CIA’nin köpekleri

Geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız bir “bilgi” yayınladı. “Bilgi edinme özgürlüğü” çerçevesinde verilen bir dilekçeye istinaden “zaman aşımına” uğramış bir devlet sırrı açıklandı. 

Kapitalist devletlerin böyle güzellikleri var. Bazı bilgiler zamanla aşınıyor ve onlar da “biz vaktinde şöyle şeyler yapmıştık” diye gönül rahatlığıyla yayınlıyorlar. Medya ise bazen “ay ne fena!” diye veriyor bunları, bazen de “vay arkadaş, zamanında neler olmuş” aymazlığıyla. 

İşte bu yeni açıklanan bilgiye göre CIA, bir zamanlar, beyinlerine yerleştirilen alıcılarla köpeklerin davranışlarını uzaktan kontrol etmeyi denemiş. 1963 yılında yürütülen bu “çok gizli” (top secret) araştırmaya göre “araştırmacılar” önce köpekleri başlarına geçirilen plastik alıcılarla kontrol etmeye çalışmışlar. Ama olmayınca altı köpeğin kafatasına, derinin hemen altına, ameliyatla elektronik bir aygıt yerleştirmişler. Ve beyinde bazı bölgelere uzaktan uyarılar göndermeye çalışmışlar. Sonra da hareketlerini yönlendirmişler.

Bu bilgi, geçtiğimiz günlerde The Black Vault (kara kutu) sitesinde açıklandı. Sitenin yürütücüsü John Greenvauld kendini zaman aşımına uğrayan devlet belgelerini incelemeye adamış bir Amerikalı. Böyle ilginç birisi. Grenvauld, CIA’nin davranış kontrolü üzerine yaptığı tüm araştırmaları, CIA tarafından hazırlanan raporları da sitesinde veriyor.

Sitesinde, Amerikan devleti tarafından her gün erişime açılan ya da kendisinin üret karşılığı talep ettiği binlerce belgeyi inceliyor ve çarpıcı, ilginç ya da “önemli” olanları yayınlıyor. Kendi ifadesine göre Greenwald köpekler üzerine yapılan CIA deneyinin 20 yıldır peşindeymiş. Ve en sonunda CIA’nin köpeklerine ulaşmayı da başarmış. 

Yayınlanan belgelerde yapılan deneylerle ilgili ayrıntılı bilgi veriliyor. Kişi ve kurum ismi verilmeksizin, yapılan işlemlere dair ayrıntılı yazışmalar yer alıyor. Buna göre önce plastik bir başlıkla köpeklerin davranışları uzaktan kontrol edilmeye çalışılmış. Ama olmayınca elektronik alıcılar köpeklerin kafatası derisinin altına yerleştirilmiş. Bir diş dolgusunun içinde. 

1965’te yani deneylerden iki yıl sonra tutulan belgelere göre köpekler kafataslarına yerleştirilen bu aygıt aracılığıyla uzaktan kontrol edilebiliyormuş. Beyindeki ödül merkezine elektronik dalgalar gönderen bu işlemle köpeklerin koşması, dönmesi ve durması sağlanıyormuş. 

Daha çok bir doktora tezine benzeyen belgelere göre araştırma programının amacı “beynin elektriksel uyaranlarla uzaktan uyarılması yoluyla köpeklerin açık alandaki davranışlarının kontrol edilmesinin imkânlarını” test etmekmiş.

Testleri yapan “araştırmacılar” yaptıkları işin mantığını şöyle açıklamışlar: “Böylesi bir etki, beyinde derin bölgelerde yer alan bazı belirli bölgelerin elektriksel uyarımına bağlıdır ve iki özelliğe dayanmaktadır: birincisi ödül sistemi ve ikincisi de böylesi bir uyaranın belirli bir yönde hareketlenmeyi başlatma ve sürdürme eğilimi.” 

Bu iki “bilimsel” özellik için köpeklerin kafatasına söz konusu alıcıları yerleştirmişler (şekil 1). Beynin içine değil. Kafatası üstünden beyne elektrik dalgaları göndermeye ve köpeğin davranışlarını yönetmeye çalışmışlar. Laboratuarda ve açık alanda çeşitli denemeler yapmışlar. Deney sonuçlarına göre köpekler elektriksel uyaran devam ettiği sürece araştırmacıların kontrolünde hareket etmişler (şekil 2). Yani belgelere göre deney “başarılı” olmuş. 

Ama bazı köpeklerde uygulanan işleme bağlı istenmeyen yan etkiler de oluşmuş. Öyle zombileşme, başka bir şeye dönüşme gibi Amerikan korku filmleri benzeri yan etkiler değil. Uygulanan işlemlere bağlı gayet olası yan etkiler. Örneğin bir köpeğin alıcı yerleştirilmesi sonrası kafatasındaki ameliyat yeri iyileşmemiş ve enfeksiyona yol açmış.

Yayınlanan belgeler arasında deney sorumluları ve araştırmacılar arasındaki mektuplaşmalar da yer alıyor. Bu mektuplardan bir tanesinde ismi silinmiş bir kişi hayvan zihnini kontrol etme deneyleri konusunda uzmanlaşmış bir doktora hitaben bazı bilgiler iletiyor. Belgelere göre bu kişi hayvan davranışlarını uzaktan kontrol etme konusunda uzman ve sözkonusu altı köpeğe yerleştirilen aygıtların da tasarımcısı.

Belgelerin CIA tarafından 1960larda yürütüldüğü düşünülen MKUltra projesinin bir parçası olduğu düşünülüyor. Üstünde daha ayrıntılı durulmayı hakeden bu proje kapsamında insan denekler üzerinde bazı psikoaktif yani zihinsel işleyişi değiştiren ilaçlar uygulandığı ve bu deneklerin zihnilerini kontrol etmek için bazı sarsıcı, şok edici denemelerin yapıldığı söyleniyor.

Bu çok gizli program çerçevesinde yüzlerce deney yapıldığı ve bazen LSD gibi uyuşturucu maddelerin etkisinin sıradan yurttaşlar üzerinde denendiği biliniyor. LSD gibi maddelerin beyinde çok güçlü etkileri olabiliyor ve bu etkiler bazen geri dönüşsüz olabiliyor. CIA’nin bu maddeleri bilgi toplamak ve psikolojik işkence için kullandığı düşünülüyor.

Öte yandan tüm bu deneyler insan beyninin ve hatta tüm memeli beyninin işleyişine dair çok kaba bir yaklaşıma dayanıyor. 1960lı yılların kapitalist bilimi, özellikle de ABD’deki bilgi düzeyi düşünüldüğünde çok şaşırtıcı olmasa da CIA’nin bu kaba yaklaşıma bel bağlaması ilginç bir durum olarak yorumlanabilir. Ancak tüm bu deneyler üniversitelerde, araştırma merkezlerinde, enstitülerde yürütülmüş “bilimsel” projeler olarak da görülebilir. Tek farkı CIA tarafından belli bir amaçla finanse edilmeleri. Emperyalizm ve bilim arasındaki ilişkiyi göstermesi açısından da çarpıcı. Oldukça.