Cücük*

Sevgili izleyicilerimiz ana haber bültenimize hoş geldiniz. Sizler gibi, haber merkezi ekibi olarak bizler de çok heyecanlıyız. Heyecanlıyız, çünkü gün boyu sizlerin de yakından takip ettiği gibi insan genomunun tamamını taşıyan ilk soğan üretildi. Belki de dünyaya geldi demeliyiz; soğan kız, soğan oğlan demeliyiz. Çünkü şu an önümde, haber masamızda duran bu soğanlar ya 46 XX ya da 46 XY kromozomu taşıyor. İnanın onlara bakarken hem duygulanıyorum, hem de bir tuhaf hissediyorum kendimi. Yani bir yanıyla, evet parmağımla dokunduğum bu yüzey, bu kabuk bildiğimiz soğan. Ama öbür taraftan içinde, her zerresinde bir insan olması da ürpertici.

Evet, işte stüdyo konuğumuz, hem hepimizi derinden şaşırtan hem de tedirgin eden bu müthiş gelişmenin baş kahramanı: Ulusal Yaşam Yaratım Enstitüsü Müdürü sayın Prof. Dr. Yalım Türkbükü. Hoş geldiniz efendim. 

Hoş bulduk. 

İnanın çok heyecanlıyım. Eminim ki siz ve ekibiniz de çok heyecanlıdır. Ve tabii ki gururludur. Tüm dünyayı şaşırtan bu başarı nasıl ortaya çıktı?

Efendim, öncelikle çok teşekkür ederim. Hem davet ettiğiniz için hem de övgüleriniz için; şahsım, ekibim ve enstitüm adına teşekkür ederim. Evet, bizler de çok mutluyuz ve gururluyuz. Ayrıca çok da heyecanlıyız. Tabii ki bu heyecanı uzun zamandır içimizde taşıyoruz. Çünkü nereden bakarsak yarım yüzyıllık bir çalışmanın ilk meyvesini -belki de sebzesini demeliyim, değil mi...

Evet, evet. 

İşte, ilk sebzesini almış olduk. İnandık ve başardık. 

Sayın hocam. Nasıl bir başarı bu? Çünkü tüm dünyanın dikkati bir anda ülkemize, enstitünüze ve sizlere çevrildi? Nedir hikmeti?

Efendim, aslında basit bir teknoloji uyguladık diyebilirim. Tabii ki arkaplanı çok karmaşık. Ama sizler ve kamuoyu yıllardır bir şekilde haberdar: DNA'nın, insanın ve canlılar âleminin şifresinin çözülmesinden bu yana hep şaşırtıcı gelişmeler oldu. Efendime söyleyeyim, mesela genom projesi, koyun Dolly, klonlama; işte hep bunlar önemli kilometre taşlarıydı. Ve iş dönüp dolaşıp hayal bile edilemeyenin üretilmesine dayandı. Yani insana. Ama işte olurdu olmazdı derken ilim dünyası bir türlü adım atamadı. Bazen iş sahtekârlığa kadar bile vardı. Ama zaten bu teknolojiler çok az ülkede ve çok az merkezde var. Yani ben basit basit anlatıyorum burada. Ama rahatlığıma bakmayın. Bu teknolojiye, bu mentaliteye sahip olmak da ayrı bir başarıdır. Hatta bizim necip başarımız oradan başlamaktadır. 

Evet, teknoloji, azim, inanmak ve ekip çok önemli olsa gerek ama sonucu nasıl aldınız hocam? Çünkü tüm dünyayı geride bıraktınız. 

Doğru, doğru. Tüm dünyayı geride bıraktık ve peşimize de taktık; değil mi? Şöyle oldu: öyle bir noktaya geldik ki baktık; biz bu işi, yani genetik şifrelerle oynamayı yapabiliyoruz. Oturduk, hocalarımızla, genç arkadaşlarımızla konuştuk. Ne yapalım, diye. Öyle bir noktadaydık. Çünkü genomda bazı yazılımları susturmayı, bazı şifreleri aktive etmeyi başardık. Bir kodu olduğu yerden alıp yine genomda, kromozomların içinde bir başka yere taşımayı başardık. Tıpkı bir orkestrasyon gibi. Bir senfoni yazar gibi. Biz de baktık ki bir insan genomundan istediğimizi yapabiliyoruz. Biz de öyle bir adım atalım ki hem bilim dünyasını şaşırtalım hem imrendirelim hem de bugüne kadar yapılmış her çalışmayı geride bırakalım dedik. 

Tebrikler hocam, tebrikler. Peki, neden soğan hocam?

Az önce de dile getirdiğim gibi geliştirdiğimiz teknoloji potansiyel olarak bitki ya da hayvan, her tür mahlûkatı ortaya çıkarmamıza olanak tanıyor. Bunu biliyoruz. Ama biz ekip ve enstitü olarak hem biraz esprili hem otantik hem de şaşırtıcı, bize has bir başlangıç yapmak istedik. Bu nedenle de kültürümüzü sembolize eden bir yaratım ortaya çıkarmaya karar verdik. Birçok fikir, öneri ve seçeneğin içinden soğan sivrildi açıkçası. Hem eksantrik hem de teknolojimizi tanıtmak açısından aykırı, radikal bir seçim olduğunu düşündük. Bakın mesela ben şimdi... 

Aman efendim, durun...

Yok, yok. Bir şey olmaz, Neval hanım. Bu bildiğiniz soğan. Tamam, 46 XY'lik bir DNA'sı var ama sonuçta onun da diğer soğanlar gibi bir cücüğü var. Cücüğünü bakın böyle vurarak, tam da kültürümüzde olduğu haliyle çıkarıyorum. 

Evet, anlıyorum. Gerçekten çok otantik ve bir yandan da eksantrik. Sayın seyirciler, sizlere kadar ulaşmasını isterdim ama İnanın ki şu anda sayın hocamızın yumruğu sonrası stüdyoda nefis bir soğan kokusu da yayıldı. Hatta farketmişsinizdir, gözlerim bile, evet gülüyorum bir yandan ama gözlerimden de hafifçe yaşlar süzülüverdi. 

Sevinç gözyaşları bunlar. 

Evet hocam çok haklısınız... Peki, belki biraz magazinel olacak ama şu an karşımızda duran cücükte kimin DNAsı var diye sorsak... Yanıt alabilir miyiz?

Belki şaşıracaksınız. Bugüne kadar bu bilgiyi hiç paylaşmadık. Gerek basın bültenimiz olsun, gerekse yayınımızda olsun hiç değinmedik, açıklamadık. Gönüllüler dedik. Ama mademki sordunuz, mademki bugün özel bir gün, mademki şu an özel bir yayındayız, ben de açıklayayım. 

Çok heyecan verici...

Evet, evet. Bizim için de... Özellikle de benim için çok heyecan verici, çok gurur verici… Çünkü önünüzde duran tüm bu soğanların genetiği oğluma ait. Evet, yarısı ben'im yani...

Gerçekten mi?

Evet, gerçekten öyle. Oğlum, ki kendisi de ekibinizin bir üyesidir; bir yaşam mühendisi kendisi ve hiç düşünmeksizin gönüllü oldu. 

Çok heyecanlanmış olmalı. 

Olmaz mı! Olmaz mı! Bir anlamda kendisine dokunuyor, kendisini yiyor, kendisini tadıyor. Tabii ki ben de hem kendimin hem eski kuşaklarımın, atalarımın yeni, bize ait mahsulüne bakıyorum. Ve artık hepimiz bakıyoruz. 

Hocam inanın ki tüylerim diken diken oldu...

Rahat olun Neval hanım. Tabii heyecan oluyor, değil mi? Şunu da hemen söyleyeyim. Bu teknoloji tüm endüstriyi değiştirecek bir teknoloji. Yani her şeyden her şeyi üretmenizi sağlayacak. Canlı her şeyi. Yani mısır mı istiyorsunuz? Tak, hemen kendinizden bir hücre alın mısır yapalım. Ne bileyim kedi mi istiyorsunuz kendinizden, yapın. At, ağaç, çalı… Her ne istiyorsanız! Hatta terliksi hayvan… O da olur.

Yani hocam, belki tuhaf kaçacak ama durumun kendisi her şeyi tuhaflaştırdığı için tuhaf mı olur bilemiyorum tabii ki ama mesela kendi derimden bir çanta, bir ayakkabı, bir mont yapmam mümkün mü yani? Biz hanımlar biliyorsunuz çok severiz ve hemen bunlar geliyor insanın aklına...

Tabii ki. Zaten bu teknoloji ile hem hiçbir sperm, yumurta ve canlı hücre boşa gitmemiş olacak. Hem de hepimiz istediğimize sahip olabileceğiz. Sanayinin, iş dünyamızın ve yatırımcıların bu gelişmeye kayıtsız kalamayacağını zaten tahmin ediyoruz.

Biz de öyle hocam, biz de öyle… 

 

* Burada anlatılanlar gerçektir, değildir; ne fark eder? Günlerimiz ne kadar gerçek ki! Sadece mezardan beşiğe sürreal bir haftanın sonrasında gerçek bir şey yazamazdım. Ya da çok da gerçek bir şey yazabilirdim. Sevgiler.