Devinim ve Durağan Görünüm

Devinim’in asıl olduğu ve sonsuzlukla tanımlandığı bilinir. Devinim hep vardı, vardır, var olacaktır. Bu bilgi, durağan görünüme gene de veri nitelikleri yüklemelerini, durağan görünümle var olan ya da kendini bu durumla belirleyenlerin, ve de en azından büyük çoğunluğu etkilemeye çalışmalarını engellemez. Verili durum, vardır, olacaktır, verili durumdan var olanlar için. Devinimin, dönüşümlere, eski var olanın kendisinden başka bir şeye dönüşmesine yol açmasını ise, genellikle sonradan, bu dönüşüm tarih olduktan sonra büyük çoğunluğun algı-anlama-anlamlandırma süreçlerini etkileme olanağına sahip olanlar, bu süreçten ‘anlama’yı bilinçli olarak devre dışı bırakanlar, bildiklerine ya da kendilerinden beklenene göre, açıklamaya çalışırlar. Oysa asıl olan devinimdir, hep olacaktır.

Herşeyde, sonsuzdan gelip sonsuza uzanan diyalektik süreçlerin birbirleriyle ilişkileri devinimin ana dönüştürücüleri arasında sayılır. Bir diyalektik süreç, önce, ister şu anki bilgilerimizle sadece parçacıkların çokluğunu kabul edelim ya da gelecekte bilinebilecek başka devinim biçimleriyle, enerjisi yoğun olanların, çevrelerini etkilemeye girişmeleriyle başlar. Herşeyde başıboş enerji süreç yaratmaz, yoğunlukları ve dolayısıyla enerjileri farklı olan devinimler, çevrelerini etkileyerek, o yoğunlukları dolayısıyla enerjileri kendilerine doğru çekerek –aynı zamanda iterek- süreç haline gelirler. Bir süreç, başka süreçlerden de etkilenir ya onlara, onları da değiştirerek katılır, ya da onları kendine, enerjisinin yoğunluğuyla çekip, bu arada kendi de değişime uğrayarak katar. Diyalektik süreçlerin sonsuzluğu, belirli bir ortamda, o ortamı etkileyen –etkileyebilme yoğunluğunu oluşturabilmiş- süreçlerin varlığıyla, durağan görünümlerin oluşmasına yol açabilir. Bu, kullanılması çok dikkat gerektiren bir sözcük, denge, varmış gibi bir duruma neden olur. Aslında denge, hiç var olmamış, yanlızca var olduğu görüntüsünü verebilmiş –insan’ın yeteneklerinin sınırlılığı nedeniyle öyle algılanmış- bir haldir. Varmış gibi görünür ya da insan, onu öyle görmek ister. Durağan görünümü denge sözcüğü yerine kullanmak, bu bağlamda, yararlı olabilir.

Diyalektik süreçlerin birbirleriyle ilişkisinin durağan görünüm verdiği ya da bizim öyle algıladığımız, belki de öyle algılamak istediğimiz dönemlerde her bir süreç, devinimi hem kendi içlerinde hem de süreçlerin karmaşasında yaşarlar. Bu, durdurulması olanaksız bir enerjidir.

Diyalektik süreçlerin başlangıcını, küçük ancak yoğunluğu ve enerjisi yüksek devinimin, çevresini etkilemeye girişmesi oluşturur. Yoğunluk ve enerji, gücünü çevresindeki diyalektik süreçlere ne kadar yansıtabilirse –onlardaki devinimi, çekme ve itme etkilerini kendi sürecine katabilirse-bulunulan ortamı etkileyen –etkilediği bilinilen, öyle sanılan çünkü bilinmedik ve sayıları sonsuza uzanabilen süreçler de söz konusudur- süreçler arasında öne çıkar. Öne çıkan bir süreç, o koşullarda başatlığı üstlenir ve diğer süreçlerin yapılarını değişime uğratır. Sürecin sonlarına doğru, artık kendisini oluşturan süreçlerin karmaşasından farklı bir döneme girilmiştir, dönüşüm görece tamamlanmıştır, bir sonrakine kadar. Diyalektik süreçler arasındaki itme-çekme etkisinin, hemen yakın bir zamanda dönüşüm sonucu üretmeyeceği koşullara, denge sözcüğü bir yana bırakılarak durağan görünüm –bize öyle göründüğü için- hali denebilir.

Devinim ve çok, herşeyin sonsuzluğunda var olduğu içindir ki, bir –tanrı parçacığı, Higgs Bosonu- belirli bir anda, hangi kütle ve enerjiyle ne yöne doğru olduğunun saptanmasına olanak vermez, gözlenen anda bile değişir, hep değişecektir, devinim asıl olduğu için. Birin yerine çokun sonsuzluğunu dikkate alanlar, diyalektiği olması gerektiği gibi bilime, dolayısıyla yaşama uygulayabilirler. Başlangıcındaki küçüklük ve önemsizliğine karşın, yoğunluk ve enerjinin, başat diyalektik süreçlere ve dönüşümlere yol açabildiğini yorumladıkları gibi.