‘Sırbistanî Türkiye’ için Türkçülük

Osman Çutsay'ın “‘Sırbistanî Türkiye’ için Türkçülük” başlıklı yazısı 16 Mayıs 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Türk gericiliğinin şu andaki amiral gemisi AKP, Ortadoğu’daki ataklarını, daha doğrusu “dayılanmalarını” acaba kime, hangi büyük devletlere güvenerek gerçekleştiriyor? ABD’ye mi, Avrupa Almanyası veya Almanya Avrupası’na mı yaslanıyor? Rusya ve Çin, bu denklemde şimdilik olumlu bir rol oynayamayacağına göre, Berlin’den, Paris’ten, varsa eğer Brüksel’den gelecek destek ve teşviklere göre hareket ediyor olmalı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti. Öyle mi?

AKP’nin Türkiye’yi dağıtması için en etkili destek, ABD’den çok AB’nin sahibi Almanya’dan geldi. Hem de “sosyal demokrat hükümetler” sayesinde. İslamcılarla Türkçülerin el ele operasyonuna, Berlin sosyal demokrat SPD başkanlığında ve Yeşiller Partisi ortaklığında bir hükümetle eşlik etti. Gelenek olmalı: 12 Eylül 1980’deki darbenin de ana destekçisi Helmut Schmidt’in SPD hükümetiydi. Berlin, Ankara’daki her türlü gericiliğin arkasında durdu. Eski (1999-2005) Başbakan Gerhard Schröder, dillere destan Erdoğan hayranlığından hâlâ geri adım atmış değil.

Türkiye ekonomisinin dış dünyadaki en büyük “partneri”nin kim olduğu sorusuna bağlarsak ve ABD’nin on yıllardır Türkiye’nin reel ekonomisi üzerinde, dolara rağmen, Almanya’nın çok ama çok gerisinde bir ağırlığa sahip olduğunu unutmazsak, Washington’u Berlin-Paris hattının destekçisi saymak yanlış değildir. Türkiye’nin en büyük dış ticaret partneri ve Türkiye’deki dış yatırımlar içindeki en büyük payın sahibi Almanya’dır. Türkiye’nin reel ekonomisinde, Almanya’ya rağmen hiçbir adım atamazsınız. O zaman bu ülkenin ve izlediği Türkiye politikalarının, dünya hegemonu ABD’nin ilerisinde olduğunu söyleyebiliriz.

Eğer böyleyse, ABD’nin ihtiyaç duyduğu bir Türkiye ile Almanya Avrupası’nın ihtiyaç duyduğu bir Türkiye’nin her zaman örtüşmemesi doğaldır. Ekonomisi Almanya damgalı Türkiye, Berlin’in Ortadoğu ve Kuzey Afrika politikalarında özel bir yere sahip. Bu yer ile Washington’ın arayışları uyuşmayabilir.

Washington, Berlin ve Paris, hatta Londra, şu sıralarda birbirlerinin ayaklarına basmakla meşgul. Bu arada, AB’de açık bir Alman karşıtlığı yayılıyor. Bütün bunların Ankara’nın hesaplarını kesmemesi düşünülemez. Burada büyük dengesizlikler ortaya çıkacaktır. Ancak...
Ancak bunlar sadece farklılıklar ve sayısı çok. Ortada önemli bir ortak payda var: Tüm emperyalist başkentler, bu Türkiye’nin küçültülmesi ve bir “Sırbistan makullüğü” ile devam etmesi için aralarında görüş birliği sağlamış gibidir. Bu konuda sadece Barzanistan çekimindeki Kürt ayrılıkçılığından güç almıyorlar. Onun pek bir önemi yok. Ondan çok daha önemli olan, Türkçülük silahıdır.

Antiemperyalistliği Türkçülükle karıştıranlar, Türkiye’nin ve Türk halkının en büyük düşmanıdır. Emperyalizmin oyunlarına Türkçülüğü kızıştırarak, ondan güç alarak karşı çıkacağını sananlar, ya gözü kararmış faşistler ya da onların sırtından solculuk yapılabileceğini sanan cahillerdir. Kürtçülük, Türkçülüğün sıradan bir türevidir.

Türkiye’den Sırbistan çıkarmak için asıl silah Türkçülük’tür. Masadaki asıl proje, Türkiye’nin bir Sırbistan tuzağına çekilmesidir ve burada emperyalizmin elindeki en etkili silah, Türkçü politikalardır. Göreceğiz.