Çaresizliğin ısrarıyla 1'i aramak

Çaresizliğin olanca ısrarıyla 1 aranıyor, Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’in İsviçre’nin Cenevre Kenti yakınlarındaki kampüsünde ve benzeri deneyleri yapan başka araştırma kuruluşlarında. Bu 1’e, kavramsal olarak Higgs Bozonu ya da Tanrı Parçacığı adları veriliyor ve ilk olan, temel olan, herşey’in başlangıcı olan parçacık denilerek aranıyor. Higgs Bozonu, Tanrı Parçacığı, o ilk 1’e ulaşılmasıyla, hem günümüzde ağırlıklı olarak kabul gördüğü öne sürülen –ancak eksiklikleri giderek daha açık bir biçimde görülmeye başlanan- bir modeller sentezi girişiminin kanıtlanmasına, hem de o parçacığın bulunmasının (ne yöne hangi kütle ve hızla, hangi enerjiyle hareket ettiğinin saptanmasının) ardından gelecek denetleyebilme olanağıyla, büyük bilimsel gelişmelere, örneğin gezegenin enerji sorununun çözümlenmesine yol açılabileceği düşünülüyor. Bilim insanları çalışmalarına, araştırmalarına –iyi ki- devam edecekler ve gelişme, tüm bu çalışmaların ucu açık bir biçimde ilerlemesiyle sağlanacak. Çok ucuz ve gözümüzün önünde olduğu halde bizim farkına varmamış olduğumuz bazı olanaklar, bilim insanlarının hem teorik hem de pratik yöntemlerini yeniden gözden geçirmeleriyle, herkesin kullanımına sunulacak, eğer bu arada üzerinde yaşadığımız gezegen, kapitalizmin sömürücülüğü ve açgözlülüğünün durdurulamaması nedeniyle harabeye dönmezse.

Ucu açık bir biçimde dedik, bu, yaklaşımlarda bazı değişiklikleri zorunlu kılıyor. Israrla 1’i aramak, bir 1’in varlığını hipotez olarak kabul etmek, sürecin bir ucunun kapatılabileceğini varsaymayı da zorunlu kılıyor. 1’i bulduk, başlangıcı bulduk, orayı kapattık, şimdi işin geri kalanını yapalım denmek isteniyor. Oysa insanlık, binlerce yıldır başlangıç ve sonun olup olmadığı kadar, 1’in olup olmadığını da bilimsel ve felsefi açılardan tartışıyor. Sokrates’ten Platon’a, Herakleitos’tan Hegel’e ve Marx’a kadar, akıl yürütmelerin, araştırmaların, tartışmaların nasıl yapılacağı üzerine kafa yorulmuş, çelişki ve çatışmanın, yani diyalektiğin varlığına –bir’liği, tek’liği, mutlaklığı değil- ulaşılmış. Yani, bir değil en azından iki var, iki olunca da sonsuza uzanan –ve tabii ki sonsuzdan gelen- süreçlerin varlığından söz ediyoruz çelişki-çatışma-dönüşme’yi ve bu gelişmenin –yineleme olmaksızın- sarmal ilerleyişini veri kabul ediyoruz.

1’i, saymak, ölçmek için pratik anlamda kullanmak, örneğin bir masa yapmak için 1’den, ölçümden yararlanmak ayrı bir şey, herşey’i açıklamak için 1’e yaslanmaya uğraşmak ayrı. Bir metreye bir metre boyutlarında bir masa yaptığımızı düşünelim. Bir süre sonra, mikro ölçümlerle, bu masanın boyutlarının değişmiş olacağını göreceğiz, masa ister ağaçtan, ister camdan, ister petrol türevi maddelerden isterse de metalden yapılmış olsun. Çünkü, masayı oluşturan moleküller, içlerindeki atomların atomlar, içlerindeki elektron ve nötronların bunlar da parçacıkların sürekli devinimiyle çok küçük ölçülerde de olsa boyut değiştirirler. Bu değişim, dış koşullardaki farklılıklardan da etkilenir ve biz, ilk yaptığımız masanın boyutlarının bir süre sonra –çok küçük ölçülerde de olsa demiştik- değiştiğini hayretle farkederiz. Metal yorgunluğu deniyor, bu olgu, o metal yapının uğradığı basınç, titreşim ve sürekli tekrarlardan, sürekli gerilimlerden meydana geldiği kadar, moleküllerindeki sürekli devinimden de kaynaklanır. Hiçbir basınca, titreşime, tekrara ve gerilime uğramayan metal de yorulur. Sözünü ettiğimiz metal yapı zamanla, değişmeyen tek şey olan devinimden etkilenir ve ‘yorularak’ dönüşür, ürettiğimiz andakinden farklı bir yapıyla karşılaşırız. 1’in pratik anlamı bile devinim dolayısıyla değişime uğruyorsa, teorik olarak varlığını kanıtlamaya uğraşmak, çelişki-çatışma-dönüşümün sonsuzluğu ihmal edilerek girilen bir yolda bulunulduğunu gösterir.

1 yoksa, onu kanıtlamaya uğraşmak yersiz midir?

Kesinlikle hayır. CERN ve benzeri araştırma kuruluşlarının çalışmaları ve deneyleri, sonunda, bilim insanlarını bazı modelleri kanıtlamaya uğraşmaktan vazgeçirecek ve onları yeni çalışmalara daha farklı yöntemlerle yöneltecektir. Herşey’in, varlığın bulunabilen, farkına varılabilen en küçük hareketinin, farklı özellikler taşıyarak birbirleriyle çatışan, zıtlaşan, sonra dönüşerek eskisinden farklı özellikler kazanan, yeniden çelişen ve çatışan, bunu sonsuzdan gelip sonsuzluğa uzanarak sürdüren niteliği veri –o ana kadar genel kabul gördüğü sanılan bazı hipotezlerin geride bırakılmasıyla- alındığında, yani diyalektik, hiçbir kısıt olmaksızın uygulandığında, bilim inanılmaz ölçüde özgürleşecek ve büyük bir hızla gelişecektir.

Bir şey, mutlaka karşıtıyla var olur, zıddını içerir, yani en azından iki şey vardır. Karşıtı, zıddı, çelişkisi olmayan bir şey yoktur. Karşıtıyla, çelişkisiyle var olan, belirttiğimiz gibi, en azından iki’dir. İki olduğunda da olasılıklar sonsuza uzanır. Bir, saymaya, ölçmeye, günlük pratikteki basit sorunları çözmeye yarayan soyut bir varsayımdır. Bilimsel ve felsefi açıdan asıl olan çok’tur.

Ayrıca da, o ilk’in, bir’in, Higgs Bozonu’nun, gözlenmeye başlandığı anda ‘utandığı’ ve değiştiği, hareket ettiği öne sürülüyor ki, buradaki, bilim insanlarınca biraz da şakayla dile getirilen ‘utanma’ terimini, devinim ve değişim diye anlamakta büyük yarar var. O, bir, tek değil, çok ve gözlense de, gözlenmese de, üzerine ışık gönderilse de gönderilmese de değişecek. Dışardan yapılan müdahale, yani gözlemek, yani ışık göndermek, olsa olsa dış koşulların değişime etkisi bağlamında bir farklılık yaratabilir, değişimin sürekliliğini durdurmaz, olmayan bir bir’i, sabit ve ölçülebilir, her an görülebilir bir hale getirmez. Görülemese bile farkına varılabilen şey de bir değil, çok’tur. Çelişkisiyle, zıddıyla vardır. Devinim, durdurulamaz, ne yöne, hangi kütle ve hız, dolayısıyla hangi enerjiyle hareket ettiği saptanabilse bile, bu bir adet bir şey değildir, en azınan iki’dir, dolayısıyla sonsuza kadar artabilir, bir çok şey olabilir.

Higgs Bozonu’na Tanrı Parçacığı denilmesi, içerdiği –hem teorik, hem teolojik- çelişki bir yana, felsefi ve politik açılardan da olağanüstü sorunlu bir adlandırma. Teorik çelişkiyi yeteneklerimiz ölçüsünde ve en kısa bir biçimde anlatmaya gayret ettik, çelişkinin teolojik olanı, teolojiyi kabul edenler açısından çok daha acımasızdır Higgs Bozonu’nu, Tanrı Parçacığı’nı, bir’i, yani Tanrı’yı bulduğunda, onu değiştirmeyi, hatta kullanmayı, hatta yerine geçmeyi gündeme getirir, haşa!

‘Tanrı Parçacığı’, o ilk, o tek, o en temel ‘olası’ parçacık yani, var olduğu tümüyle hipotetik olarak düşünüldüğünde bile, mutlaklığı, değişmezliği totaliterliği ve faşizmi anlatır, özgürlüğün karşıtıdır. Özgürlük, hem bilimde hem de onun ayrılmaz parçası olan toplumda, giderek gezegende, ancak çok’un varlığı –devinim, yani en yalın haliyle diyalektik- veri alındığında söz konusu olabilir.

[email protected]