Yapay Çelişkilerle Oyala(n)mak

İletişim teknolojilerindeki gelişmeler, hem gezegenin, hem de ülkelerin kamuoylarını yönlendirmeyi olağanüstü kolaylaştırmış durumda. Bir konu, diyelim ki bir salgın hastalık haberi, bir kez yayılmaya başladı mı, tüm gezegenin o gününde ve kampanyanın gücüne ve bu kampanyadan beklentilerin yüksekliğine göre diğer günlerinde ve belirli bir geleceğinde konuşulan tek konu olmasının sağlanması, mümkün. Savaşlar, bireysel saldırılar, doğal yıkımlar için de durum aynı. Bir konu, çok konuşulunca, o konuyla ilgili sorunların çözümlendiği yanılsaması da yaygınlaşıyor. Konuşulan sorun, çözümlenmiş sayılıyor. İlgili-ilgisiz konular çok konuşulunca, doğal olarak, asıl konuşulması ve eylemle desteklenmesi gerekenlere savaşlara, açlığa, çocuk ölümlerine, sömürüye, emperyalizme, kapitalizme, her türlü gericiliğe bir türlü sıra gelmiyor. Düşüncelerimizin, duygularımızın çok yönlü kullanımlara açık olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu dönem bitecek, kesin, ancak yerine neyin –bizce içeriği belli olan- konulacağına biraz daha yoğunlaşmakta yarar olabilir.

Özgürlük, eşitlik, adalet peşinde, barış içinde ve sömürünün, artıkdeğer gaspının engellendiği bir dünyaya yönelenlerin, dikkatlerini ikincil-üçüncül-dördüncül önemdeki konulara ayırmamaları, zaman ve enerji kullanımı açısından yaşamsal ağırlık taşıyor.

Bize göre yaşamsal önemde olanlarla olmayanları nasıl ayırabiliriz?

Öncelikle, biz. Düşünce ve duygularımız, bunları biçimlendiren, canlandıran teorik ve pratik birikimlerimiz. Sonra, programımız, güncelleştirilmiş olan taleplerimiz. Özgürlük denilince örneğin, Özgürlük Bildirgesi var. Bu bildirgeyle konuya ilişkin tüm beklentilerini karşılayamamış olanlar da onaylayacaklardır ki, bir başka metin, onların düşünce ve duygularına daha yakın değildir.

Birinci tekil şahıs yazmaktan hoşlanmamakla birlikte, ben, kendi adıma, özgürlüklerden, genel olarak her türlü düşüncenin her türlü yolla ifadesini, isteyenin, istediği gibi örgütlenerek taleplerini dile getirebilmesini ve 'dağıtırım toplantınızı!' tehditleriyle karşılaşmadan hakkını koruyabilmesini anlıyorum. Benim için temel çelişki, artıkdeğer'i gaspeden çok çok küçük bir azınlıkla, haklarına el konulan çok çok büyük çoğunluk arasındadır. Bu çok çok küçük azınlığın, kimi ölçülere göre sayıları 5-6 bin dolayında olan asalağın, milyarlarca insanı akla geldik gelmedik yapay ayrımlara tabi tutarak birbirlerine karşı getirmelerinin önlenmesi başta gelen görevdir. Beni, yukarıda saydıklarımı yapmaktan alıkoyan her şey, zaman ve enerjimin boşa harcanmasına yol açar. Bu paragrafa birinci tekil şahıs başladım, öyle bitireyim: Ben, emperyalizme, kapitalizme ve her türlü gericiliğe karşı olan insanların çok zor yetiştiğini düşünüyorum. Böyle onurlu insanların, hele de gençlerin, toplum içindeki yüzdesine girmeyeceğim, ancak yakın tarihimizdeki kıyımları her anımsadığımda, bu çok zor yetişen insanların nasıl harcandıklarını içim yanarak görüyorum. Aklımın bir yanı mücadelenin kayıplarla ilerleyeceğini kuşkusuz söylüyor diğer yanı da birbiri üzerine konamayan tuğlaların enkazını işaret ediyor. Tekel İşçilerinin direnişine katkıda bulunmanın önemini bu portalde ve başka fırsatlarda sürekli vurguladım süreçten en çok yarar sağlamanın ve en az zarar görmenin önemini de. Malzememiz çok değerli, tuğlalarımız da: Tuğlaların yerli yerine büyük bir özen ve dikkatle, gelecekteki yapının iyiliği ve güzelliği için, konması gerekiyor, bunun için de benim şu anda bu portalde yazdıkları için bildiğim, ayrıca da isimlerini bilmediğim ancak varlıklarından kuşku duymadığım başka onurlu insanların dediklerinin dikkatle uygulanması gerekiyor. Bir büyük tırpanı yaşamadan hak arama mücadelesinin alanını belki de, olabildiği ölçüde sessizce genişletme görevi kendini sunuyor.

Türkiye'nin son dönemde tartıştığı –başka ülkeler de benzeri ikincil, hatta üçüncül önem taşıyan konuları konuşuyor, unutulmasın- anayasa konusuna da sadece bir önceki paragraf bağlamında bakmanın zorunlu olduğu görülüyor. Haklar genişletiliyor mu, daraltılıyor mu, söz konusu tasarı gerçekleşirse, gelecekte özgürlükler, hak arama mücadelesi karşısındaki engeller eksilecek mi, artacak mı? Bir yanda bir siyasi ekibin yasama, yürütme ve yargı erklerini tümüyle eline geçirmesi, öte yanda sokaklarda, üniversitelerde tepkilerini ortaya koyuyorlar diye gençlerin, işçilerin olağanüstü çirkin biçimde dövülmeleri, gazlanmaları, itilmeleri, kakılmaları, gözaltına alınmaları var. Tekel'den söz ettiğimizde anımsanan bir başka süreç de, sessizce, alttan altta ilerliyor: Tekel Birası'nın aleyhine, bu biranın dağıtımına engeller getirilerek dağıtıma neredeyse rekabetsiz sokulan bir başka bira markasının sözcüsü, Efes Türkiye Genel Müdürü Tuğrul Ağırbaş, ülkede 100 bin olan içki satış noktalarının son dört yılda 83 bine gerilediğini, 17 bin satış noktasının ya kapandığını, ya da içki satmaktan vazgeçtiğini, bu gelişmelere 'mahalle baskısı'nın yol açtığını belirtiyor.

'Kader'in cilvesine bakın: Bir özel bira, Tekel Birası'nın dağıtımını büyük gayretlerle engelliyor ve birasız kalan pazara kendi birasını sunuyor, sonra gün gelip devran dönüyor ve 'mahalle baskısı' nedeniyle satışları gerileyip 100 satış noktasından 83 bin satış noktasına düşünce, tepki –ya da sızlanma- ortaya koyuyor. Gericiliğin bu hale gelmesine yol açan siyasi kadronun iktidarına ise kendi destek veriyor, sermayenin satılması için canla başla uğraştığı Tekel 'in hakkı yenmiş işçisi karşı çıkıyor.

Bunu hep yapıyorlar, önce destek veriyorlar, sonra –çıkarları gereği demeyelim, ayıptır- pişman oluyorlar, ama istiyorlar ki başka insanlar, gruplar, sınıflar bu siyasi iktidarı uzaklaştırma görevini üstlensinler ve eski düzenin –çıkar durumuna gene değinmedik- yeniden ihya edilmesine yardımcı olsunlar. Olsunlar da, kendileri için bir şey isterlerse, özgürlük, eşitlik, adalet gibi, ha bak o olmaz, ayıptır!

Oligarşinin sermayesi parası ve ilişkileriyle, askeri şahane bildirileriyle, medyası yere göğe sığdıramamasıyla şu anda karşı oldukları bu iktidarı el birliğiyle desteklediler. Şimdi bir sorunları varsa kendileri çözsünler, bizim sorunlarımız bize yeter: özgürlük, eşitlik, adalet istiyoruz her türlü düşüncenin her türlü yolla yayılabilmesini, isteyenin istediği gibi örgütlenerek hakkını koruyabilmesini istiyoruz. Barış istiyoruz, artıkdeğer gaspının, emperyalizmin kapitalizmin gericiliğin saldırganlıklarının sona ermesini istiyoruz.

Sanat Cephesi için:

Sanat Cephesi'ni hazırlayan arkadaşlarımız, olağanüstü zor bir görev sürdürüyorlar. Hem de, büyük bir birikim ve özveriyle. O arkadaşlarımızın herhangi biri ya da bir kaçına, o anlı şanlı piyasa dergileri, binlerce, onbinlerce lira öderler emeklerini, birikimlerini kendi yayınlarına harcasınlar diye. Arkadaşlarımızın kıymetlerini bilelim, eleştireceksek eleştirelim, ama Sanat Cephesi'ni destekleyelim. Emeğe saygılıysak yapalım bunu, hem de onur'a. Unutmayalım, mükemmel diye bir şey yok evren ya da 'her şey'de, ama en iyiye ulaşmaya çalışmak, özellikle bizim açımızdan, var.