Trump’ın aklı

Yerinde olmadığı konuşuluyor. Hatta sık sık tartışılıyor. Geçtiğimiz günlerde çıkan ve ben bu yazıya başladığım sırada sevgili Alper’e kaptırdığım bir kitap da tartışmaları yeniden alevlendirdi: “Ateş ve Öfke: Trump’ın Beyaz Sarayı’nın İçinde”.

Kitap, Donald Trump’ın akıl sağlığı başkanlık (hem de oranın buranın değil, Amerikan başkanlığını) yapması için “yeterli mi, uygun mu” tartışmalarını bir kez daha beraberinde getirdi. Bir kez daha diyorum çünkü Trump’ın davranışlarında ve söylemlerinde dışarı vuran akıl yürütme tarzı, siyaset vitrinine çıktığı ilk günlerden bu yana sürekli tartışılıyor. Öncesini, yani patron Trump’ın hallerini ise daha çok Amerikan kamuoyu biliyor. O zamanlar “başarılı, girişken, dur durmak bilmeyen” patronlardan bir patrondu işte Trump.

Şimdi ise dur durak bilmediği için tartışılıyor. Ne yalan, Trump da kendini tutmakta zorlanıyor.

Geçtiğimiz hafta içinde kendi nükleer düğmesinin “çok daha büyük” olduğunu yazıverdi mesela. Bu satırlar yazılırken de bitirdiği okulları, hayata dair temel düsturlarını ve akıl sağlığının nasıl da “fit” olduğunu duyurdu tüm dünyaya. Kendini tutmakta “bu kadar” zorlanan Trump’ın nezaket sınırlarını zorlayan, “bir Amerikan Başkanı’ndan beklenen sağduyuyu, aklı, olgunluğu” yansıtmayan ve nerede, ne zaman, ne konuşulacağı becerisini alaşağı eden bu tavrı da şüphelerin iyiden iyiye artmasına neden oldu.

Alper dün ayrıntısını verdi. Bir nevi Ertuğrul Özkök olan Amerikalı gazeteci Michael Wollf’un kitabı şaşırtmayan ama oldukça ilginç bilgiler içeriyor. Wolff bir şekilde Trump’tan izin almış (ki Trump önceki gün böylesi bir iznin asla olmadığını yazdı, tabii ki Twitter’ından) ve Beyaz Saray’da uzunca bir süre, gönlünce takılmış. Hem de ne takılma…

Trump ailesinin, akıl sağlığı yerinde mi diye sorgulanan başkanın ve en yakınındaki kişilerin çeşitli hallerine tanıklık etmiş ya da tanıklık edenlerle bol bol sohbet etmiş. Eh, gazetecilik başarısı diye buna denir.

Kitabın ve içerdiklerinin ayrıntısına burada girmeyeceğim. Başka bir meselenin etrafında dolanacağım. Mesele de şu: Kapitalizm açısından, tarihsel ve güncel kapitalizm açısından Trump’ın aklı nasıl bir akıldır? Arızi midir? Arızalı mıdır?

Trump’ın aklı tabii ki önemli. Çünkü burjuva siyasetinden rasyonalite bekleyen herkesi ayağa kaldırmış durumda. Ve görünen o ki herkes Trump’ı geçmiş, telaşla “ben buradayım” diyen bir durumu toparlama telaşında. Amerikan psikiyatrisi de dâhil…

Kelli felli, burnundan kıl aldırmayan, pek bir bilimsel Amerikan psikiyatrisi başkanın akıl sağlığı üzerine, ayan beyan ortada olan durum üzerine konuşalım mı konuşmayalım mı, bunu tartışıyor. Hem de ne tartışma! Amerikan Psikiyatri Birliği başkanı (evet, bir diğer başkan) mesela yıllar sonra siyaset sahasına inmek zorunda kalıyor. Yasalar diyor, etik diyor. Tarihten bahsediyor. Ve “olmaz” diyor.

Öbür yandan oldukça kalabalık bir psikiyatrist, klinik psikolog toplamı ise tanısal kitapları karıştırıyor, demeçler veriyor: Yaşanan durum malign narsisizmin nadir bir örneğidir diye! Malign habis demek. Kötü huylu.

İyi huylularını da biliyoruz biz.

Ama sorun selim ya da habis olmakta değil. Evet, arada bir fark var. Hem de önemli bir fark. Ama yaşanan sorunun kaynağı başka yerde. Herkesin elbirliğiyle görmemekte, örtmekte direttiği bir yerde. Çoğunluğun bildiği ve bilmezlikten geldiği bir yerde.

Dünya kapitalizmi, siyasette bu tür liderler olmaksızın yol alamadığı bir dönemden geçiyor. Artan rekabet ve belirsizlik ise kitlelerde özdeşleşebilecekleri tümgüçlü, sağı solu takmayan, bildiğini okuyan bir lider figürü ile özdeşleşmeyi kolaylaştırıyor.

Kendisini sürekli öven, duruma uygunsuz laflar edebilen, dürtüsel ve içindekini saklayamayan bir başkana katlanamayanlar ise önceki dönemlerin siyasi aktörlerini arıyor. Nerede ne söyleneceğini bilen, mümkünse karizmatik ve ketum bir başkan! Mahalle bakkalı dönemini geri istiyorlar ama market reyonundan ürün seçiyorlar. Üzgünüm ama bayıldığınız, bir tür gelişmişlik göstergesi saydığınız o marketlerdeki tüm ürünler hormonlu. Organik olan ise Trump. Kapitalizmin göbeğinde yetişmiş.

Böylesi insanlar her dönem çıkıyor ama günümüz dünyası Trump gibilerine fazlasıyla ihtiyaç duyuyor. Hem de siyasetin merkezinde.

Çok solcu (ve tabii ki bizim gibi solcuları beğenmeyen) bir arkadaşım dünya turuna çıkmış olan Boyner çifti ile Küba'da nasıl karşılaştığını, nasıl da kibar, görgülü ve entelektüel olduklarını ballandıra ballandıra anlatmıştı bir zamanlar. Çok etkilenmişti burjuvazinin bu versiyonundan. İç gıdıklayıcı bu yakınlaşma ise bana zavallı görünmüştü.

Bir bakın etrafınıza: sanatsal aktivitelere düşkün, kültür için vakıflar kuran, yani elde ettiği kârı sadece kendine saklamayan, "kitaba uygun" burjuvazi bulduğunda sevinen bolca insan bulursunuz. Birkaç ay önce Ali Koç'un parçaladığı felsefeden etkilenenler az mıydı?

Evet, kişiler iyi olabilir (ki orada bile bir ünlem işareti olmalı, yani “iyi!” biçiminde) ama burjuvazi, sermaye sınıfı iyi değildir. Trump’ın aklı, burjuvazinin aklıdır. Hem Türkiye'de hem de ABD'de. Trump’ın kişiliği sermaye sınıfının kişiliğidir: kötücül, habis! Narsisistik. Başkalarını beğenmeyen, aşağı gören ve kendisini sürekli öven! Evet, kendini beğenmiş.

Ali Ağaoğlu Türkiye’ye haydi diyelim ki denk geldi ama ya Cem Uzan! Tesadüf müydü? Ya peşine taktığı kitleler? Yaklaşık üç milyon kişi. Onlar da mı tesadüftü?

Kapitalizm açısından arızi ve arızalı olanın Trump değil Obama olduğunu düşünüyorum ki Obama’nın da eline beysbol sopası alması ile 2008 krizi arasında çok yakın bir zamansal ilişki vardı. Ama kitle zihni işte, bir kere büyülendi mi ne mümkün akıllanması! Obama’ya ya da ona benzer siyasi figürlere sonsuz kredi açıldığı bir dönemdi o yıllar. Ve geride kaldı. Şimdi ise kitleler Trump aklını seviyor.

Hani burjuvazi için narsisistik demiştim ya yukarıda, içinden geçtiğimiz dönem gibi dönemlerde ise kitlelere düşen histiriyonizm oluyor. Narsisizm sınırsız bir rahatlıkla efendi olmaya bayılıyor, diğeri ise efendi bulmaya.

İşte bu nedenle derim ki kişileri, başkanları değil kapitalizmin tamamını beğenmeyin. Kanada başbakanı Trudeau dahil! Çünkü kapitalizmden nezaket beklentisi çok geride kaldı! Tam tarih vermek gerekirse oldukça çetin geçen 1848 kışı kadar eskide.