Snowden, Türkiye ve Münih

Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın efendileri arasında da ciddi gerginlikler var.

1.
Rusya’da bulunan eski NSA ajanı Edward Snowden ilk kapsamlı mülakatını Alman devlet televizyonu ARD’ye verdi. Genç adam 6 saat süren ve küçük bir bölümü yayımlanan bu görüşmede, belki tahmin edilen, ama duyulduğunda yine de şaşırtan açıklamalarda bulundu. Süper güç ABD’nin, pek bir süperliğinin kalmadığını gördük. Herkesi izleyip duruyordu, tamam, ama artık sadece dünyanın büyük güçlerinden biriydi. Amerikan elitlerinin bu acı gerçeği anlamak istemediği anlaşılıyor. Snowden biraz köşeleri alınmış cümlelerle, “NSA, yani Washington, bırakın başbakanları, belediye görevlilerini, memurları, ekonominin sıradan karar vericilerini bile izliyor” diye özetleyebileceğimiz şeyler söyledi.

Bu mülakat, dünya sisteminin barbarları arasındaki ağırlık kaymalarını bir kez daha ifade etmiş oldu. Dünya ekonomisinin-teknolojisinin ağır topu Almanya, başbakanının cep telefonunun bile izlenmesi gibi bir aşağılayıcı muameleye yanıtını Snowden’ı Batı sahnesine çıkararak vermiş oldu. Çok ağır bir yanıttı.
ABD ve istihbarat kaynakları tarihsel bir yenilgiden geçiyor. Berlin, yüzlerine ayna tuttu.

2.
Ama Edward Snowden’ın mülakatından bizim çıkarabileceğimiz asıl büyük sonuç, Washington’ın sadece Angela Merkel’i veya Almanya’yı ya da Fransa’yı falan değil, egemenlik alanındaki tüm ülkeleri, en ince ayrıntısına kadar, her düzeydeki sorumlularıyla izleyebildiği olmalıdır. Snowden’ın bütün bu iddialarının altını dolduracak belgelere sahip olduğunu artık tüm dünya biliyor. Washington da biliyor.

Eski Amerikan zihniyetinin, bu darbenin altından kalkması mümkün değil. Bu çaresizlik, Avrupa’nın hegemon gücü Almanya tarafından “hür dünyaya” ilan edildi.
Daha önce bu gazetede yazıldı: Eğer dünya sistemi böyle bilgilere sahipse, örneğin ABD elitleri, Alman elitlerinin tüm siyasal, ekonomik ve özel bilgilerine rahatça ulaşabiliyorsa, Türk ve Kürt elitlerinin olağanüstü zor bir durumda olduğu da açığa çıkmaz mı?

Öyledir: Cemaatle bir koalisyon olarak AkParti’nin ve işte kör-topal sürüklenen AkParti-AsParti koalisyonunun öncülerinin tüm parasal ilişkileri, yedikleri-yedirdikleri, her şey, ABD yönetiminin bilgisi dahilindedir. Erdoğan ailesinin ve yakınlarının nerede ne kadar “tasarrufu” olduğunun çok iyi bilindiğini düşünmemek için ortada bir neden bulunmuyor. Egemenler, tüm “gizli bilgileri” bir yerlerde depolamış bulunuyor. Bunlar her an ortaya dökülebilir ve bu, final anlamına gelir.

3.
Böyle bir ortamda, yarın, 31 Ocak, geleneksel Münih Güvenlik Konferansı açılacak. ABD’yi burada Dışişleri Bakanı John Kerry ile Savunma Bakanı Chuck Hagel, Rusya’yı da Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov temsil edecek. Yarın öğle saatlerinde Alman Cumhurbaşkanı Gauck, ilk kez bu düzeyde bir katılımla, 2 günlük konferansı bir konuşmayla açacak ve anlaşılan “Almanya’nın liderce bir sorumluluk almaya kararlı olduğunun” altını çizecek.

Suriye’de ağır bir yenilgiden geçen ABD’nin, faturayı Ankara’nın badem bıyıklı tüccar imamlarına (“BOP’un eşbaşkanına”) çıkarmayacağını kim iddia edebilir? Münih’te temel konuların, Suriye krizi, İran ile nükleer program görüşmeleri ve internet âlemindeki güvenlik stratejileri olacağı duyuruldu. Her konunun merkezinde tüm dikişleri atmış bir Türkiye var.

Bu felaketten, sol dışında hiçbir çıkış kapımız yok. Sol-sosyalist bir iktidar siyasal gündeme ağırlığını koymazsa, Türkiye de yok. Her türden satılık liberal bir yana, çözüm diye Yılmaz Özdil gibi “içsavaş zenginlerinin” gözünün içine bakmaya pek meraklı ulusalcılarımız, Türkiye’yi neyin beklediğini görmek istiyorlarsa, Sırbistan’a bir göz atabilirler.

Bir dünya batıyor ve biz aynaya bakınca görüyoruz: Ya sol Türkiye, ya yok Türkiye!