Geldikleri gibi gitmeyecekler!

Osman Çutsay'ın “Geldikleri gibi gitmeyecekler!” başlıklı yazısı 28 Şubat 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Angela Merkel, Türkiye’ye geldi. Hiçbir şey olmadı. Onun gelişinden ve manasız görüşmelerinden daha önemlisi Patriot bataryalarının “teftişiydi” aslında. Başbakanından önce Alman Savunma Bakanı da ülkemizde kendi birliklerini ziyaret etti, malum.

İyi. Bunu bir not edelim.

Bir şeyler oluyor ve hayır demek zorunda kalıyoruz. Dinlerler mi, bilmiyoruz. “Fransalmanya” hattında kalarak ve iki örnek üzerinden gidelim.

Biri Fransa ve onun KP’si olsun. Malum, bir süre önce yapılan ve soylu Türkiye komünistlerinin mesafeli durduğu FKP Kongresi’nde, BDP en üst düzeyde temsil edilmiş, kendisini anlatmıştı. “Bir zamanlar kartaldı” denilebilecek bir parti bu. Ahı gitmiş vahı kalmış, AB emperyalizminden solculuk çıkaracağını sanan bir sürü Ufuk Uras’ın eline düşmüş bir köklü kavga örgütü. Yazık. Sınıf mücadelesini demode ilan edip etnik, dinsel ve cinsel mücadeleyi temel zemin haline getirdiğini görüyoruz. Sınıflar ve sınıf mücadelesi artık bu ve benzeri partiler için yok hükmündedir. Akıllarında olabilir, ama fikirlerinden kazındığı kesindir.

Bunu da not edelim.

Almanya’ya geçelim: Şu sıralarda, yaz aylarında “kurulacak” bir çirkin oluşum, Almanya denilen çölde, kimilerince vaha kabul edilen Sol Parti’nin gündeminde. Bu partide de, FKP’de olduğu gibi, kavgacıların hiç olmadığını iddia edemeyiz. Ama iplerin, hele hele Türkiye konusunda her türden Gorbaçov düşüklerinin elinde olduğu bir partiyle karşı karşıya olduğumuzu da görmezden gelemeyiz. Sosyalizm dersi vermeye kalkmasalar, Yeşiller ve SPD gibi, kimsenin söyleyecek sözü olmayacak, ama maşallah, akıllarından çoktan silinmiş bir sosyalizmi de kimseye bırakmıyorlar.

Yeni oyuncakları Türkiye.

Türkiye’nin başından itibaren bir anomali olduğunu bağırmak, bir tür Yugoslavya olarak tarihten çekilmesini veya yeni tarihe yerleşmesini propaganda etmek amacıyla, bu parti içinde “Türkiye ve Kürdistan konulu” bir “Federal Çalışma Çevresi” kurulduğu ortaya çıktı. Resmi kuruluşu için 23 Haziran bekleniyormuş. Peki.

Adımızla sanımızla yazalım da, bizi ulusalcı yanılgıyla karıştırmasınlar: Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923’ten itibaren bir “Anomalie” olduğunu iddia etmenin, “zaten birkaç soykırım üzerinde yükseldiğini” ileri sürmenin, bu amaçla ve etnik bir haksızlıktan hareketle bu toprakların Sırbistan’ın kaderini yaşaması gerektiğini savunmanın, sosyalizmle falan hiçbir ilgisi yok.

Ya da var: Gorbaçov’un veya Ufuk Uras’ın sosyalizmle ne kadar ilgisi varsa, bunların da o kadar var.

Bunu da not edelim.

Hepsini toplayalım: Siyaset, tamam, böyle oluşumlara küsme sanatı değildir, ama böyle oluşumlarla arasına herkesin anlayacağı bir dille mesafe koymama sanatı da değildir. Bu Avrupalı “çözümcülerin” Türkiye’yi tarihsel ve coğrafi bir oluşum olarak çözme hırslarını, ulusalcılık türü hezeyanlarla karşılamak ise hiç mümkün değildir.

Aramızdaki farkı açıkça ortaya koyalım da, sonra gerekirse konuşuruz: Sosyalizm ve bütünsel bir sosyalist Türkiye projesi yoksa elinizde veya muhatabınızda, emperyalistlerin liberal veya milliyetçi tetikçisi olmaktan başka bir çıkışınız da yoktur.