Genel Grev ve Halk Düşmanlığı Üzerine

Genel Grev, deyimi büyük harflerle yazdık, çalışanların savaşımında önemli bir aşamayı temsil ettiği için, genel bir anlam taşısa da, işçilerin hem güncel, hem tarihsel bir girişimini tanımlaması nedeniyle 'özel' anlam kazandığından böyle anılmayı hak ediyor ve gündemimizde. Tekel İşçisi'nin 'yok sayılma'ya karşı direnişi, 40. gününü aştı ve giderek toplumsal desteğini artırıyor. Tekel çalışanları, insanların çoğunluğunun 'yurttaşlık hakları'nın bulunmadığı dönemlerdeki uygulamanın aynısıyla, çöpe atılmaya direniyorlar, "Ölmek var dönmek yok" diyorlar ve sözlerini her gün çoğalan insanlara benimsetiyorlar. Tekel İşçisi'nin direnişiyle ilgili olarak biri tarihten gelen ve Genel Grev'in gerekleri üzerine, öbürü Genel Grev'e yol açan koşullar ve halk düşmanlığı üzerine iki başlığa kısaca değinmekte yarar olabilir.

Genel Grev'in gerekleri üzerine, İngiltere'deki iki (1972 ve 1984) maden işçileri grevi ve giderek genel grevinde yaşananlar örnek gösterilebilir. 1972 Genel Grevi'nin büyük bir hazırlıktan sonra başlatıldığı biliniyor. Maden işçileri, önce kendi sektörlerindeki diğer işyerlerinde bire bir-yüz yüze çalışmalar yapıyorlar ve genel grevin neden gerekli-zorunlu olduğunu anlatıyorlar. Ardından, diğer işkollarına ve özellikle stratejik işkollarında yoğun bir çalışma yürütüyorlar ve başta enerji olmak üzere kilit sektörlerde çalışanların aktif desteğini sağlıyorlar. Grev, karşı konulamaz bir yığılmayla başlatılıyor, kararlılıkla yürütülüyor ve toplumsal gerginliklerle birlikte sürerek, başarıya ulaşıyor. Aynı işçiler, 1984 yılında da greve ve giderek Genel Grev'e yöneliyorlar, ancak karşılarında bu kez Margaret Thatcher'in neoliberal politikaları uygulamaya kararlı hükümeti var ve 1972'deki çalışmaları (aynı işkolunda ve diğer işkollarında, özellikle de enerji sektöründe çalışanları kazanma çalışmaları) yürütemeden, aceleyle başlattıkları grevin başarısızlıkla sonuçlandığını görüyorlar.

İngiliz maden işçileri, önce aynı işkolunda çalışanları ikna etmişler, sonra diğer işkollarına ve stratejik alanlarda çalışanlara yönelip onları kazanmışlar, sonra da kararlılıkla yürüttükleri mücadelelerini başarıyla sonuçlandırmışlar 1972'de. Benzeri girişim, anılan çalışmaların yeterince yürütülmemesi, yürütülememesi sonucunda 1984'te ise başarısız olmuş.

Genel Grev'e yol açan koşullar ve halk düşmanlığı üzerine ise, Genel Grev'in kısa tarihçesinden yararlanılabilir.

Tarihte ilk Genel Grev olarak, İsadan Önce 494 yılında Roma'da halkın geçinememesi, yaşamını sürdürecek koşulları giderek sağlayamaması ve aşırı borçlanmayla tükenme noktasına gelmesi nedeniyle başlattığı Secessio Plebis gösteriliyor. Pleb, halk yani, yurttaş sayılmamasına itiraz ediyor, bir lokma ekmeğe muhtaç bırakılmasına karşı koyuyor ve Roma'da tüm dükkan ve atelyelerin faaliyetini durduruyor. Sonuç: ücretler artırılıyor, kazanımları yasal hale getiriliyor, başarı. Pleb, halk düşmanlığına direniyor, kazanıyor. Bu düşmanlığın siyasal çözümünü arıyor, inayet, sadaka beklemiyor, yasalarla kazanımlarını kalıcı hale getiriyor. İsa'dan yarım binyıl önce.

Genel Grev, modern sınıflı toplumda, 1800'lerin ortalarına doğru Belçika ve İngiltere'deki ölümcül koşullarda, bu isim altında ilk kez ortaya çıkıyor ve politik literatüre giriyor. Sermaye sınıfının, işçi sınıfını insan yerine koymaması, yaşamını hiçe sayması ve çalışırken ölenlerin yerine yenilerini kolayca bulabileceğine inanması, kısaca halk düşmanlığı, çalışanları politik tutum almaya yöneltiyor. Tersi doğru değil. Değil, ancak sermaye sınıfı, buna aldırmıyor ve işçilerin her girişimini bastırmaya, bu yanlışlıkla başlıyor, kendi sonuna inatla ilerliyor, çünkü başkasını yapamıyor.

Tekel İşçisi'nin "Ölmek Var Dönmek Yok" demesinin başlangıcı, tabii ki, ekonomik durumlarının olumsuzluğu, gelecek umutlarının kırılması. Sadece bu mu? Büyük olasılıkla değil. Halk düşmanlığı, bu düşmanlığın iyice belirginleşmesi sonucu oluşur, kimse durup dururken kendisine düşmanlık yapılmakta olduğuna inanmak istemez. Son onyıllarda, özellikle 1980'den bu yana yapılanların, halka dostluk anlamına geldiğini kimse iddia edemez. Sadece ekonomik olarak değil, toplumsal ve politik olarak da. Neoliberal politikalar, çalışanları hiçe saydı, açık, ancak sadece ekonomik alanda değil, yaşamın tüm alanlarında böyle yaptı. Şimdi, gazetelerin tüm manşetleri, televizyon kanallarının tüm yayınları, çalışanların, insanların büyük çoğunluğunun hiçe sayılmasının örneklerini veriyor. Büyük ihanetler anlatılıyor, öyle ihanetler ki, olağan ya da olağanüstü koşullarda bu ihanetleri yapanlara ne karşılık verildiği tarihte çok açık bir biçimde görülüyor. İhanetin büyüklüğü, gerekenin yapılmasına olanak –şimdilik- vermiyor. Bu, tepkisizlik anlamına gelmiyor. Tepkiler veriliyor, Tekel İşçisi'nin örneğinde olduğu gibi, genişliyor, yaygınlık kazanıyor. Bu yaygınlık, bazılarını korkutuyor, hem de çok. Bu korkunun, egemenlerin kendi aralarındaki ayrışmalara, çatışmalara son verip halka acımasızca saldırmalarına yol açmasının engellenmesi de işçi sınıfının ve sosyalistlerin sorunları arasında bulunuyor.