Plebisit?

Kimse kendisini aldatmasın: Kürt emekçileri yerlere yatırmış, ama kendi yüzünün görülmesinden pek korkan bir özel harekâtçı, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu ilan etmiştir. Hem de dünya kamuoyu nezdinde…

O sahne beyinlere kaydedilmiştir bir kez ve bir daha da silinmesi mümkün değildir.

Böyle dinci ve Türkçü katillerin veya katil adaylarının egemen olduğu bir rejime eğer bizzat Türk halkı başkaldırmazsa, bu Kürt  düşmanı ve insanlıktan çıkmış Türkçüler derhal yargılanmazsa, çöken cumhuriyeti artık hiçbir güç ayakta tutamaz. Özellikle MHP’li ve resmi azgınıyla, sosyal demokrat utangacıyla ve maoculuktan dönmeleriyle, tüm Türkçüler, bu cumhuriyetin ipini dincilerle el ele çekmiş oldular. Unutsunlar bu devleti ve böyle faşist bir zihniyetin elindeki Türkiye’den kaç devlet çıkacağının hesabını şimdiden yapsınlar. Çok uzak değil çünkü en az iki parça olacağı günler. Parça sayısı daha da artabilir.

Dincilik ve Türkçülük el ele bu ülkeyi sıfırlamıştır.

Türkiye, ABD Başkanı Obama’nın veya Alman Başbakanı Merkel ya da Dışişleri Bakanı Steinmeier’in “barışa davet“ çağrılarıyla zaten bitmişti, şimdi son anlarını 8 Mayıs 1945 günü bile cinayetlerine devam eden Hitlerci fanatiklerle akraba bazı Türkçü katillerin örgütlü eylemleri üzerinden yaşıyor. Anlaşılan son spazmlarını geçiriyor. Bitti.

Bir Türk için bu sahnelere tahammül edebilmek, Türklüğünden vazgeçmek anlamına gelmelidir. Türk halkı bu katil sürüsüne dünyayı dar etmezse, bırakın ülkeyi, bu coğrafyanın dikiş tutması mümkün değildir.

Ama orada değiliz. Halk, şu anda ne yazık ki orada değil.

Bir başka yerdeyiz.

Mesela asıl konumuzla ilgili bir yerdeyiz: Böyle bir coğrafyada, böyle bir aşağılanmaya uğrayan her halk gibi Kürt halkı da başkaldırmaya ve ayrılmaya mecbur bırakılmıştır. Bu faşist Türklere direnmek her Kürt gencinin, annesinin veya babasının Türk olmasından bağımsız olarak, “farzdır.” Ama aynı şey aydınlanmacı, eşitlikçi Türk halkı için de geçerlidir. Türk ilericiliği insan kılığındaki bu işkence aletlerini affedemez.

Her neyse, Türkiye’de nihai ve yüksek yoğunluklu içsavaşın hangi tarihte başladığını tam bir kesinlikle  bulmak isteyenler çıkarsa ileride, şimdiden verelim: Dünya ajanslarına da düşen bu görüntülerin yaşandığı tarih, Yüksekova 5 Ağustos 2015, Türkiye’de yüksek yoğunluklu nihai içsavaş tetiğinin çekildiği andır.

Bundan böyle bu topraklarda hiçbir yara dikiş tutmaz. Türkiye, artık Yugoslavya’dır ve yaratıcısı da dinci/Türkçü kadrolardır.

O halde?

O halde, önümüzdeki günlerde veya aylarda Türkiye’de Kürt halkı için bir plebisit, yani ayrılma için sandık başına gidip görüş beyan etme anı bir tesadüf olmayacaktır. Kürt illerinin tam tersi koşullara sahip Katalonya bölgesinde İspanya’dan ayrılma oylaması, elbette gayriresmi olarak, eylül ayında yapılıyor. Türkiye’de de gündeme geleceği kesindir. Tutamazlar çünkü. Son derece genç bir nüfusa sahip Kürt halkını bu aşağılık oyun karşısında kimse tutamaz. Başta “radikal demokratlar” olmak üzere kimse kendisini aldatmasın. Barış süreci falan yok. Hiç de olmadı zaten.

Ama doğrusu Kürtlerin bu Türklerle yaşamayı istememeleri kadar olağan bir ruh hali de yok.

Avrupa medyasının içinden bakan bir gazetecinin uyarısıdır: Dünya kamuoyunda bu görüntülerden sonra Türklerden yana tek bir etkili isim bulamazsınız. Bu görüntülerin sahibini yargılamayan Türkler, o adamı onaylayan Türklerdir. Hepimiz damgalanmış durumdayız.

Türkiye artık Yugoslavya’dır.

Onu çok aratacak kadar kanlı bir Yugoslavya olması için milliyetçilerin ve dincilerin elbirliğiyle çalıştığına tanık oluyoruz. Başardılar.

Türkiye’nin sınırları artık geçersizdir. Bu devlet dünya kamuoyu nezdinde bitmiştir. Bir “failed state” içinde yaşıyoruz.

Fakat bu bitişin başka bitişlere benzemediğini göreceğiz. Sadece hareketsiz Türk halkı değil, “demokratların” kucağındaki “radikaller” de görecek. Ama her şey için çok geç olduğunu da anlayacaklar.

Özet mi? Şöyle: Eylül ayında Katalonya’da İspanya’dan ayrılmayı tescile yönelik gayriresmi halkoylaması için tüm koşullar bu Türkiye’de de hazırdır. Liberal çimento üzerinden Türkçülerinin ve dincilerinin işbirliğiyle korkunç bir karanlık zamana itilen Türkiye, bir halkoylamasına gebedir. Kürt halkına bu ayrılık işinin sorulması gerekir. Bu Türk faşistlerini derdest edip etkisizleştirmek isteyen sosyalistler de böyle bir plebisite karşı çıkamaz. Onu bir uzlaşma için hareket noktası kabul edebilir. Ama bizim için esas muhatap, elbette Kürt sosyalistleridir. Onları, asli kurucu unsur olacakları bir yeni cumhuriyette Türklerle ortak yaşamaya ikna edebiliriz.

Karanlık yayılıyor: Bu kaçınılmaz faciadan, yaralı bereli de olsak, ancak sosyalizmle çıkabileceğimizi ve yeni, ama mutlaka sol bir cumhuriyet kurabileceğimizi, başka hiçbir şansımızın olmadığını anlatmaya devam edeceğiz.

Sosyalist iktidarın alternatifi kan denizidir.

Ya sosyalizm ya barbarlık yani.