Ilımlı mesajların hedefi

AB ve ABD bir emrivaki karşısında: Batı destekli benzersiz hukuk skandallarından sonra, insanların yıllarca çürümeye terk edildikleri zindanlardan apar topar çıkarılmaları, emperyal başkentleri “tevil” aramaya itti. Olan bitene bir zırva gözüyle baktıkları için olabilir. Biz, Batı’daki egemen suskunluğa bakarak, “Tamam, artık ortada ciddiye alınabilecek bir devlet mekanizması ve halk malzemesi falan kalmamış dinci bir mafya devletine dönüştürdük
Türkiye’yi” diye düşündüklerini ileri sürebiliriz. Kısa bir süre öncesine kadar Erdoğan gericiliğinin hık deyicisi olan Almanya Avrupası, bu tiyatronun çökmek üzere olduğundan emindir.

Ancak kuşku var: Bu çıkanlar neden şimdi çıkıyor ve içlerinden bazıları “başka bir iktidar” hırsı taşıyor olabilir mi? Haziran endişesi, diyelim...

Gerçi zindanların daha kapısında “Valla kimseye kırgın değilim, kimseye küsmedim, hiç nefretim de yok” türünden mesajlarla, AKP’siz veya Erdoğan’sız bir İkinci Cumhuriyet için “takım kurmaya çalışan dış odaklara” seslenildiği anlaşılıyor. Ama hepsi öyle değil. “Cumhuriyeti yeniden kuracağız” diyenler de var ve onlar sola yönelen bir Haziran Türkiyesi’ni ciddiye alan kavgacılar.

Bu sürecin nereye açılabileceğiyle ilgili belirsizlik ortada. Emperyal başkentleri, hem bu belirsizlik, hem de henüz Batı kamuoyu pek farkında olmasa da,

Haziran İsyanı’nın bitmemişliği, bir ihtimal olarak, rahatsız ediyor. Öyle ya, 8-10 milyon insan sokağa çıkmıştı Büyük Haziran’da... Biz Ukrayna’daki darbenin 20-30 bin kişilik kalabalıklarla bağlandığına daha yeni tanık olduk. Darbeciler “devrim kutlaması” için bile “Meydan”a zar zor 100 bin kişi falan toplayabilmişler. Servetleri on milyarlarla ifade edilen oligarkların adam başına 2-3 bin dolar ödemesi, üzerinde düşünülmeye bile değmez bir “yük”.

İsteyen, 100 bin ile 2 bin doları çarpsın ve ortalama gelirin 150 avro olduğu bir ülkedeki oligarkların milyarlarca dolarlık servetleriyle karşılaştırsın. Bindirilmiş kıtaların maliyetini bulur. Devede kulak bile değil.

Oradaki kaygılar başka. Ama bizdeki “Bitmemiş Haziran”ın, bir tedirginlik kaynağı olduğu görülüyor.

Gerçi “Hırsızların dövüşmesi iyidir, dövüşürlerken çaldıkları etrafa saçılır” bilgeliği bir kez daha doğru çıktı, tamam da, bu hırsızlar ve katiller neden şimdi birbirlerine girdiler? Haziran İsyanı’nın üzerinden 6 ay geçmeden Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal başta olmak üzere seçilmiş birilerini “barış mesajlarıyla birlikte” dışarıya salıverdiler. Halkın ve aydınların gazını almak zorunda kaldı Ankara’nın hırsız ve dinci tüccarları. Yönetemiyorlar.

Avrupa bunu nasıl okuyacak?

Yalçın Küçük ve Merdan Yanardağ tümüyle, Doğu Perinçek ve çevresi kısmen, bu salıverilmelerin Haziran İsyanı’nın bir sonucu olduğunu söylüyor.

Geniş bir “hapisçi kesim” ise bunu galiba duymak bile istemiyor. Oysa zindan kapılarını açan büyük rüzgar, B. Sadık Albayrak’ın yeni kitabını anarak söylemiş olalım, bir “fırtına iklimi”nin ürünüdür. Zor soru, kovulan bu hırsız imam ve tüccarların yerine hangi “imamların” geleceğidir.

Aday sıkıntısı çekmeyeceği anlaşılan Berlin-Paris hattında bir şaşkınlık var. Ankara’da da kaybetmek istemiyorlar. Çünkü Rusya’ya oyun oynayamayacaklarını öğrendiler. İran dersini de aldılar. Şu sıra küçük Suriye’den yedikleri ağır tokadın altından kalkmaya çalışıyorlar. Ya Türkiye’de neler olacak?

Muhalefetteki aydın ve sol birikimi kadar, yönetimdeki hain liberal-dinci-milliyetçi birikimi de şaşırtıcı Türkiye’nin Türk ve Kürt emekçilerden oluşan halkı, acaba yeni ve sol bir cumhuriyet kurar mı? Gerçi Almanya Avrupası, şimdilik böyle bir olasılığa şans tanımıyor ama soru, sorudur.

İsteseler de istemeseler de, sıra mevcut imamları satmaya ve yeni işbirlikçiler bulmaya geldi. O zaman “İtidal lütfen!” diye bağıran “eski hapisçiler”, mesajlarını AB’ye, daha doğrusu Almanya Avrupası’na iletmeye çalışıyorlar. Haziran ikliminde, yanlış türbeye bez bağlıyorlar.