Tabansızlıklar galası

Fiyasko o kadar açık ki... Saklanır gibi değil, ama kimse bunu “mesele” etmiyor, etmeyecek. 

Oysa iki kamp da resmen tabansız olduğunu kanıtladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya ziyareti, başka hiçbir şeyi ortaya çıkarmadıysa, şunu ortaya çıkardı: “Anomalistlerin” kitle tabanı yok. Ankara’daki İslamcılardan ve onların demokrat-bayağı muhalefetinden söz ediyoruz.  Hani şu Türkiye’ye, kendi açılarından hep bir anomali olarak bakanlardan... Kimisi dinci, kimisi milliyetçi/ulusalcı, kimisi pek liberal ve mutlaka demokrat “metropol uşağı” yıkıcılardan... 

Ortak nefret konusu olarak Türkiye’nin doğumunu damgalamış antiemperyalist ilerici müktesebatını ve cumhuriyetçi-jakoben aydın tarihini seçmiş güruhtan... İşçi sınıfıyla sosyalizmi zaten ağızlarına bile almayanlardan... Bunlar için Türkiye, doğmaması gereken bir çocuktu ve hep sakattı; tarihsel bir meşruiyeti zaten bulunmuyordu. Çeşitli versiyonlarıyla bu hava yaygınlığını sürdürüyor. 

AB ve onun hegemon devletinden destek dilenmeyi -haksız bir biçimde- solculuk ve -haklı olarak- demokratlık sayan topluluğun tabansızlığı da ilan edilmiş oldu Berlin ve Köln’deki yandaş ve karşıt gösteriler fiyaskosuyla. 

Yok. Ciddiye alınabilecek bir kalabalığı, büyük olanaklarına rağmen, kendileri için sokağa çıkaramıyorlar. Eylemli bir destek bulamıyorlar. Bir dönem, hani şu bizim gibiler AKP iktidarına “Felaketin eşiğindeyiz!”damgası vururken, bu demokratlar, boykotçularıyla, yetmezcileriyle falan “askeri vesayete karşı” Erdoğan-Gül kampının demokratlığını öve öve bitiremiyordu. Eh, FETÖ de vardı aralarında. Şimdi birbirlerine girdiler, ama yine tabansızlar. 

Milyarlarına el koydular, dış ülkelere kovaladılar, hapislere attılar, ama Gülenciler için kimsenin sokağa çıktığını gören oldu mu? 

AKP ve Genel Başkanı için de aynı kader yaşanacak. 

Ya “demokrat muhalefet?” Hani iğrenç bir ahlaksızlıkla, sol bir gazetedeki ekip değişikliğini iki metropol uşağı “eski yöneticinin” işaretiyle tüm Alman-Avrupa medyasında “ultra nasyonalistler Erdoğan sayesinde Türkiye’nin tek muhalif gazetesine el koydular” diye karalayabilen sürü ve suflecileri? 

Bu “tabansızlıklar galası” daha çok yaşanacak. Birbirlerini kıracaklar ve solumuzdan dökülmüş eski bir şiir yazarının kitap adından hareketle, sahnedeki kirli komediye kimimiz “kırgınlıklar galası” falan demeye kalkacak, hiç olmayacak. Her durumda tüccar imamlar, milliyetçiler, gazeteciler, avukatlar, şairler, vekiller vs. birbirine yakışacak.   

Gerçekten de, Erdoğan’ın Almanya ziyaretinde onu selamlamaya meraklı yandaş sayısı parmakla bile sayılacak kadar “ılımlıydı” ve protestocuların sayısı onlardan çok fazla değildi. Herkesi şaşırtan, bu oldu. Medya doğru dürüst bir “gösteri fotoğrafı” bulamadı. Bu yandaşların ve sözde protestocuların hepsini bir yana koyuyoruz, sosyalizm için sokağa çıkan ve Merkel’den demokrasi dilenenlerle solculuğu birbirinden ayırma uyarısında bulunan gerçekten devrimci bir avuç protestocuyu bir başka yana. Kimin ağır basacağını ileride görürüz. Tarih, sabırlıdır. Bakacağız. 

Şunu göreceğimiz, kesin: Türkiye ve cumhuriyet nefreti yüzlerinden akan, emperyal merkezlerdeki her türlü bayağılığı demokrasi diye üzerine giyebilenlerin, gelecekte de şansı olmayacak. 

Türkiye ve Türkiye ilerici hareketine, cumhuriyetin kuruluştaki jakoben rengine nefret duyan, yegâne “zinde güç” işçi sınıfını bünyemizdeki bir yabancı unsur sayanların, iktidarda olsunlar, muhalefette olsunlar,  “istikballeri” hiç de öyle parlak değil. 

Berlin-Köln seferi, bir şeyin altını çizdi: İslamcı Ankara’nın en çok kapısını çaldığı ve göbeğinden bağımlı olduğu Batılı başkent, Berlin. Son beş yılda Almanya’yı beş kez “resmen” ziyaret etmiş Erdoğan. Merkel ve diğer hükümet üyeleriyle çeşitli uluslararası toplantılarda görüşmeleri, gerek Merkel’in gerek bakanlarının Türkiye ziyaretleri de eklenirse, ortaya iki başkent arasında olağanı çok aşan bir ilişki yoğunluğunun gölgesi düşer: Türkiye artık tamamen Almanya’nın uhdesinde. Ekonomiden değil, o zaten had safhada, siyasetten söz ediyoruz. 

Türkiye ve onun tarihine içkin bazı ilericilikleri anomali olarak algılayanların, ister İslamcı, ister metropol uşağı bir liberal, ister bir emperyalist odağın tetikçiliğine oynayan milliyetçi-ulusalcı, hiçbirinin ciddiye alınır bir eylemli kitle tabanı bulunmuyor. 

Türkiye’deki ekonomik kriz her şeyi silip süpürüyor. Ekonomik başarıları nedeniyle kulaklarından bile avro ve dolar fışkıran, bütçe fazlasını nereye harcayacağını bilemeyen Angela Merkel ve Berlin’i ise bir türlü önlenemeyen siyasi kriz dağıtacak. Ekonomi Türkiye’yi çökertirse Almanya arkasından gelecek, Almanya’daki siyasi istikrarsızlık yeni bir aşamaya geçerse, Türkiye için “yandı gülüm keten helva” günleri başlıyor demektir. 

Hepsinin günleri sayılı. Hiçbirinin, şu an itibariyle, eylemli bir kitle tabanı yok. Tekelci kapitalizm kitleyi, talep eden, haklarını savunabilen, iktidarlar yıkan kitleyi tarihten sildiğini düşünebilir.  

Biz, şunu biliyoruz: Parasız marabalar da, zengin mutfağının tokluk sıtması geçiren bekçileri de aynı mezara itiliyor.  Kapitalizmin cilvesi işte... Emperyalizmin dünya ölçeğindeki iç savaşı böyle bir şey olmalı.