Patriot mesajı: Çıkış yok!

Önce Berlin sonra da Washington, patriot füzelerinin veya “savunma bataryalarının” Türkiye’den çekileceğini açıkladı. Bir kere, bu sıra, önce Almanya sonra ABD yani, Türkiye gerçekleri ve onun dış bağlantı denklemleriyle birebir uyumludur. Sonra bir de şu var: Bu adamların bu oyuna daha fazla ortak olmak istememelerini sırf Erdoğan rahatsızlığı ile değil, bölgedeki kaotik sürecin yönetiminde karşılaşılan güçlükler ve yeni planlar eşliğinde düşünmek daha doğrudur.

Her neyse...

Malum, burada hep Türkiye’nin dünya sistemine bağlılığının özellikle 1970’lerin başından beri ABD tarafından Almanya’nın uhdesine bırakıldığını söylüyoruz. Böylece bizden önce yapılmış saptamalara hak vermiş oluyoruz. Fakat bu, elbette büyük patron ABD’nin tasfiyesi ve emperyalist sistemde bir altüst oluş anlamına gelmiyor: Bazı dengelerin belki değişmekte, ama nihai söz hakkının hâlâ Washington’da olduğu anlamına geliyor. Yine de “kâhya” Almanya fazlasıyla semirmiş, güçlenmiştir ve her dediğini yaptıramasa bile onun rızası hilafına bir takım işlerin yapılamayacağını da sistem kabul etmiş durumdadır. 2015’in ilk iki çeyreğinin istatistikleri karşılaştırıldığında, bu yıl da dünya ihracat rekoru kıracağı sanılan bir sanayi ülkesinden, Avrupa’yı bile sanayisizleştirebilmiş bir sanayi devinden söz ediyoruz. Böyle bir ekonomik dev nasıl siyasi cüce kalabilir?

Patriotların çekilmesiyle ilgili olarak, ilk mesaj herhalde şudur: Ankara’daki İslamcı iktidar Suriye’de yenilmiştir ve işi her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Emperyalizmin bazı senaryolarını çekmeceye kaldırması, bundan böyle yeni oyuncular ve repliklere şans vereceğini ihsas etmesi, bu arada Suriye’deki yenilgiyi de kabullenmesi, Ankara’nın hemen anlayabileceği ve anlamlandırabileceği  şeyler değil. Türk İslamcılar bir şaşkınlık sürecine girdi. Haklılar. Bu gerginlik bir yerden kırıldı mı tamamen dağılacaklarını biliyorlar. Sistem tamamen çökecek. Korkuları bundan. Onun için gerekirse kaos ekmeye de kararlılar. Kendisini solcu sananlar hiç inanmasa ve sermayeyle el ele hep bazı liberal operasyonlarda rol talep etseler de, bu süreç Türkiye’yi her türlü sol sürprize açık hale getiriyor.

Pazar günü Alman Savunma Bakanı Ursula vor der Leyen’in, kurmayları üzerinden basına sızdırdığı ilk demeçlerde “Türkiye’ye Suriye ordusundan herhangi bir füze saldırısının gelecek gibi görünmediği, böyle bir tehdit olasılığının düştüğü” açıkça ifade edildi. Asıl tehdidin IŞİD teröründen kaynaklandığı hatırlatıldı. Almanya’nın ise Erbil başta olmak üzere bölgedeki angajmanlarının sürdüğü bilhassa vurgulandı. Alman hükümetinin sosyal demokrat ortağı SPD adına açıklama yapan partinin savunma politikaları uzmanlarından Rainer Arnold, daha da açık sözlüydü: Türkiye’nin PKK’ye karşı harekatını eleştiren ve Ankara hükümetinin IŞİD’e karşı NATO stratejisine kendisini pek de bağlı hissetmediğini söyleyen SPD’li sözcü, bu yorumuyla Erdoğan hesaplarının üzerini çizdiğini ilan etmiş oldu.

İslamofaşist iktidarın durumu çok zor.

Peki, ama patriot bataryalarının çekilmesi sadece birkaç gerekçeyle açıklanabilir mi?

Sözcüğün çeşitli anlamları arasında tercih yaparsak, mümkündür; açıklanabilir. Ama sadece kamuoyuna açıklanabilir. Yoksa, birkaç nedenle olan bitenin sırrına falan eremeyiz. Ortada sır da yok. Mesele şu: Berlin, Türkiye coğrafyasındaki çöken devletin (“failed state”) Türk ve Kürt mirasçıları arasında bir tercih yapmamaya çalışıyor. Daha doğrusu, öyle bir izlenim bırakmamakta kararlı. Galiba “ayrılma” sorununun Çeklerle Slovaklar arasındaki gibi çözülmesi için bir denge arayışını sürdürüyor. Olmayacak duaya amin demekte ısrarlı yani. Fakat başka bir mesele daha var.

Sonuçta Berlin, egemen Türk ve Kürt  siyasetleri ile kendisi arasında kapanamayacak kadar büyük bir mesafe ortaya çıksın istemiyor. Ayrıca, farklılaşmalara rağmen, Washington ile Berlin arasında da bir kopuşa karşı. ABD’nin ucuz bir vasalı olduğu yolundaki işaretler (Başbakan Merkel’in ve tüm Berlin siyasetinin, hatta taşra yönetimlerinin bile cep telefonlarına kadar Washington’ın yakın takibinde olduğunun resmen dünya kamuoyuna ilan edilmesi, Alman siyasetinin fazla rahatsızlık göstermeden bunu sineye çekmesi), sahnede basit bir efendi-uşak ilişkisi bulunduğunun kanıtı değildir. Karmaşık bir vasal ilişkisi diyebiliriz. Burada, Türkiye açısından “kâhya”nın rolü daha bir ağırlık kazanmıştır.

Demek Berlin, Çekoslovak dengesini, yeni koşullarda kendisiyle Washington arasında da kurmayı düşünüyor: Yollar kısmen ve sadece görünürde ayrılmış, ama bağlar bir cepheleşme üretecek kadar koparılmamıştır. Dünya sistemi böyle maceralara tahammül gösteremeyecek kadar kırılganlaştı çünkü son krizle. Eski vasallık, yani Soğuk Savaş yıllarındaki “Big Boss”la bağımlılık ilişkisi, bir kırılmaya yol açmadan ve ABD’nin de burnu açıkça sürtülmeden yavaş yavaş kaldırılabilir. Amerikan politikalarının Almanya’nın tercih ve hassasiyetlerini göz önünde tutmak zorunda olduğunu gösteren sinyaller çok. 

“Patriot operasyonu”, başlangıcından finaline, Ortadoğu’nun artık sadece Amerikan çıkarlarına ve o doğrultuda bir politikanın uhdesine bırakılamayacak kadar önemli ve kaotik olduğunun ilanı diye de yorumlanabilir.

Ama en önemlisi herhalde şudur: Berlin de Washinton da, Türkiye’nin bir parçalanma sürecine girmeksizin alev alev yanan ve sınırların belirsizleşip devletlerin patır patır döküldüğü bir bölgede bütün bu badireleri yarasız beresiz atlatmasını mümkün görmüyor. “Derin Berlin” ve “Derin Washington”dan söz ediyoruz. Yani emperyal çıkarların doğrultusu ve bunların yarattığı bölgesel maddi yerleşiklikten söz ediyoruz. “İstikrarsız bir yerleşiklik” de diyebiliriz.

Her şey o kadar hızlı değişiyor ki, burada kalıcı denge arayanlar en büyük hatayı işliyorlar.

Patriotların çekilmesi, hem emperyalist sistemin tüm gelişmelere egemen olamadığına hem de özellikle Ankara’nın çöken bir devletin başkenti olarak sapır sapır döküldüğüne yeni bir işarettir. Solculuk taslayan “gerçekçilerimiz”, hep solu ve sosyalizmi tasfiye ederek sol politika yapılabileceğine gönülden inandıkları için, bütün bu gelişmelerden sosyalist bir hükümet olasılığı dışında her şeyin çıkabileceğini düşünüyorlar. O nedenle her biri bir yana yamanmayı siyaset sanabiliyor. Patriot komedisini de “demokrasinin gücü” filan diye yorumlayanlara hiç şaşırmayalım.

Bizim çocuklar ise otların büyürken çıkardığı sesi duyuyor. Devrimcilik biraz da böyle bir şey.