Türk Mursi, Türk Sisi’yi mi bekliyor?

Recep Tayyip Erdoğan’ın “kankası” olabilecek tıynette bir dincinin, Amerikan oyunlarıyla ve asker eliyle iktidardan alınıp idama mahkum edilmesi, zamanın kapitalist ruhunda bazı dönüşlerin çoktan yerleştiğini gösterdi. Tıpkı devalüasyonun, yerini “günlük döviz düzenlemelerine” bırakması gibi:  Emperyalist demokrasi son tahlilde sürekli darbe demektir. Bu ısrarlı süreklilik, darbenin algılanmasını olanaksız kılabiliyor.

Gördük: Bizi ABD’den daha çok ilgilendiren AB’de, bu -muhtemelen infaz edilmeyecek- idam kararı, hiç öyle anlamlı bir tepki uyandırmış değildir. Yasak savma kabilinden açıklamalar olur, hep olmuştur, ama Mursi’ye idam kararı bir gün içinde gündemden silinip gitmiş bulunuyor. Batı, hiç öyle anlamlı bir patırtı çıkarmadı. Washington sözde tepki yayımladı, Amman’daki Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, “Bu tarzı kabul edemeyiz” falan dedi. Hem mahkum ettiler hem de geçiştirdiler yani. Neden?

Çünkü şeriatçılık, daha doğrusu kitleleri uyuşturan dinin her türü, krizi giderek derinleşen Batı için çok kullanışlı bir siyasal enstrüman. Başta Türkiye olmak üzere birçok laik ülkenin İslam Devleti denilen katliam birliklerini doğrudan veya dolaylı silahlandırdığı, Batı’daki her ilgili mahfelin bildiği bir sır. Yakın bir gelecekte bu yardımların hesabının sorulacağı yolunda işaretler birikiyor. Ama asıl önemlisi, nihai faturanın Türkiye ve Erdoğan’ın üzerinde kalacağı da anlaşılıyor. Mursi’ye idam kararıyla, hazret ve ekibi anlamak istemese bile, Erdoğan AKP’sine bir mesaj iletilmiş kabul edebiliriz: “Her an bir Türk Sisi çıkarma olanağımız var!”

Yok mu?

Mısır’da halkın çoğunluğuyla olmasa bile bir biçimde sandıktan çıkarak gelmiş bir iktidarın askeri darbeyle devrilmesi, eğer dünya sisteminde bir sorun yaratmıyorsa, bu, aynı senaryonun Türkiye’de de sahnelenebileceğine yönelik bir mesaj değil midir? Öyledir.

Erdoğan, umutsuzca boğazına sarılan ilmeği çözmeye çalışırken ipin kısaldığını ve boğazını daha da sıktığını gören bir adam ve bir siyasettir artık. Kabullenmek istemediği şey, bu. Her biri açıkça suç işleyen ekip elemanlarına (Deniz Feneri, 17-25 Aralık vs.) ısrarla sahip çıkması, büyük bir çözülmenin eşiğinde olduğunu gösteriyor. Mısır’a bakarak şunu söyleyebiliriz: Avrupa, bu Erdoğan’ı Mursi’den daha çabuk satacak!

AB, Türkiye’yi ister istemez küçültecek bir askeri darbeye karşı çıkmayacağını ilan etmiş durumda: Demeçleri hiç abartmayalım. Biz AKP’nin ağababası 12 Eylül diktatörlüğünün nasıl kurulduğunu, Avrupa’dan nasıl destek aldığını iyi biliyoruz. Hep söylüyoruz: Dönemin Bonn Büyükelçisi Vahit Halefoğlu’nun Alman parlamentosunda bile neredeyse yakasına yapışıp “Ordu daha ne bekliyor, bu işin sonu yok!” diyenler, Türkiye ile birlikte bir dünya sisteminin çökeceğinden eminlerdi. Solcuları dahil hepsi sosyalizm düşmanıydı. Helmut Schmidt, hatta kızağa çekilmiş Willy Brandt ya da o dönemin çiçeği burnunda sol şikesi Yeşiller, o kaosa dur denmesine itiraz edemiyor, hatta sağ ve sol hep birlikte askere davetiye çıkarıyordu.

Sisi’den önce Evren vardı.

Sisi’den sonra da bir Evren bulunur.

Türk Sisi’lerin Türkiye’yi küçültecek bir harekete girişmesi ve bir darbe denemesi mümkündür. Buna Batı’nın, özellikle de Almanya Avrupası’nın derinlerden destek vereceği ortaya çıkmış bulunuyor.

Çünkü AB’de durum hiç iyi değil. Bırakın Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya’yı ve Doğu Avrupa ülkelerini, krizden şimdilik kârlı çıkan ve rekor dış ticaret fazlasını nereye harcayacağını bilemeyen Almanya’nın bile grevlerle başı derde giriyor. Neoliberal barbarlık, gelir dağılımını çalışan ve çalışamayan kitleler aleyhine öylesine bozmuş durumda ki, on yıllardır unutulan bir silah yeniden hatırlanıyor. Almanya Avrupası, zor durumda. Birikimiyle zor durumda.

Henüz tam girilmese de olağanüstü dönemler olağanüstü önlemler gerektiriyor, malum: Türkiye muhtemelen 8 Haziran’dan itibaren hızla dizginlerin yönetenlerin elinden kurtulacağı bir dönemece girecek gibidir. Dolayısıyla Türk oligarşisi, bir darbeyi ve o darbeyle fiilen kopacak bir coğrafyayı (“Ver kurtul!”) sineye çekmek zorunda kalabilir. Hayır diyemeyeceği bir emrivaki karşısında bırakılabilir. Ya da bizzat böyle bir operasyon düzenleyebilir. Sonuçta “Ver kurtul!” aymazlığı, Türkiye’nin bütünsel felaketini tetikleyecektir.

Mesele şu: Muhtemelen Türk Sisi’ler veya Sisi adayları Türk Mursi’leri tepeleme, bu arada da yükselen devrimci muhalefet sayesinde Türkiye’nin sol bir cumhuriyet halinde kendini aşmasını engelleme hesapları yapıyor. Bu sessizliğe başka bir anlam veremeyiz. AB’nin de, ABD’nin de Erdoğan ve ekibinin dağıtılmasına pek bir itirazı olacak gibi görünmüyor. Berlin, Washington’la beraber bu dönemin Özalları ve Vahit Halefoğluları eliyle planlar yapmıyor ve yeni zamanın Evrenlerini veya Sisilerini aramıyorsa, zaten bizim emperyalizm  kavramını sözlüğümüzden çıkarmamız gerekir. Türk Sisi’ler ile Türk Mursi’lerin hesaplaşması, elbette Türkiye’nin paralizasyon sürecini hızlandıracaktır. Bu parçalanmayı ulusalcılıkla, milliyetçilikle, dincilikle falan kimse önleyemez. Tersine, hızlandırır. Bu felaketin tek reçetesi, sol cumhuriyet kurgusudur. İşte Türk ve Kürt zenginleri, Batı’nın desteğiyle sadece bu kurguya karşı çalışıyor. Sosyalizm dışındaki hiçbir şey tehdit olma vasfına sahip değil bunların gözünde.

Türk Sisi’ler ile Türk Mursi’lerin giderek yakınlaşan hesaplaşması Türkiye’ye nihai bir kaos ekecek ve kurtuluş, derinlerdeki sosyalist damardan gelecek. Egemenler ve sözde muhalif oyuncakları, bunu göremiyor.

İyi ki de göremiyor...