Kara Afrika ve AB demokrasisi

Osman Çutsay'ın “Kara Afrika ve AB demokrasisi” başlıklı yazısı 17 Ocak 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Eski dünyanın, 1989 öncesinin yani, pek yakınlık duymadığımız kategorileriyle de söyleyebiliriz: “Üçüncü Dünya”yı resmen ateşe sardılar. Eski literatüre “İkinci Dünya” diye giren reel sosyalizmi tasfiye ettikten sonra, demokrasinin gerçek anlamını hepimize öğrettiler: Kan ve gözyaşı. Ortadan kaldırılan bağımsız devletler, etnik, dinsel ve kültürel farklılıklar üzerinde yaratılan yeni uşak devletler... Parçacıklar siyasetinin alevleri “Birinci Dünya” dediğimiz emperyalist-kapitalist metropollere sıçramadıkça, bu oyun sürer.

Sürer, çünkü “merkez” dediğimiz zenginlerdeki barış hareketi etkisiz. Metropoller, savaşın doğrudan etkilerine kapalı.
Aslında dinin ne kadar etkili olduğunu her gün yeniden yaşıyoruz: Ahir zamanın bu pek seküler dini (“demokrasi”), geniş halk yığınları üzerindeki mistik-uyuşturucu etkisiyle hepimizi şaşırtıyor. İşler de derinden derine sarpa sarıyor.

Afrika’nın, merkeze uzak bölgelerinde bile açık askeri müdahalelere gerekçe olarak “demokrasinin tehdit altında olması” masaya sürülüyor. Kimsenin buna itiraz edemediğini görüyoruz. Bu da normal. Yugoslavya ve sonrasında kim itiraz edebildi ki, şimdi birilerinin sesi çıksın.
Belki de 50 yıl savaşlarından geçiyoruz. Çıplak bir barbarlığa, herkesin herkesin kurdu olduğu bir katliam rejimine açılacak zamanlardan geçiyoruz. Çevrede kan gövdeyi götürürken, egemenler, demokrasi dedikleri bu dinlerin en irrasyoneli ve en mistiğiyle istedikleri sonucu alıyor. O yüzden, Mali’deki askeri harekat kimsede şaşkınlık yaratmadı.

Fransa birliklerini indirdikten sonra destek açıklaması yapan Alman Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle’ye göre, Mali’deki İslamcı güçler, artık her kimseler, AB sınırlarına yakın ve antidemokratik bir tehdit oluşturuyorlardı, dolayısıyla bunlara askeri müdahale haklı bir şeydi. Hazretin temel derdi, Batı karşıtı güçlerin AB sınırlarından, Sahra’da bile olsalar uzak tutulması. Anladık.

Kara Afrika’nın ortasında Avrupa demokrasisi savunuluyor demek ki. 19 Aralık’ta paldır küldür ölen ve hemen de unutulan eski sosyal demokrat Savunma Bakanı Peter Struck, “Almanya’nın güvenliğinin Hindikuş dağlarında savunulduğunu” belirterek tarihe geçmeyi başarmıştı. Toprağı bol olsun, pek açık sözlüydü. Şimdi de Kara Afrika’da Paris ve Berlin demokrasileri, daha doğrusu bunların “güvenliği” savunuluyor.
Elbette ortalama akıl, Paris ve Berlin’in Kara Afrika’ya askeri müdahale gerekçelerini ciddiye alamaz. Ama, görünen o ki, insanlık, geniş kitleler, bu bahaneleri kabulleniyor. Metropoller, giderek yayılan yoksulluğa ve finans krizinin reel ekonomiye sıçramasıyla oluşan tuzaklara rağmen, halklarını şimdilik çevredeki felakete seyirci konumunda tutabiliyor. İyi.

İyi de, biz Almanya’nın Fransa’yı bu kanlı Mali oyununda politik, lojistik, tıbbi ve insani açıdan -gönülsüz de olsa- destekleyeceğini belirten Dışişleri Bakanı Westerwelle’nin, aslında başka dengeleri gözettiğini görmeyecek miyiz?

AB’nin hegemonu Almanya, Fransa ve İngiltere’yi askeri alanda göğüsleyemiyor yanlarında olmak zorunda. Demek, birbirlerinin ayaklarına basıyorlar. Demek, merkez, çevredeki yangından tümüyle yalıtılmış değil. Bir endişe var.