Sırbistanlaştırılan Türkiye

Osman Çutsay'ın “Sırbistanlaştırılan Türkiye” başlıklı yazısı 25 Nisan 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Batı çok kararlı. Asıl önemlisi, AB çok kararlı dönüşü olmayan yola girildi çünkü: Suriye ya bitecek ya bitecek. Silahlı muhalefetin işgal ettiği bölgelerde Suriye’ye konulan petrol ambargosunun kaldırılması, bu kararlılığa bir örnek gerçekten de. “Ulusal Koalisyon” falan da denilen kiralık dinci çetelerin böylece elleri rahatlamış oluyor. Avrupa’ya petrol satabilecekler ve Avrupa’dan teknoloji ithal edebilecekler.

Devlet içinde devlet, tam da böyle kurulur. Türkiye’nin tüm geleceğini sanki hızlı bir çekimle gösteriyorlar. Petrol ve galiba da Kürt anahtarıyla bölgedeki haritaları değiştirebileceklerini öğrendiler. Neden denemesinler? Oraya gidiyoruz.

Elbette, “ya Suriye’yi yıkamazlarsa” sorusunun yanıtı ayrıdır ama biz, bütün bu telaştan, AB’nin gözünde Suriye’deki rejimin çoktan değiştiği sonucunu çıkarabiliriz. Paris ve Londra, Esad karşıtlarına açık silah teslimatı yapılması için bastırıyor. Berlin, kuşkulu silah ambargosunun kaldırılması konusunda Fransa ve İngiltere’den daha farklı düşünüyor. Ama bu ambargonun eğer Paris ve Londra’nın onayı olmazsa, Mayıs sonunda kendiliğinden zaten kalkacağı da biliniyor. Şöyle ya da böyle, bölgedeki tek laik Arap devleti Suriye adım adım ortadan kaldırılıyor.

Bundan sonrası on yıllar sürecek bir kanlı İslamcılık felaketidir. Küçümen, etnik ve dinci devletler zamanı... Dizginlerinden boşanmış ve maddi koşulları sadece sefaletle tanımlanabilecek milyonlar, acılarını dindirmek için şeriatçılığın-etnikçiliğin her türünü deneyecek ve Türklerin Kürtlerle birlikte önünü çektiği aydınlanma hareketi bir daha filiz vermemek üzere betona gömülecek. Çünkü şeriatçı kafaların alternatifi artık sol aydınlanma falan değil, “ılımlı İslam”dır.

Gelişmeler çok kabaca böyle. Demek ki Yugoslavya’dan bu yana sürdürülen oyun, başarılı sonuçlar alıyor. Büyük bozgunun kilit ülkesi de Türkiye.

Bundan sonra ilerici Türkler ilerici Kürtlerle birlikte bir huruç harekatı örgütlemezlerse, ne Türkiye ne de yakın çevresinde aydınlanma ve sol şansı var. İslamcı Türkiye Kürtlerinin Barzanistan’la ortaklığından sadece büyük bir felaket çıkacak. Türk-İslam sentezinden Kürt-İslam sentezine ve tersi: Türkiye, Suriye düştüğü andan itibaren, yüksek yoğunluklu benzersiz bir iç savaş ortamına giriş yapacak ve İlhan Selçuk’un “felaketin farkında mısınız” sorusu böyle yanıtlanacak. Görürüz.

Suriye’den sonra Türkiye’nin tanıdığımız varlığını sürdürmesinin mümkün olmadığını bütün Avrupa başkentleri biliyor. Hepsini ve en çok da galiba Berlin’i düşündüren, böyle bir kaostan ne çıkacağı ve Avrupa merkezlerinin böyle siyasal-nükleer bulutların etki alanı dışında nasıl kalacağı... Berlin’in tereddütü böyle açıklanabilir.

Kuşkusuz, böyle bir karanlığın içinde ışık parçaları da var: İstanbul-Antakya Uluslararası Barış Konferansı, örneğin. Barış, bundan böyle sol, aydınlanmacı ve laik güçlerin işbirliğiyle mümkün. Buradan tutarak söyleyelim: Sadece Türkçülük tuzağını aşabilirsek, -10 yıldır kullandığımız kavramla- “Barzanistan” tuzağını da aşabiliriz. Türkçülükle, Yugoslavya’nın tuzağına düşeriz. Büyük oyuna sol bir programla, sosyalizmle direnilebilir, Türkiye’nin felaketini hazırlamış 80’lik sağ politikacılarla değil. Sosyalizmi tek ve son şans görenleri “19’uncu yüzyılda takılıp kalmakla” suçlayanlara hatırlatmış olalım.

Sırbistan türü yolunmuş bir Türkiye, herhalde amaç değildir.

Ama gidiş orayadır.