‘Eşit ve bileşik
 gelişme yasası’

Hep söylüyoruz ve bu, on yıllardır böyle: Bayağılıkta, yolsuzlukta, rezalette, kapitalizmin merkeziyle kenar bölgeleri arasında artık önemli bir fark kalmadı. Yani zengin mutfağındaki kanlı şımarıklıkları, görece daha yoksul ülkelerdeki uşaklar hiç aratmıyor.

Bunu sadece kurumlar düzeyinde değil, tek tek insanlar, siyasette ve ekonomideki önemli aktörler özelinde bile saptamak mümkün. Demek ki, “Böyle bir şey Batı’da olsa...” diye başlayan cümlelerin çok uzun yıllardır bir geçerliliği yok sadece şu var: Böyle laflar eden biri, ya Batı’yı zerre kadar bilmemektedir ya da çok iyi bilmekte, ama belki tam da bu nedenle ona hayranlığını sürdürmektedir. Emperyalist demokrasinin bu kadar sevilmesine başka nasıl bir gerekçe bulabiliriz?
Bir şey kesin: Bizde ne rezillik dönüyorsa, bir benzeri, belki çok daha ağırı Batı demokrasisinin merkezinde, Avrupa’nın büyük başkentlerinde, siyaset sınıflarında, iş âleminde, üniversitelerinde, sporunda da dönüyor. Neonazi bir çetenin üzerine yıkılan 8 Türk’ün de can verdiği “NSU Davası” nasıl bir skandal? ABD’nin, başta Almanya olmak üzere, Avrupa’nın tüm girdisini çıktısını izlediğini ortaya çıkaran Edward Snowden ile NSA neyi imliyor? Ya Avrupa’nın bir numaralı futbol takımı Bayern Münih’in başındaki milyoner Uli Hoeness’in kaçırdığı vergiler ve yargı süreci? Sadece bunlar mı?

Almanya-Fransa hattı skandal yolsuzluklar konusunda üst üste ürün vermekte kararlı. Görüyoruz. Avrupa’nın hegemon ülkesi ve “demokrasi beşiği” Almanya, siyaset sınıfıyla sahnede. Malum: Berlin’de son yıllarda sahtekârlıkları ortaya çıkarıldığı için doktoraları ve “Dr.” unvanları iptal edilen çok önemli bakanları, şimdilerde Federal Meclis Başkanı Norbert Lammert izliyor. Lammert’in doktora tezi, Ruhr Üniversitesi’nde gözden geçiriliyor. Sahtekârlık yapıp yapmadığı araştırılacak. Sadece bu bile başlı başına bir skandal değil mi? Türkiye’deki bakanların falan başına geldiğinde “Böyle bir şey AB’de olsa, o anda hükümet istifa eder” diye atıp tutanlar, demokrasinin tam da böyle bir şey olduğunu, daha doğrusu demokrasiyi rahatça bu skandallar ve rezaletler üzerinden tanımlayabileceğimizi kabul etmeyenler değil midir? Semra Özal’a veya sonrakilere, şimdilerde başbakanın kızının danışmanlık parasına falan takanlar, bu işlerin neredeyse aynısının Batı demokrasisinde ve metropollerde döndüğünü bilmiyor mu? Fransa’nın önceki Devlet Başkanı Sarkozy’nin eski manken, skandal şarkıcı eşi, bir dönemin “First Lady”si Carla Bruni-Sarkozy’nin, vakfının internet sitesini kamu kaynaklarından karşıladığı ortaya çıkmadı mı? İtalya’da Berlusconi ve şürekası hâlâ sahnede değil mi?

Hık demiş birbirlerinin burunlarından düşmüşler. Burada sanki “eşit ve bileşik gelişme yasası” egemen.

Ama şu var: Siz 10 milyon Alman’ın sokağa çıkıp iktidarı, hem de haftalarca, polise direnerek protesto ettiğini duydunuz mu?

O halde, öneri: Avrupa kapitalizminde, yöneten ve egemen sınıflar açısından her türlü rezalette ortaklık anlamında bir “eşit ve bileşik gelişme yasası”, yönetilenler ve ezilen sınıflar açısından ise “eşitsiz ve bileşik gelişme yasası” geçerlidir. Değil midir? Öyle gibi görünüyor...

Yoksul Türkiye’nin antiemperyalist devrimcilerinin, metropollerde demokrasi kursları düzenleyen sağcılardan veya solculardan öğrenecek hiçbir şeyi yok. Ama onların, direnen halkımız ve solumuzdan öğrenecekleri çok şey var.