Yansız Kalan Yanar

“Bitaraf kalan bertaraf olur.” Tümce bu. Tarafsız kalan safdışı olur. Ya da, yansız kalan yanar. Sınıfsal anlamda son derece doğru. Sınıfının yapması gerekenlere katılmayan, etkisiz hale getirilir. Ancak, bu sözü son dönemde kullanan, bu anlamda kullanmadı. Sınıflar arası konumlanmaya ilişkin bir sorunu yoktu bu sözü edenin tek derdi referandumda herkesin evet oyu kullanmasını sağlamak olduğundan ve de burjuvaziyi hiçbir şekilde yönetimin istediklerinin dışına çıkması mümkün olmayan, nurjuvaziye dönüşmek zorunluğunda bulunan bir kesim olarak gördüğünden bu sözü etti, eden. Bu söz, güncel kullanımıyla, görünenin ötesinde bir düşünce ve duygu dünyasını yansıtıyor: ‘Şimdi sessiz kalan, sonra talepleriyle bize geldiğinde sessizlikle karşılanır’. Şimdi oldu. Anlaşıldı.

Otokratik yapı budur işte. Ülkenin sermayesinin, burjuva siyasal partilerinin, ordusunun, bürokrasisinin üst kesimlerinden oluşan oligarşisinin yapısını dini göndermeli bir otokrasiye dönüştürmek isteyen, son ve öldürücü adımından önce böyle konuşur. Son ve öldürücü adım, burjuvazinin nurjuvaziye dönüştürülmesidir, geliştirilmiş, desteklenmiş ve sermaye birikim kanallarına büyük ölçüde kavuşturulmuş bir kesimin, iktidarın kesin denetimine sokulmasıdır, bu sözü edenin mutlak iradesi altına alınmasıdır. Anadolu aslanlarının, kaplanlarının bir kıymet-i harbiyesinin olmadığı da bu arada vurgulanmış oluyor, neoliberal yaygaranın aksine.

Bugüne kadar tüm yapılanların, ülkenin sermaye birikim yapısına el koyma hedefi bir an olsun unutulmaksızın yürütüldüğü de bu arada ortaya çıkmış bulunuyor. Gerici ve bağımlı piyasacılığın iktidara el koyarken –iktidarı yürütürken değil- tek amacının sermaye birikimini kendi havuzlarına yönlendirmeyi sağlamak olduğu kanıtlanıyor. İktidar, yönetmiyor sadece, ülkeyi eline geçiriyor, bu darbeyi demokrasi vs. söylemlerinin arkasına sığınarak yapıyor. Ilımlı İslam diye bir kavram olamayacağını, Siyasal İslam’ın sadece Siyasal İslam olarak görülmesi gerektiğini ve ideoloji haline getirilmiş bu söylemin tümüyle totaliter bir yapıya sahip olduğunu solcular, devrimciler, sosyalistler, komünistler söyleyip dururlarken, ‘Canım bizde de Avrupa’daki Hıristiyan Demokratlar benzeri Müslüman Demokratlar biraz yönetseler ne olur, hem ayrıca da demokratikleşmiş oluruz,’ diyenlerin, az önce sözünü ettiğimiz oligarşik yapının sözcüleri olup bu ‘tez’lerini avaz avaz haykırmış olduklarını, medyayı bu söylemle doldurduklarını anımsatmanın artık hiçbir yararı yok, ne yazık ki.

En totaliter (yaşamın tüm alanlarını düzenlemeyi hedefleyen) yapıların bile muhalefetsiz kalamayacaklarını tarih anlatıyor. Karşıtlarını, totaliter ideolojileri gereği ortadan kaldırmaya girişenlerin bu kez kendi içlerinden muhalefetle karşılaşacaklarını da, bu tür yönetimlere sahip –ya da bir dönem yaşamış- ülkelere bakıldığında açıkça görebilmek mümkün. Bu, gelecekte hangi tür bir muhalefetle karşılaşılacağını da, eğer muhalefet sınıfsal temellerine oturmazsa, gösteriyor.

‘Yollar yürümekle aşınmaz,’ sözü, her ne kadar mevcut koşulları hazırlamış olan bir sağcı politikacı tarafından söylenmişse de, an’ın gerçekliği ve geleceğin ürkütücülüğü karşısında, sınıf savaşımında hukukun, hukukun üstünlüğünün, yasalar önünde eşitliğin önemini anımsatmaktan geri kalmıyor.

İlk söze geri dönersek, ‘Bitaraf kalan bertaraf olur,’ bir düşünce ve duygu yapısına tanıklık etmektedir ve son derece ‘samimi’dir. Söyleyen, öyle düşünüyor, ve tıpkı kadın örgütleriyle konuşurkenki kadın düşmanı sözleri, ülkede kaçak çalışan Ermenistan yurttaşlarını geri göndermeye ilişkin tehdidi, içinde yer aldığı eğilimin –komünizmle mücadele dernekleri- ilk çıkışında yaşamsal rol oynamış olan solcu, devrimci, sosyalist, komünist düşmanlığına geri dönmekteki rahatlığındaki gibi, samimiyetle bu düşünce ve duygularını ifade ediyor. Bu açıklığından ve totaliter içeriğini ortaya koymadaki rahatlığından bizlerin alacağımız pek bir şey yok ancak destekçilerinin, utangaç evetçiler de aralarında olmak üzere, bir takım çıkarsamalarda bulunmaları, kötü olmaz. Sadece bir tek sözün değil, arada içtenlikle seslendirilmiş başka sözlerin de, zaten ideolojik nitelikleri (hem soruya yanıt verdiğini iddia etme) güçlü olan teolojik kaynaktan beslenen siyasal programın totaliterliğini itiraza imkan bırakmayan bir biçimde kanıtladığı ortadadır. Yönetimin, yürütme ve yasamadan sonra yargıyı da tümüyle kendi kafasına göre ayarlayabilme-örgütleme-ele geçirme girişimine hayır demek, sermayenin bağımlı ve gerici başka politikalarına, unsurlarına evet demek anlamına kuşkusuz gelmez. Sıra şu anda otokratik bir yönetime -bu yönetim işçilerin örgütlenebilme ve taleplerini söz ve eylemle ortaya koyabilmelerine bu tasarıyla set çekeceğinden- karşı koymaya geldiği için, hayır demek gerekmektedir. Özel yetkili bir hukuk görevlisini korumak amacıyla ve görünüşte bu denli ‘asabi’ bir gerekçeyle gündeme dayatılan tasarı, bir kişinin sınırsız yetkiyle ülkeyi yönetebilmesinin önünü açacağından hayırı haketmektedir. Bu dayatmayı demokratikleşme olarak görenlerin, geleceğin karanlık günlerinde, bugün yaptıklarının kendilerine anımsatılmayacağından kuşku duymamaları gerekmektedir.

Anımsatılmayacaktır, çünkü bunu haketmemiş olacaklardır. Onlara, en çok Tudeh’in tarihini okumaları önerilebilir, o da bugün zaten yeterince yapılmaktadır.