Nükleer: Kapitalist Uygarlığın 'Hediye'si

Japonya'daki deprem ve süpürtü (tsunami) yıkımının ardından yaralar sarılmaya çalışılırken ortaya bir de nükleer sıkıntı çıktı. Deprem ve süpürtüden zarar gören nükleer santrallerden sızıntı olabileceği korkuları, giderek gerçekliğe dönüştü ve radyoaktif maddeler atmosfere salınıyor, aileleri, belleklerden çıkmayacak görüntülerle birbirlerinden ayırıyor. Fukuşima Nükleer Santrali'ndeki 50 görevli, salınımın kamuoyuna duyurulmasına kadar sızıntıyı önlemeye çalıştılar, ne kadar radyasyona maruz kaldıklarını önümüzdeki dönemde –eğer 'küresel' medya bu felaketi unutturmak için bir şeyler yapmazsa- göreceğiz. Nükleer, kapitalist uygarlığın gezegene 'hediye'si haline gelmeye başladı, artık bu bela santrallerin bulunduğu her ülkede, nükleer enerjinin geleceği konuşuluyor. Biri hariç: o ülkede sorumlular, nükleer enerjinin ne kadar güvenli olduğunu anlatmaya devam ediyorlar.

Kapitalist uygarlığın gezegene 'hediye'si olan nükleer santrallerin –bombaları bir kenara bıraktık, şimdilik- yarattığı faciaya bir bakın: deprem ve süpürtüden dolayı her şeyinizi yitirmişsiniz yakınlarınız, sevdikleriniz yok olmuşlar, neyiniz varsa çamura karışmış, bir yudum suya, bir lokma ekmeğe muhtaçsınız, bir de nükleer sızıntı sonucu atmosfere salınan radyoaktif maddelere maruz kalıp kalmadığınızı düşünüyorsunuz, bir bakıyorsunuz bir yakınınız yanınızdan alınmış ve karantinaya koyulmuş, onunla kalın camlar arkasından telefonla konuşabilmenize izin veriliyor sadece. Ve de birileri, bu tüm boyaları dökülmüş kapitalist uygarlığı korumaya canla başla uğraşıyorlar, kendi nükleer reaktörlerinin ne kadar güvenli olduğunu anlatmaya çabalıyorlar. Kanser hastalığına yakalanmalarına yol açtıkları insanların 'morallerini' ve kendi karlarını yüksek tutmaya gayret ediyorlar.

Bu iş bitti artık. Nükleer reaktörler tüm gezegen için, tüm insanlık için büyük bir tehlike. Hiçbir şeyden haberiniz yok, bir bakıyorsunuz uyarılar gelmeye başlıyor, sizi geiger gereçleriyle 'ölçüyorlar', radyasyon yemişsiniz! Bu durum, görece 'gelişmiş' ülkelerdeki durum olabilir, görece daha az 'gelişmiş' bir ülkede, çevre ülkelerde, hadi biraz daha 'terbiyesizleşelim' bağımlı ülkelerde ise çoğu zaman radyasyon yediğinizden haberiniz bile olmuyor, bir bakıyorsunuz tüm bir köy, köyünüz kansere yakalanmış. 'Raslantı' diyorlar size, bazıları biraz daha ileri gidip, 'takdir-i ilahi' diyor, tanrı öyle uygun görmüş. Tanrı'yı karıştırmasınlar bu işlere! Sen pis kazancın için, bolca para kazanasın ya da bolca rüşvet alasın diye insanları öldürüyorsun! yaptığın bu! Böyle pis bir işin Tanrı'yla ne ilgisi var?

Televizyon kanallarında uzun uzun anlatıyorlar, efendim şu kadar enerjiye ihtiyaç varmış, her yıl da yüzde şu kadar artıyormuş bu ihtiyaç, gelecekte bir enerji darboğazı olmamasını garantiye almak için nükleer enerjiye yönelinmesinden başka çare yokmuş, bu nedenle nükleer santrallerin kurulması zorunluymuş, bilmem 242 milyar kWh bugün lazımmış, 2020'de bu miktar 500 milyar kWh'e çıkacakmış, nükleer şartmış!

Yanlışların neresinden başlanacak? Yukardaki iddianın hangi yanlışından başlayalım? Bir kere, bu kadar enerjiye ihtiyacımız var mı, varsa neden? Ben, sen, o bizler mi bu ihtiyacı yarattık? Bir tüketim çılgınlığıdır –manyaklığı yani- gidiyor. Çok, daha çok, en çok üret, hem insanı, hem çevreyi mahvet, sonra da bu manyaklığı sürdürebilmek için gerekli olan enerjiyi nükleer alandan sağlamaya giriş, bir de geleceği karart! Sayıları bir kaç bini bulan bu oligarşik asalağa kim gezegenin geleceğini mahvetme hakkını verdi? Bakın Almanya'ya, şimdi 1980 yılına kadar kurulmuş olan yedi nükleer santralde üretimi durdurma kararı aldılar. Üretimi durduruyorlar, tesisleri kapatmıyorlar. Günü gelince, aman enerji ihtiyacımız var diyecekler, bu santralleri tekrar devreye sokacaklar. İnsanlar ayaklandı Almanya'da. Almanya'dan söz ediyoruz, Japonya gibi, ileri teknolojiye sahip bir ülkeden. Almanya'daki nükleer santrallerin tümü özel, adamlara 'Güvenlik önlemlerini artırın' diyorlar, 'maliyetler yükselir' yanıtı alıyorlar, 'Elektrikler kesilirse devreye girecek dizel jeneratörler kurun' diyorlar, 'Paramız yok' karşılığını alıyorlar, bir de 'çevre' ya da bağımlı ülkeleri düşünün. Almanya'daki bir özel nükleer enerji santrali sahibi, param yok deyip güvenlik için gerekli yatırımları yapmıyorsa, bir bağımlı ülkedeki özel kişiye bu bağlamda kim nasıl sözünü geçirecek? Var mı böyle bir delikanlı?

Delikanlı çok, çok ama bunların delikanlılıkları garibanlara geçer. Aşağıdakilere. Büyük çoğunluğa. Parası olanlar karşısında sus pus olur bu delikanlılar, oluyorlar da Almanya örneğindeki gibi.

Kapitalist uygarlığın çöktüğü açık: Giderek daha da vahim olaylarla karşılaşacağız, kesin. Bu gidişi kim, kimler durdurabilir? Herkes sorsun kendi kendine.

Sosyalistlerden başka bir çözüm görüyorlarsa da, moda deyimle bizimle 'paylaşsınlar', biz de öğrenelim. Sosyalistler, düşünceleri, duyguları gereği, tüm toplumun iyiliğini düşünmekle, tasarlamakla kalmayıp bunun için canlarını dişlerine takanlardan başka kim, gezegenin böyle, büyük bir hızla felakete gidişini önleyebilir?
Armudun sapı, üzümün çöpü, oy alamazlar ki?

Nerden biliyorsun sosyalistlerin oy alamayacağını, nerden biliyorsun tüm toplumun iyiliği için uğraşan insanların sonsuza kadar bir kenara itilebileceğini, içeri tıkılabileceğini?

Bergama'daki felaketi önleyenlerin başında kim, kimler vardı?

Sel felaketine uğrayanların yanında, çıplak elleriyle, yardımsever yürekleriyle, kim, kimler vardı?

Bergama'da ve sel felaketinde kimler vardıysa halkın yanında, nükleer bir felaket olursa –aman ki olmasın- gene onlar olacak halkın yanında, ya da bir radyasyon tehlikesinin, nükleer santrallerin kurulması olasılığının daha baştan önlenmesi konusunda, onlar, -biz- olacağız halkın yanında.

Sen hele bir kalk ayağa, şöyle bir düşün kendi başına, bir değerlendir bakalım geçmişi de anımsayarak, kim var bu felaketi durdurabilecek diye, kararını ver, gereğini yap, gerisini başkaları düşünsün.

Felakete, kapitalist uygarlıkla gideceğiz diye bir karar verildiyse bizim bilmediğimiz bir yerlerde ve milyonlar bu karar uyarınca oy veriyor ve kendi geleceklerini karartmaya, kanser olmaya kendi elleriyle –bakın kafalarıyla demedik- destek veriyorlarsa ve sonsuza kadar böyle yapacaklarsa, işimiz bitti demektir.

Gene de karamsar bitirmeyelim. O çok özenilen Batı ülkelerinde –kırkar ellişer nükleer santrala sahip olan- kamuoyları, uyanmaya başladı ve nükleer enerjiden çıkılmasını talep edenler her gün artıyor. "Enerjiyi çevre dostu olanaklardan sağla," diyorlar başlarındakilere. Sosyalistler, komünistler giderek seslerini daha çok duyurmaya başlıyorlar bu gidişe karşı.

Kim kimin dostu her geçen gün daha bir belli oluyor.

Ne diyelim, darısı...