Orantısız şiddetten kaçılmaz

Her gün yeni bir skandal boşuna yineleyip durmuyoruz: Bizdeki her rezaletin Batı’da bir karşılığı var. Örneğin Almanya’da bankacı karısının büyük yolsuzluklara, kara para aklama işlerine falan karıştığını bağırmasına rağmen, “eşine şiddet uyguladığı” gerekçesiyle 7 yıl psikiyatri kliniğine hapsedilen Gustl Mollath gibi... Sol sahip çıkınca Mollath’ın yaşadığı hukuk felaketi kamuoyuna mal oldu ve davası yeniden görülmeye başlandı. Bu arada apar topar salıverildi. Tabii adamın ömründen yıllar alınmış ve uzun süre saf dışı bırakılmış oldu. Herhalde atı alan Üsküdar’ı geçmiştir. Dedik ya, bizden nitel bir farkı yok.

Polis de öyle. Sadece bizde değil en zengin ülkelerde bile, güvenlik birimlerinin yasalara uygun davranması isteniyor. Çünkü öyle davranmıyorlar. Peki, ama, normal koşullarda ve normal zamanlarda hazırlanmış yasaların, anormal zamanlar ve koşullarda hareketlenen kitle hareketleri karşısında normal uygulanması nasıl mümkün olabilir?

Bunu pek soran yok.

Normal koşullarda televizyon karşısında ömür tüketen milyonların, bıçak kemiğe dayanınca, sokaklara dökülmesi gibi bir anormallikte, kim normal davranıyor ki “rejim bekçileri” normal davransın? Olmayacak duaya amin yani...

Herhalde yanlış anlaşılmamıştır: Kapitalist devletin kolluk güçlerine ve uygulamadaki barbarlıklarına bir meşruiyet bahşetmeye çalışmıyoruz. Sadece, orta yerde bir olanaksızlığın yattığına dikkat çekiyoruz: Kriz zamanlarında güvenlik birimleri, krizin olmadığı ve adeta steril koşullarda hazırlanmış yasal çerçeveye uymuyorlar.

Haziran Direnişi’nde milyonlar neden sokağa çıktı? Koşullar normal olduğu için mi? Peki, şimdi bu olağanüstü koşullarda sokağa dökülmüş insanlar, şiddetini açıkça hissettikleri polisten yasalara uygun davranmasını isteyince bir şeyi yanlış yapmış olmuyor mu?

Olmuyor tabii. Bu talep, Türkiye’de veya Almanya’da ya da İngiltere’de, rejim polisinin “demokratizm standartını” açığa çıkarıyor. O nedenle, öldürülen kardeşlerimizin yakınları ve başta gözleri olmak üzere polisin acımasız saldırıları nedeniyle çeşitli organlarını kaybedip sakat kalan gösterici kardeşlerimiz şikayet ederken, bir maskenin düşmesini hızlandırıyorlar: Kapitalist toplumun bekçileri, adil ve yasalara sadık kalamazlar.

“Eşyanın tabiatı” denilen bu acımasızlığı ve halkların temel haklarına ancak mevcut toplumsal sistem aşılırsa kavuşabileceğini, olmayacak duaya amin diyerek de anlatabiliriz. Burada saklı tuzağı aşabilirsek tabii: Kendi anlattığımız olanaksızlığa kanmazsak. Örneğin, polisin göstericiler karşısında yasalara uygun ve halktan yana davranması gibi, hiç olmayacak bir şeyi ısrarla talep ederek bunun bu toplumda mümkün olabileceğine kendimizi inandırmayarak...

Sermaye sınıfı iktidardaysa, bu polisten kaçamazsınız. Bu hukuk cinayetlerinden kaçamazsınız. Hiçbir yerde kaçamazsınız. “Batı demokrasisi” de aynıdır: AB’nin merkezinde bugüne kadar fiske yememiş Gladio var, “döner cinayetleri” var, NSA’nın muz cumhuriyeti bir Almanya var, girişte de dedik, Gustl Mollath’ın bizdeki Balyoz ve Ergenekon’ları hiç aratmayacak öyküsü var...

Kriz bizde daha derin, hukuksuzluklar ve şiddet o nedenle çok daha acımasız, ama işin aslı metropollerde... Fark, nicel...