Mükemmele yönelirken en uygun, tüm verilerin dört dörtlük bir ortam sunduğu koşulları aramak, böylesi bir durumun oluşmasını beklemek, ne ölçüde doğrudur, hatta içinde doğruluk payı taşıyor mudur akıl ile vicdan (Kişiyi kendi davranışlarıyla ilgili olarak bir yargıda bulunmaya yönelten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan, kişiye doğruyu ve iyiyi yapma yükümünü de yükleyen içsel güç) birlikteliğinin bu sorunda yeri nedir sözcüğün tam anlamıyla, alçakgönüllülükle, bu yazının konusunu oluşturuyor.
Alçakgönüllülükle dedik, zorunlu bu, çünkü, yazının başlangıcından bu yana bildiğimiz, ancak yazıdan önce de varolduğunu, aktarılan söylencelerle kabul ettiğimiz bir çok yazarı bilinen ve bilinmeyen, anonim emek, bu konuyu derinlemesine irdelemiş, gene de genel kabul gören bir sonuca varıldığını söyleyebilmek mümkün değil, bundan. Şairlerin, sanatçıların, filozofların, düşünürlerin emeklerine bakıldığında, günümüzde bile, mükemmeli aramaktan vazgeçildiğinin belirtilerine raslamak pek olanaklı görünmüyor. Mükemmel'i arıyoruz hala, var mı bu kavram, olabilir mi, gerçekleşmesi söz konusu olmayan bir düşün mü peşindeyiz, Kafka'nın böceği olarak mı kalacağız, dönüşecek miyiz yoksa Gregor Samsa gibi, sorularımız arasında bunlar da var, Kafka'nın umutsuzlukla birlikte yaşamanın yolunu gösteren –belki de ünlü yazarın sadece karşı çıkmamız için yarattığı- kahramanına itirazımızla.
Mükemmel'i, yetkin'i aramak öncelikle sanatçıların derdi olmuş onlar bu düşe erişmek için çabalamışlar, çıkış noktaları ise, büyük ölçüde, varolan'ın mükemmellikten uzaklığı, bize sunulanın hatalarla dolu oluşu, ve bir anlamda yaradılış söylencelerine karşı koyma istenci. Sanatçıların, mükemmeli, yetkini arayanların bu çabalarına diyecek hiç bir şeyimiz olamaz. Onlar, arayışlarının sonuç vermeyeceğini bizlerden çok daha iyi bilseler de, bu çabalarından dönmeyeceklerdir.
Ancak bu, bizim mükemmel diye bir kavramın yaşamda karşılığının ne ölçüde bulunduğunu sorgulamamıza da engel olamaz. Sanatçılar dilediklerini yapsınlar bizler, bu günü yaşamak zorunda olanlar yani, eğer sorunlarımızın hangi maddi, nesnel koşullardan ve süreçlerden kaynaklandığını biliyorsak, mükemmeli aramakla zaman ve enerji harcayamayız, bu lüksümüz yok, durumumuzu, durumları bizim gibi olanlarla birlik olarak, iyileştirmeye çalışmak zorundayız, hem aklımız bunu emreder, hem de vicdanımız. Düşünülenle yapılan arasındaki bağlantıyı sürekli kılmaya çalışanlar, düşünceyi bu bağlamda sürekli geliştirmeye çalışanlar iyi ki varlar, hem onlar, hem de vicdanının sesini dinleyenler aynı şeyi söylemeye, söylemekle de kalmayıp yapmaya başladıklarında ise, mükemmele, yetkine doğru yürünmeye başlanmış demektir. Bu yürüyüş, bitmeyecektir büyük olasılıkla, insan soyu sürekli bu arayışın peşinde olacaktır. Düşünülenle yapılan arasındaki bağlantıyı sürekli kılmaya çalışanlar iyi ki varlar dedik, iyi ki varlar, teoriyi geliştirmeye çalışıyorlar, emeklerini pratikte denemeye çalışıyorlar, onların da biraz olsun rahatlamaya, yüklerinden, kendilerini bağlayan engellerden kurtulmaya ihtiyaçları olduğunu arada vurgulamamız zorunlu. Çalışmalarda değinilen önemli konular, değişiklikler var bunların biraz daha yüksek sesle dile getirilmesinden, güvenle ve açık, anlaşılır bir biçimde ifade edilmesinden yarar sağlanacağı kuşkusuz. Teorik çalışmaların getireceği sonuçların bize göre en önemlisi de, geçmişi çok iyi değerlendirip geleceğe yönelmeye, geleceğin getireceklerine önlemler tasarlamaya, yeni bir dünyanın doğuşunu aydınlatmaya katkıda bulunmak. Bu ortamda, sorumluluk üstlenmiş olanların, ısrarla aynı şeyi yineleyenlerden gelecek tek tük eleştirilere karşı koymaya karar vermeleri önemli, geri kalan çoğunluğun da onlara sahip çıkmaları. Şu tartışılmaz: Konuları, sorunları en iyi bilenleri başka yerde aramayacağız, onlar buradalar, varlar. O halde, onlardan da gerekeni üretip sunmalarını beklemek, umarız haksızlık olmaz. Emeklerini değerlendirip yaşama geçirmek için verilecek uğraşta da, onların yanlız bırakılmayacaklarını biz biliyoruz, onların da bilmesi gerekir.
Akıl ile vicdan bağlantısından söz ettik, bu ilişki, aklın dediklerinin yaşama geçirilmesinde olmazsa olmazdır sel yıkımına uğrayanların yanında yer almaktır, işsiz kalanların, açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunanların –etnik ayrıştırmacılığa hiç kapılmayıp hatta, teoriyle pratiği olağanüstü güzelliği ile yaşama geçirenlerin- eylemlerine destek vermektir, savaştırılarak öldürtülecek olanların dilsiz isyanına ses katmaktır, küçücük çocukların çocukluklarının gereğini bir anlamda, yerine getirdikleri için hapislere tıkılmalarına karşı koymaktır.
Yaşamın tek boyutlu olmadığını da içselleştirmemiz zorunlu bu süreçte gençler, ki önemli bir bölümüyle sessizliklerinin, gençliklerinin gereğini yerine getirmede çekinik kalmalarının görünür aldatıcılığına karşın, kendilerini 'yeni özgür, eşit, adil, barışçı bir dünya' umutları bağlamında ifade edebilmek için yollar arıyorlar, müzikle uğraşıyorlar örneğin, yeni teknolojilerle yakından ilgililer, öfkelerine, isyanlarına sanatsal yaratıcılığı, karşı koymanın estetiğini –geleceğin etik'ini- aramayı çıkış yolu görmüşler, desteklenmeliler, anlaşılmalılar, sevilmeliler.
Her bireyin, bulunduğu yerde, o yer neresiyse, bize dayattırılan barbarlığa özgürce –özgürlük sözcüğünü asıl anlamıyla kullanıyoruz, bizim sözcüğümüzden, bizim kavramımızdan da, bizi mahrum edecek değiller herhalde, içini boşalttıkları için!- karşı koymasının mümkün olduğunun kabulü, toplumsallığa, açık alınlı çok çok büyük çoğunluğun çok çok küçük bir kötü azınlığa direnişine giden yoldur.
Yılın son yazısında, yeni yıla yönelik umutlarımızı tazelemek için, soL'un son sayısını dikkatle okumakta yarar olduğunu da belirtelim: boşa geçmemiş bir yılı geride bırakıyoruz, artan umutlarımızı yeni yıla aktarıyoruz. Her şeyi üreten'in, yaşamı sürdüren'in, geleceği oluşturan'ın umutlanmak hem hakkı, hem görevi.