum da “Sizce kim kazanır?” diye sormuş.

Görsele bakınca, görseli hazırlayanların bu niyette olmamalarına rağmen, bir yanlışlık yaptıklarını fark ettim. Bugünkü durumu çok iyi özetleyen bir hal almış, bu haliyle satranç tahtası.

Bir tarafta vezirler, bir tarafta piyonlar. Kim kazanır bu oyunu? Tabii ki siyahlar!

Tahtadaki iki taraf da siyah. Oyunda beyazlar yok ki!

Fransa’da Melenchon ve Hollande, Yunanistan’da Syriza... Piyonlar arkalarında, AB’nin muktedirlerine karşı konum almış. Ama pozisyonları karşı karşıya olmasına rağmen, renkleri, safları aynı. Oyunda ne olacağını tahmin etmek kolay değil mi? Oyun ilerledikçe, piyonların bir kısmının karşı tarafın merkezine kadar ilerleyerek vezire dönüştüklerini göreceğiz. Hangi “taraf” kazanır bilinmez, ama her halükârda siyah kazanacak, o belli.

***

Haftasonu Belçika İşçi Partisi’nin düzenlediği Uluslararası Komünist Seminer için Brüksel’deydim. Orada Türkiye Komünist Partisi adına yaptığımız sunumda da sosyal demokrasiye destek konusu ele alındı.

“‘Kapitalizmi, emeğin çıkarlarını gözeterek yönetmek’, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çok anlatılmış bir masaldı. Bu masal ilk François’yı, hani şu soyadı Mitterand olanı iktidara taşıdı (ve unutmayalım, iktidara komünistlerin desteğiyle geldi). Söz konusu masalı kısa sürede terk edip dümeni neoliberal politikalara kıran ve sonuç olarak halkı sefalete sürükleyen de bizzat kendisi oldu.

“Ve şimdi ikinci François’yla, soyadı Hollande olanla karşı karşıyayız. Yeni masalcı olarak ortaya çıktı ve seçim sonuçlarından birkaç saat sonra komünistlerin desteğini aldı.

“Ancak meseleyi ‘kapitalizmin baskıları karşısında boyun eğen sosyal demokratlar’ olarak koyarsak hata yaparız. Bu partiler Avrupa genelinde neoliberal politikaları uygulamak konusunda finans kapitalin suç ortakları oldular. Şimdi selefleri, ağır kriz koşulları altında, demokrasi adına destekleniyor.”

Sadece Mitterand değil ki... Dünyada devrimci hareketin tarihinde sosyal demokrasiyi destekleme hatasına düşülmesinin sayısız örneği var. Her seferinde, her kuşakta “Evet ama X iyidir, basbayağı solcu bu parti, öncekiler gibi değil. Hem koşullar da çok ağır, hele bir Y’den kurtulalım da, sonra bakarız” diyenler çıkmadı mı sanıyorsunuz?

Basitleştirelim meseleyi, bazen iyidir...

Çözüm kapitalizmde mi, sosyalizmde mi? Bizi devrimci olmaya iten, bu ana soruya verdiğimiz, öyle insani falan da değil, basbayağı bilimsel olan cevap değil miydi?

Oysa Avrupa kapitalizmi içinde krizden çıkış reçeteleri bulunacağı savunuluyor kimilerince. Ve bir kez daha, devrimcilerin heyecanlanması bekleniyor.

Maalesef, bu beklenti karşılık da buluyor. BirGün’den Selami İnce şöyle yazıyor:

“SYRIZA, aslında ‘Merkel’ın domine ettiği AB ne derse yapalım’ çizgisiyle, ‘AB’den de avrodan da çıkalım’ çizgisi arasında üçüncü bir yolun daha olduğunu hem Avrupa’ya hem Yunanlılara gösterdi. “Asla üçüncü bir yolun olmadığını” söyleyen AB de şimdi “neden olmasın” çizgisine gelmiş durumda.

“IMF Başkanı Christine Lagarde bile geçen hafta, “Ne olacak canım, bir ülkede ekonomi büyümemişse o ülkeye ille de sözünüzü tutun diyemeyiz ki” babında bir açıklama yaptı. IMF’nin bile bu noktaya gelmesinde elbette hem Almanya’da hem Yunanistan’da hem de Fransa’da seçimlerden başarıyla çıkan radikaliyle, sosyal demokratıyla solun Avrupa çapındaki dayanışmasının etkisini unutmamak lazım. Buna bir de, SYRIZA’nın, Yunanistan gibi diğer Avrupa ülkelerinin bir dayanışma cephesi oluşturması önerisini de eklemek lazım.”

O kadar karşılık buluyor ki heyecan duyulması beklentisi, Türkiye’de devrimciler, SYRIZA’nın şanlı “Şu borçları tekrar görüşelim, biraz erteleyelim” direnişi karşısında IMF’nin hizaya geldiğini, Avrupa’nın üçüncü bir yolu keşfettiğini yazıp çizebiliyor!

Basitleştirin meseleyi… Her kesime hitap etmek için her fırsatta söylenen birbiriyle çelişkili torbalar dolusu lafı bir yana bırakın. Ekonomi politikasına bakın, misal. Orada işçi sınıfı yararına üretim araçlarının özel mülkiyetini sonlandıran bir program değil, AB’yi incitmek dahi istemeyen bir kapitalist üçüncü yolculuk göreceksiniz.

“Buna rağmen, Brüksel’i dinlemeyi bırakırsanız, Atina ile uzlaşma arayanlar azalır. Avro Bölgesinden çıkmaya da hazır mısınız?
Bu bizim politikamız değil. Biz Avro Bölgesinden çıkmak istemiyoruz.

Neden?

Çünkü biz, ulusal paraya dönüşün ekonomik olarak daha iyi olmadığını, aksine daha kötü bir çözüm olduğunu düşünüyoruz ve politik olarak da AB’yi sarsmanın iyi bir şey olmadığı fikrindeyiz. Tam aksine, biz AB’nin parçalanmasını istemiyoruz.”

Syriza lideri Çipras’ın ekonomi danışmanı, bunu söyleyen. Kapitalizm süregidecek, AB’ye siyasi olarak zarar gelmesin diye aman dikkat edilecek, ve kriz karşısında halkların yararına bir çözüm yolu bulunacak.

“Üçüncü yol”…

Reddedilen iki yoldan birinin sosyalizm olduğunu görmek zor mu?

Bazen ezberler iyidir. Defalarca sınanmış bilgiden kaynaklanır çünkü. Sosyal demokrasinin, kapitalist üçüncü yolculuğun halkların yararına olmayacağı artık böyle bir ezberdir örneğin. Boşuna mı? Sadece Avrupa tarihi bile “üçüncü yolculuğun” emekçi kitleleri tekrar tekrar kandırıp hüsrana uğratmasının hikâyeleriyle dolu.

Bir de, bu üçüncü yolculuğun onlara yoksulluk, bize ise bomba olarak döndüğünü unutmayalım. Melenchon’un Arap Baharı adına, demokrasi adına Libya’nın bombalanmasına verdiği desteği aklımızdan çıkarmayalım.

Bırakalım başkaları heyecanlansın. Biz, sakince olan biteni izleyelim. Kimi piyonların nasıl at’laştığını, fil’leştiğini göreceğiz, yakında.

Keçi kalalım biz. Sosyalizm çözer, kapitalizm çözemez inadımızda ısrar edelim.

Biz ısrar etmezsek, beyazlar o satranç tahtasına çıkamaz çünkü.

[email protected]