Basında antikomünizm, Ukrayna, ABD ve AKP

NATO (ABD), Ukrayna yoluyla Rusya’nın kalbine doğru ilerliyor. Sonra biraz daha yukarı ve sağa dönüp yayılarak Uzak Doğu ve Çin’e ulaşacak. Öncelikli amaç, Avrasya ve Avrupa arası bir köprü ve “jeopolitik bir katalizör”oluşturan Ukrayna’nın emperyalist dünyaya NATO üyeliği de dahil olmak üzere tam entegrasyonunu sağlamak suretiyle Rusya’yı sıkıştırmak. ABD’nin ünlü“kanaat” önderlerinden Brzezinski’nin, daha 1991’de, “daha geniş bir NATO ile pekişmiş… daha büyük ve giderek artan biçimde bütünleşmiş bir Avrupa’nın”, Avrasya’ya kapitalizmin yansıtılabilmesi için uygun bir sıçrama tahtası olacağını söylediğini unutmayalım.

İç ve dış medya her zamanki gibi ikiye bölünmüş durumda. İşbirlikçi kesim, emperyalist Batı’nın silahlı beslemelerini yani seçilmiş yönetimi deviren faşist çeteleri “Ukrayna geçici yönetimi ordusu” olarak takdim ediyor, bu çetelerin zulmüne karşı kendini savunmaya çalışan Ukrayna halkına ise “terörist” yaftası yapıştırıyor. “İlerici” basınımızın “ilerici” kalemleri arasında, Batı emperyalizminin Rusya’ya müdahale etmeyerek Moskova’yı G8’den kovmakla yetinmesini “sorumsuzluk örneği” olarak görenler bile var. Bu arada antikomünizm de depreşti. Stalin’in “suçları”, SSCB’nin ve komünizmin “kötülükleri”, Putin’in “Çar”lığı, Rusya’nın emperyalist yayılmacı hayallerine ilişkin öyküler yeniden pişirilip konuluyor önümüze. Şili’de seçilmiş Allende iktidarının devrilmesini plânlayan, başkanın ve binlerce Şili vatandaşının katline ferman veren, Latin Amerika’yı, Afrika’yı, Yugoslavya’yı, Irak’ı, Libya’yı, Suriye’yi, Afganistan’ı, özetle tüm dünyayı kana boyayan ABD emperyalizmi ve onun savaş örgütü NATO’nun işlediği insanlık suçları unutuluyor. Ve Ukrayna’ya NATO müdahalesine davet çıkararak savaş tamtamları çalınıyor.

Yandaş batı yayın organlarında ABD’nin izlemesi gereken yol haritasının anahtarlarını da veriyor bazı “yazar”lar. Örneğin, petrol devi Chevron’un eski yönetim kurulu üyesi, Bush’un Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, “68’li yıllarda yaşamıyoruz ve Rusya da SSCB değil! Yabancı yatırıma ihtiyacı var. Oligarklar Paris ve Londra gezintilerini seviyorlar… Ayrıca Rusya düşük petrol fiyatına dayanamaz” diye yazıyor Washington Post’da. ABD’nin yakında gerçekleştireceği gaz ve petrol “armağanı” ile Avrupa’nın Rus enerji bağımlılığından kurtulacağını ekliyor. Ve ABD üniversitelerinde okumakta olan yeni Rus gençliğine ulaşarak -yani onları örgütleyip yönlendirerek- Rusya’ya “demokrasi” getirmek gerektiğini, diğer bir deyişle bir iç müdahale isteğini seslendiriyor.

Demokrat-sol basın ise, 1991 sonrasında dağılan Varşova Paktı üyelerinin NATO üyesi yapılmayacağına ve özellikle de Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliğine hiçbir zaman izin verilmeyeceğine dair, ABD, İngiliz ve Alman devlet yöneticilerinin Rus yöneticilere verdikleri sözleri anımsatıyorlar. Bu taahhütlere karşın günümüzde NATO üyelerinin yüzde 40’ının eski Varşova Paktı üyelerinden oluştuğunu açıklıyorlar. İsveç ve Finlandiya’nın kısa bir süre sonra hayata geçecek olan NATO üyelikleri sonucunda Rusya’nın ABD-NATO üsleriyle askeri çembere alınacağını, dolayısıyla Rusya’nın Ukrayna ve Kırım’da izlediği politikanın bir öz savunmadan öte geçmediğini vurguluyorlar.
ABD, başta da söylediğimiz gibi, Rusya’yı yeni bir Afganistan macerasına sürükleyerek köşeye sıkıştırma çabalarını yoğunlaştırıyor. Avrupa ve Baltıklar’da yoğunlaştırılan askeri tahkimatı Bulgar ve Romen deniz kuvvetleriyle yürütülen ortak manevralar izliyor. Manevralara ABD’nin en büyük füze destroyerleri eşlik ediyor. Füze savunma sistemleriyle donatılmış savaş gemileri Şubat 2014’ten beri, zaman zaman Montrö’yü de ihlâl ederek Karadeniz’de seyir halindeler. Amerikan askeri gücünün Karadeniz’de uzun vadeli bir yerleşmenin ön hazırlığı içinde olduğu gözleniyor.

Bu koşullarda, ABD’nin, yerel seçim “galibi” AKP hakkında yeni bir durum değerlendirmesi yapması ve bölgeye ilişkin bazı taleplerde bulunması uzak bir olasılık olarak görünmemekte. ABD elçisinin giderayak giriştiği tebrik ziyaretleri ve açıklamalarıyla üst düzey bazı yetkililerin Dışişleri Bakanlığına yaptıkları ziyaretler bu olasılığı düşündürüyor. Emperyalizmin bu tür yaklaşımlarına karşı AKP’nin direnç göstermediğini bildiğimiz için, Rusya-Türkiye arasındaki yoğun ticari ilişkilerin, Amerikan taleplerine verilecek yanıtlarda sadece bir pazarlık payı olmaktan öte geçmeyeceği söylenebilir.

Karadeniz’in ve bölgenin yeni savaşlara, katliamlara ve acılara tanıklık etmesini ancak “Yetti ama Hayır!” diyenlerin ortak direnci engelleyebilir.

Havalar ısınıyor.