Geçmişin 'yenilmesi'

Geçmiş, sürekli kanayan bir yara. Yıllardır çeşitli biçimlerde ve çeşitli çevrelerde söyleneni tekrar ederek meramımızı daha iyi anlatabiliriz: “Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkmasına gözyaşı dökmeyenin kalbi yoktur, ama Sovyetler’in yeniden kurulmasını isteyenin de aklı yoktur.” Putin ve çevresinin de böyle bir eğilimi olduğu biliniyor. Popülaritelerini de zaten bu yaklaşımlarına borçlular.

Doğrudur. Bazı eklemelerle tabii: Örneğin, reel sosyalizmin yıkılışı aklın ve akılcılığın tahribiydi bu anlamda büyük bir yenilgiydi ve AKP veya Mursi ya da IŞİD benzeri felaketlerin habercisiydi.

Biz bu ruh halini kendi tarihimize de bağlayabiliriz. Birinci Cumhuriyet denilen ve kendi sonunu neredeyse doğumundan itibaren adım adım bizzat kendisi hazırlayan bir tarihin ortadan kalkmasına üzülmeyenin kalbi yoktur, bunlar dinciler, milliyetçiler ve piyasacılardır, ama o yıkılan cumhuriyetin tekrar kurulmasını isteyenin de hem kalbi hem aklı kurumuştur. Bugün, böyle. Acımasız.

Peki.

1923 bizim için ileri bir adımdır ve elbette gericiliğin dümen suyundaki çoğunluğa karşı, yani sadece dincilere karşı değil, özellikle “Belge’li Birikim Gericiliği” denilen ve bu korkunç AKP Türkiyesi’ni kültür endüstrisi veya medya gücüyle mümkün kılan fikirsiz liberal güruha karşı böyle ileri bir tarihsel ilerlemeyi korumak doğrudur. Bu liberal intikam tugaylarının Türkiye’ye dinci bir iktidar hediye ettiği gerçeğini ve “başarısını” kabul edelim ileri zamanlarda bu konuya tekrar döneriz. Mesele o değil. Mesele şu: 21’inci yüzyılda, bir asır öncesine, 20’inci yüzyılın ilk çeyreğine dönülmesini düşünmek ve oradan çözüm (mesela “karma ekonomi”) falan çıkarmak için, insanın, olan veya olmayan aklını peynir ekmekle yemiş olması gerekir.

Neden?

Çünkü geçmişte bu topraklardaki ileri bir adımın ideolojik simgesi olan kemalizm bugün artık tarihsel bir tortu. Ortada dolaşan tavizsiz savunucularına bakıldığında, daha rahat ifade edilebilir: Bu kesim kendisini solun müttefiki görmeyi kabul etmedikçe, maalesef tam boy bir akılsızlığa karşılık gelmektedir. Böyle bir “izm” işte... Bu vurgu, solun kemalist güçlerin müttefiki olmasından çok ama çok farklı bir duruma işaret ediyor tabii. Kemalistler, bundan böyle ve ne kadar varsalar o kadar, kendilerini solun stepnesi olarak tarif edebilirlerse ancak tarihe kalacaklar, yoksa kendilerine AKP’nin reva gördüğü yerde bitecekler. O yerleri Ergenekon ve Balyoz davalarından beri iyi biliyoruz.

Neyse, artık çok başka bir yerdeyiz.

Çünkü aklın ve rasyonalitenin ayaklar altına alındığı, insanlığın aydınlanma ile gelen kazanımlarının yok sayıldığı, bunun da demokrasi kabul edildiği bir çağda yaşıyoruz. Böyle bir çağda, bugünkü düşmanlarımız geçmişteki düşmanlarımıza ağlayıp sızlasalar da (“Şerefsiz Osmanlı” hayalcileri), bugün çok daha güçlü bir durumdalar. Sadece emperyalist başkentlerden aldıkları destekten ve artık dünyada etkili bir reel sosyalist kamp olmamasından ötürü değil, ayrıca halk denilen hamurun da bu gericilikten fazlasıyla nasiplenmesinden ötürü. Halkın dincileştirilmesi, bizde bile, en azından yarı yarıya şimdilik başarılmış görünüyor.

Zaten her şey değişiyor: Avrupa’nın sahibi bir ülkenin kadın Savunma Bakanı, Barzani çiftliğine gidip yeni Kürt hanedanıyla boy boy resimler çektiriyor, bu arada silah ve uzman getiriyorsa, Kürt askerlerine Almanya’da resmen eğitim veriliyorsa, siz artık eski “kemalist Kürt düşmanlığınız” ile olsa olsa Türkiye’nin çok daha hızlı bir biçimde parçalanmasını sağlarsınız.

Zokayı yuttuğunuzu ilan etmiş olursunuz.

Yeni Kürt devletinin altyapı ve güvenlik gereksinimlerini kimlerin karşılayacağını günlerdir medyada fotoğraflarıyla görüyoruz.

Bu yoldan dönüş yok artık.

Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, Barzani hanedanıyla verdiği pozlar üzerinden gerici tarihimize yeniden dikkat çekmiş oldu. Kendisini solda sayan bazı dostlarımız ise hâlâ bir asır öncesinden siyaset ödünç alarak günümüzün kanlı sorunlarına çözümler üretebileceğini düşünüyor. Bunu ellerindeki benzin bidonlarını ateşe dökerek yapıyorlar üstelik.

O fotoğraflardan, o eğitimlerden geri dönüş yok artık.

Yeni duruma yeni sosyalist bir yanıt bulunması gerekiyor.

Sosyalist iktidar dışında bir çözüm olmadığı, sokaklarda ete kemiğe bürünecek bir programla anlatılabilir ancak.

Hep söylüyoruz: Çağdaş akılcılık, daha doğrusu sosyalist bakış, geçmişin yenilmesidir. Her anlamda bir “yenilme” ama bu. Geçmiş mağlup edilir, edilmelidir ve çiğnenip yutularak da hazmedilmesi gerekir. Ancak o zaman bugünümüzün kurtarılmasında ve gericiliğin ezilmesinde bir işe yarar.

Türkiye gençleri Gezi İsyanı’ndan beri bunun farkında.

Hatta şunu da ekleyebiliriz: Geçen yıl 1923’ün temel aydınlanmacı değerlerini korumak üzere sokağa çıkan milyonlar, Rusya ile Çin arasında varılan ve küresel çehreyi değiştirebilecek bir güç içeren enerji anlaşmasının, bildiğimiz jeopolitik haritayı altüst ettiği bir “dışsal” zaman yarattığını da biliyor.

Hadi “duyumsuyor” diyelim.

“Otların büyürken çıkardığı ses” de diyebilirdik.