Şifre: İstikrar (Statüko)

Şifre eşittir istikrar. Her iki halde de sınavda şifre, ‘istikrar’dır, oligarşinin istikrarı, yani cahil ve yeteneksizlerden oluşan yandaş öğrenci grubunun diledikleri üniversitelerin diledikleri fakültelerine rahatlıkla girebilmelerini sağlamak bağlamında seçimde şifre ‘istikrar’dır, oligarşinin (en güçlü-son dönemde güç kazanmış olan ve oligarşinin tepesine yerleşebilmiş olanların) çıkarlarının, sermaye birikimlerini olağanüstü bir hızla sürdürebilen çok küçük bir azınlığın bu ayrıcalıklı durumlarının devamı bağlamında. ‘İstikrar’ sözcüğü, ‘Statüko’ demektir. Var olan, verili durum anlamına. Çok küçük bir azınlık verili durumun devamını istiyor, çok büyük bir çoğunluğun ise verili durumdan hoşnutsuzlukları ortada. Ortada ki, sokaklardalar, ‘statüko’ya karşılar. Verili duruma, istikrara, statükoya karşı olanlar ne yapmalılar, nasıl davranmalılar ki, kazanımları –eğer başarılı olabilirlerse, ki olsunlar diye kafa çalıştırılıyor, soluk harcanıyor ve ayak yoruluyor- kalıcılık kazanabilsin, işbu yazının konusunu oluşturuyor.

Şifre eşittir istikrar eşittir statüko. Sınav sahtekarlıklarıyla boğuşan öğrenciler hakları için direnen, greve çıkan işçiler bir lokmaya muhtaç bırakılan emekliler işsizliğin cehenneminde süründürülen insanlar internet sansürüne karşı koyan gençler, çalışanlar siyanür ve diğer kimyasal zehirlerle, HES’lerin yarattığı ve yaratacağı felaketlerle doğal yaşam ortamları yok edilmek istenen köylüler nükleer tesislerle kendilerinin, çocuklarının ve çevrelerinin imhasına karşı koyan yurttaşlar en temel hakları için savaşım veren kadınlar, Kürtler bu sıralamada yer almadıkları için unutuldukları kanısına asla kapılmamaları gereken herkes verili duruma tepkili, şifresi ‘istikrar’ olan bu durumu, statükoyu değiştirmek için kafa yoruyor, konuşuyor, yürüyor. Kiminin hedefi ÖSYM Başkanı, kimininki Çalışma Bakanı, kimininki işvereni, kimininki SGK, kimiminki TİB, kimininki Çevre Bakanı, kimininki Enerji Bakanı, kimininki İçişleri Bakanı, kimininki Sağlık Bakanı.

Hedefler birleştiğinde ve siyasal iktidar olarak tanımlandığında, eylemler bir üst sarmala ulaşıyor ve sonuçlar üretmeye yöneliyor. Bunu kim diyor? Tarih. Tarih, böyle söylüyor. Devrim olarak tarihe geçmiş olayların incelenmesi, bize, statükoya direnenlerin doğru hedefe yönelmeleriyle tarih yazımına giriştiklerini anlatıyor. Verili durumla sorunu olanlar, güçlerini birleştirip tüm sorunların asıl kaynağına yöneldiklerinde, sonuç alabilme olasılıklarının önlerinde açıldığını görüyorlar. Bu aşama, kuşkusuz, başarının kesinliğine kanıt değil, ancak bu aşamaya erişmeden başarılı olunamayacağı kesin. Örnek vermeyelim, evrende-herşey’de hiçbir şey yinelenmiyor, ancak her dönüşüm gibi devrimsel dönüşümlerin de belirli diyalektik süreçlerin kaotik karmaşasından çıktığı ön kabulüyle, neye karşı olduğunu bilen ancak ne yapacağını bilemeyen kitleselliklerin başarısızlığını, verili duruma nasıl müdahale edeceği konusunda birikimli ve yeterli olan, gereğince toplumsallaşmış kitleselliklerin ise başarısını yazabiliriz.

Açalım. Türkiye’de de, verili durumla sorunu olanlar bilirler ki, devrimcilerin, sosyalistlerin desteğini almış her eylem öyle ya da böyle olumlu sonuç vermiştir hiç olmazsa olumlu bir yöne girmiştir. Çıkarlarını, büyük çoğunluğun aleyhine, zararına sürdürmek isteyenlerle şu ya da bu şekilde ittifak içine girenlerin ise, getirdikleri sadece olumsuzluk ve uğursuzluk olmuştur. Yoksulların lokmasında gözü olanlarla el altından ittifaka girip, sonra çoğunluğun yararına işler yapmaya çalışanların listesi uzar da uzar.

Çok basit bir soru: insanların, verili durum eşittir istikrar eşittir statükoya karşı tepkilerinde, eylemlerinde, kim, kimler yanlarında oldu bugüne kadar? Sadece Türkiye’de değil, gezegenin her yerinde, sömürüye, baskıya, zulme, adaletsizliklere, özgürlük kısıtlarına kim, kimler karşı koydular, kimler sorunu olanların yanında onurla yerlerini aldılar?

Bu sorunun yanıtını bilenler, kötünün iyisini değil, iyinin en iyisini istesinler. Sadece sandıkta değil, yaşamın her alanında. Çünkü saldırı, yaşamın her alanına yönelik. “Reklamlarda kadının istismarı”nın ne anlama geldiğini örneğin, bir kez daha düşünsünler, kararlarını versinler. Aksi halde, çok yakın bir gelecekte, kadın örgütlerinin, insan hakları örgütlerinin “Reklamlarda kadının istismarının önlenmesi” bağlamında birileri tarafından ‘göreve’ çağrılacağını göreceğiz.

Oysa birilerinin bu örgütleri ve bireyleri kendi totaliter yönelişleri bağlamında istismar etmesine değil, örgütlerin kendi yönelişlerine göre özgürce çalışmalarına olanak sağlanması için mücadele etmeye ihtiyacımız var. Bu ihtiyacımızı nasıl karşılarız, herkesin, ‘yetmez ama...’ falan demeden, doğrudan, kendi çıkarları doğrultusundaki savaşımı en içten ve gönülden, yapıları gereği destekleyen onurlu insanlara, yani iyinin en iyisine yönelmesiyle.

Bırakalım kötüleri kötülere, iyinin en iyisini isteyelim.