İnsansız anı, krizsiz kapitalizm var mıdır?

Fena korkuyorlar. Dünyanın, hadi bizim buralarda kalalım, Avrupa’nın en zenginleri de endişeli bir bekleyiş içine girdi. 

Neden mi?

Emperyalist sistem bir illüzyona kapılmıştı 1989 sonrasında. Tam 10 yıl önce şu günlerde patlak veren “Lehman Brothers” krizine kadar sürdü bu illüzyon: Küreselleşmenin merkezdeki tuzu kurulara teğet bile geçmeyeceğini, hatta o krizler sayesinde metropollerin daha da bir zenginleşeceğini düşünüyorlardı. 

Gerçekten de 1989 sonrasında görece azgelişmişlerdeki, asıl önemlisi, sosyalist dünyadaki  altüst oluşlar metropolleri olumsuz etkilemedi. Tersine, daha da kârlı çıkmalarına yol açtı. Yani Avrupa’nın kaymak tabakası kendince haklıydı. Rosa Luxemburg’un sermaye birikimi çalışmalarına bağlanan tezler doğrulanıyordu sanki. Merkezde biriken sermaye, feodalizmden koparılan yeni pazarlara girdikçe, çöküşten uzaklaşabiliyordu. Geçen yüzyılın başında, sermaye birikiminin bu sınırlara ulaşması ve devrimin güncelliği tartışılıyordu. 

Luxembug’un, sermayenin  kapitalizm dışı piyasalara girmesinin krizi ve çöküşü önleyebileceği yolundaki çalışmaları, reel sosyalizmin yıkılıp o coğrafyaların kapitalizme dahil edilmesiyle tuhaf bir biçimde doğrulanmış oldu gerçekten de. Sermayenin yeni pazarlar açıldıkça çöküşten ve devrimden uzak duracağı mülahazaları, metropol refahını açıklayabilir. 

Fazla ayrıntıya girmeden, genel geçer bir doğrulama yapalım: Reel sosyalizm yıkılınca, bütün bir sosyalist dünya, sermaye birikimi için, daha doğrusu emperyalist merkezler ve kapitalizmler için yeni kapitalistleştirilen pazarlara dönüşmüştü. Sermaye inanılmaz bir serpilme yaşadı. Aşil topuğu da bu yıllardaki Fukuyama tezinde gizlidir. Demokrasi ile tarihin sonuna gelmiştik bu sahte peygambere göre, malum. İşte bu şişkinlikten sermaye saflarında temelsiz bir özgüven doğdu. Özellikle metropollerde. Kapitalizm yıkılmayacak, sermaye, dolayısıyla demokrasi sınırsız ve krizsiz büyümesini sürdürecekti. Ciddi ciddi buna inandılar. Neoliberal delilik gemi azıya aldı. 

Ama bu kriz izolasyonu (“kriz çıksa da metropollere dokunmaz”) 2008’den sonra yavaş yavaş kapanmaya başladı. Hatta bu kez korkunç bir kriz olasılığı halinde yeniden sistem tablosuna oturdu. Bağımlı, yoksul ülkelerdeki krizlerin, zengin metropollerde de korkunç, benzersiz bir krize neden olabileceği düşünülüyor artık. 

Bunu, iki meseleye bir göz atınca bile çıkarabiliriz. 

Bir: Federal Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer, geçtiğimiz günlerde “Tüm sorunların anası göç” sözünü yumurtlayıverdi. Bu, “kalbimizden vurulabiliriz” demekle eşdeğer bir itiraftır. Metropollerin kriz izolasyonu , bir vehim olarak da tarihe karışmıştır. İsveç’te dün yapılan seçimlerde faşizmle akraba bir sağ partinin tüm yerleşik sistemi altüst etmesi de bir diğer örnek: Merkezdeki zengin mutfağı krizin daha bu aşamasında bile vurulabilir uzaklıkta. Küreselleşme bunu başardı. Anladılar. 

İki: Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) başekonomistlerinden William White, ki 10 yıl önce büyük finans krizi öngörüsünde bulunmuş ve haklı çıkmıştı, şimdi Lehman Brothers krizinden çok daha büyüğünün gündemde olduğunu ilan etti. Ortada Avrupa Merkez Bankası’nı ve onunla bağlantılı en zenginleri vurabilecek 1 trilyon avroya yakın bir “çürük krediler” balonu var. Dikkat: İflasın kaçınılmazlığını, doludizgin benzersiz bir mali krize gidildiğini ileri sürenler, sosyalistler falan değil. Kapitalizme iman etmiş uzmanlar. Ünlü uzmanlar. Her gün yeni bir “felaket kapıda” kitabı çıkıyor, sermaye medyası bunlarla dolup taşıyor. Sosyalizmden geriye kalan dünyada endişe kol geziyor. 

Zenginlerin “Bize dokunmaz, kriz marabaları vurur” illüzyonu, yerini korkuya bırakıyor. 

Sadece Türkiye’nin ödeme güçlüğüne girmesi bile, ki kaçınılmaz olduğu genel kabul görmüş durumda, Avrupa’yı uçurumun kenarına getirecek. Biliyorlar.

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye ile arayı bulma, Erdoğan rejiminin suyuna gitme  çabaları, Federal Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın apar topar  Ankara’ya gelmesi ve ilişkileri düzeltmeye çalıştığını ilan etmesi, İslamcı AKP Genel Başkanı Erdoğan ile sosyal demokrat Alman Devlet Başkanı Frank-Walter Steinmeier’in Berlin’de kısa bir süre sonra baş başa görüşme planları... 

Hep bu korkunun yaygınlığına ve derinliğine bir işaret.

“İnsansız anı yoktur” diyordu Edip Cansever ve soruyordu: “Var mıdır?”

Biz “Krizsiz kapitalizm yoktur” diyoruz ve “Var mıdır?” diye sormuyoruz. 

Çünkü “başka bir âlem” istiyoruz.