Referandum: Yıkıma Doğru Bir Adım

Tüm gelişmeler, iç ve dış, ülkeyi, yönetenler ne derlerse desinler, hızla büyük bir yıkıma doğru götürüyor. Bu yıkımın en olumsuz yanı –bu coğrafyanın kan gölüne dönmesinin ötesinde- insan onuruna yaraşır bir yapı kurulabilmesi için zorunlu olan işçilerin, emekçilerin, halkların birlikte direnişi olanaklarının giderek ortadan kaldırılmasına yol açması. Anayasa Referandumu, kim hangi akılla başlattıysa başlatsın, o akıl'dan çok uzağa gidiyor. Referandumun, iki madde yüzünden yapıldığı biliniyor. Anayasa Mahkemesi'nin ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısının oluşumunda Yürütme'nin, Yasama eliyle –Siyasi Partiler Yasası ile Seçim Yasası'nın parti yönetimlerine milletvekillerini belirleme, dolayısıyla Yasama'yı tümüyle denetleme olanağı verdiğini ve Yasama'nın görevini Yürütme'ye devrettiğini biliyoruz- bu organlara, yani Yüksek Yargı'ya da 'vaziyet etmesi'nin sağlanması. Çağdaş devletlerde bulunduğu varsayılan erkler ayrılığının Yasama, Yürütme ve Yargı'nın birbirlerinden ayrı görevlerini yerine getirebilmeleri olgusunun, Türkiye bağlamında ortadan kaldırılması ve her üç erk'in de Yürütme'nin başındaki kişide toplanması amacıyla referandum yapılıyor. Evet denildiğinde, artık adeta otokratik bir rejime geçmiş olacağız. Hayır diyenler de, Evet diyenler gibi, ülkenin aşağı yukarı 150 yıl geriye götürülmesinin sonuçlarına katlanacaklar. Katlanılacak olan sorunlar, ne yazik ki, bununla sınırlı değil. Yıkıma doğru gidişte referandum bir adım, ancak son adım değil. Referandum geriliminin egemenlere, oligarşilere sunacağı çok başka olanaklar da var.

Girişte iç ve dış gelişmelerden söz ettik. Önce dış gelişmeleri herkesin bildiğini yineleyerek anımsayalım. Kapitalizmin krizlerinin aşılma yollarından birisi ve en vazgeçilmezi olan savaşın, savaşların giderek artırılması, genişletilmesi, yeni boyutlara tırmandırılması çalışmaları hızlanıyor. İran, Lübnan ve yakın gelecekte belki de Irak, savaş ateşlerinin körüklenmesi bağlamında adı geçen ülkelerden sadece üçü. Çökmekte olan kapitalist uygarlığın, bu çöküşü geciktirmek, kendi çıkarına sonuçlar verebilecek hale getirmek için gezegenin kendi metropol ülkelerinden başka ülkelerinde savaşlar -silah üretimi ve satışı, yüksek artıkdeğer sağlanması-, aynı anda da küresel çıkar ve ilgilerinin karşılanması amaçlarıyla çatışmalar körüklemekten kaçınmayacağını gösteren belirtiler artıyor. Orta ve Güney Asya, Afrika, tabii ki Ortadoğu, Güney Amerika'nın kuzeyi, Kafkasya, her an yayılabilecek ve büyüyebilecek ateşlerin giderek daha fazla körüklendiği bölgeler. Bir ilköğretim okulu öğrencisi bile, haritaya baktığında Türkiye'nin bu bölgelerle olan yakın ilişkisini kurabilir.

Saydığımız ve saymadığımız yerlerde, her an kullanılabilecek dini ve etnik sıkıntılar sürekli hazır halde tutuluyor. İnsanların birbirlerini boğazlamalarını sağlayacak ayrışmalar düzenli olarak körükleniyor. Türkiye'de de.

Türkiye'de, söylenmesi bundan çok kısa bir süre öncesine kadar olağanüstü tehlikeli görülebilecek konular artık açıkça, kaygısızca tartışılıyor. Konu, her şey tartışılsın denebilecek kadar masum değil. İşçilerin, emekçilerin, halkların kendilerini ve ailelerini insanca koşullarda yaşatmaktan başka temel kaygıları olmayan insanların birbirlerine düşman edilmesi sürecinde bu referandum da üzerine düşeni yapıyor. Başlatanın bile tahayyül 'noktasına' gelemeyeceği gerginlikler sunan ve asabiyetten kaynaklandığı artık en yakınlarınca bile sessizce onaylanan bu referandum sürecinin yıkıma nasıl hizmet ettiği açıkça görülüyor. Konu, artık erklerin tek elde toplanması 'noktasını' aşmış durumda. Erkleri tek elde toplarsın, ama bir bakarsın ki elinde kandan başka bir şey kalmamış, yaptığına yapacağına pişman olursun, iş işten geçmiştir. Ya da görevini yapmışsındır, ancak görevlerini yapmış olanların huzuruna asla erişemezsin, huzursuzluğu mezara –komplo sırlarıyla birlikte- götürürsün.

Bizim, oligarşilere, otokrat heveslilerine akıl verecek halimiz yok. Onlar bildiklerini yapacaklar. Ancak biz, şuna da, ek olarak, üzülebiliriz: solcu, devrimci, sosyalist, komünist olduklarını düşünenler arasında, kapitalizme, emperyalizme, gericiliğe küçük etnik yapılarla mı yoksa birleşik, büyük, çok etnisiteli yapılarla, bu yapıların sunduğu sınıf dayanışmalarından güç alarak mı karşı koymak daha doğrudur sorusuna ilk seçeneğe yaklaşarak yanıt verebilenlerin bulunmasına.

Küresel olduğunu iddia eden sermayenin ve yerel bazda onlara destek veren sermayeciklerin –bunlar, Anselmo'ya teşekkürlerimizle, nurjuvazi oluyor bizde- sinsi planlarına mı uyum sağlayacağız, yoksa yapabildiğimiz her coğrafyada işçilerin, emekçilerin, halkların birliğini gerçekleştirip kapitalizme, bağımlılığa, gericiliğe karşı mücadele mi edeceğiz, karar bizim. Geç kalmamak koşuluyla.

Yoksa, otokrat olma heveslilerinin elindeki kan oluruz, birleşerek büyük bir can olmak yerine.