Erdoğan AKP’si çökerken Gannuşiler

Ennahda kurucusu Raşid Gannuşi, büyük krizin kendisine bazı kapıları kapattığını, bazı kapıları ise araladığını düşünenlerden olmalı. Tunus’tan dünyaya yeni mesajlar verebileceğine inanıyor.

Asıl önemlisi, Erdoğan AKP’sinin artık bir enkazı temsil ettiğinin farkında. Sömürge kaderidir: Tunus’un Avrupa’yı yerleşik dilleri içinden ve çok yakından izleyen bir İslamcı siyaset kadrosuna sahip olması doğal. Tunus İslamcılarının Türk-Kürt İslamcılardan şu sıralarda daha atak ve etkili olması da öyle. Emperyalist sistem içinde kendilerine daha ferah bir yer arıyorlar.

Hep söylüyoruz, sağımız, tüm demokrat ve otokrat renkleriyle Batı’nın kötü bir kopyasıdır ve gelişmemiştir. Sola sızabilen her türden demokrat gericinin de aynı kaderi paylaştığını eklemeye herhalde gerek yok. Sadece devrimde ısrarlı solumuz, 200 yıllık bir ilericilik savaşının günümüzdeki temsilcileri, bu kaderi paramparça edebilecek, yani hiç “kandırılamayacak” bir enerjiye sahiptir.

AKP’giller, kandırılmış ve kandırılmaya teşne “solcuları” ve sağcılarıyla bu döküntülük kaderini aşamayacak. Tekrar olsun: Bu kader, devrimci ve Türkiyeli bir sol çıkış için tersinden doğrudur. Bizim aşkın arayışlarımızın döküntülerini Batı’da bol bol görüyoruz. Zaten o “döküntütler galasına” bir tepkiyiz ve hiç öyle yalnız değiliz. Bizdeki endişe ve arayışların Avrupa komünist aydınları arasındaki ruh ikizleri çoğalıyor. Zaman zaman değiniyoruz, daha da değiniriz. Şimdilik, Stefano G. Azzara adını ve İtalya örneğinden hareketle Batı Avrupa’daki “siftinmeci/özürcü” solun ve komünizmin çöküşüne yönelik bir analizini anmakla yetinelim.

Her neyse...

Ennahda kurucusu ve lideri Gannuşi’nin, Hıristiyan demokratlara İslam’ın bir “Müslüman demokratlar” partisiyle yanıt verme şansını yitirmediğini düşünmesi, İslamcı barbarlığın aldığı yenilgilerden kendine pay çıkarma ve sisteme bir biçimde yeniden eklemlenme çabasıyla ilintilidir. Bu, kesin. Biraz da bu nedenle, Almanca konuşulan dünyanın en büyük haftalık gazetesi Die Zeit, geçen hafta, İngilizceden çevirerek bir “icazet talebini” yayımlamış olmalı.

Böylece ölümü gösterip sıtmaya razı etmenin sadece solda ve sosyal demokrasinin çeşitli renkleri arasında değil, dinci sağ içinde de geçerli bir yöntem olduğunu yeniden görüyoruz.

Arap dünyasının acil olarak İslami değerlerden ilham alan, ancak aynı zamanda siyasetle dinin kesin bir biçimde birbirinden ayrılmasından yana bir parti ihtiyacı içinde olduğunu belirten Gannuşi, “insanları dine zorlamanın doğru olmadığı” kanısında. Ancak siyaset yapma niyetlerinin İslam’dan doğduğunu ve İslam üzerinden, İslami değerlerle topluma yön vermek istediklerini de gizlemiyor: “Parti politikamızda din önemli bir ilgi odağıdır.” Gannuşigillerin böyle paramparça bir “kafa”ya sahip olması tuhaf karşılanmasın. İrrasyonalizmde nesnel tutarlılık aranmaz. Böyle “uçar” dururlar.

Bizim için önemli olan şu: Gannuşi, artık Erdoğan AKP’sinin kaybettiği bir güveni, kendi küçük köşesinden hareketle yeniden kazanma uğraşı içinde ve Batılı merkezlerin İslamiyet kaynaklı bu ısı merkezine tamamen uzak durmayacağının da farkında. Arada güçlü paralellikler gördüğü Hıristiyan demokratların rolünü, İslam dünyasında kendilerinin “Müslüman demokratlar” olarak üstlenebilecekleri kanısındadır. Biz bu çırpınmayı Türkiye’den hatırlıyoruz. Denediler. Hıristiyan demokratların, otoriter egemenliklerin karanlık dönemleri sonrasında ülkelerinin demokratikleşmesinde merkezi bir rol üstlendiklerini hatırlatmak, bir çıkış sayılmıyor.

Gericilikte enerji tükenmez. Nasıl sol, emeğin bastırılmasına bir tepkiyse, sermayenin de din üzerinden emeğin ve aydınlanmanın aşkın değerleri üzerindeki baskıyı sürdürmenin yollarını araması doğaldır. Gannuşi, dinden kaynaklanan ve herkesi kapsayan değerlerin, cinsiyet, toplumsal arka plan, din ve siyasetten bağımsız olarak toplumu bir arada tutan bir yapıştırıcı olduğunun altını bir kez çiziyor ve ekliyor. “İslam’ın istismar edildiği bir dönemde bir siyasal alternatifin mümkün olduğunu göstermek her zamankinden daha önemli. Bu alternatif, din saikli değerlere saygı duyar, ama aşırı uçları reddeder.” Bu İslamcı, bunu Fransa’dan başlayarak son dönemde Batı Avrupa’da çok sık yineliyor.

Dinsel değerlerin kamu yaşamından sürülmesini istemeyen yurttaşlar olduğunu savunan Gannuşi için, söz konusu değerlerin kamu yaşamından sürülmesi halinde, bu insanların aşırı bir söyleme yönelmesi ve orada bir çıkış görmesi doğaldır. Bu insanların endişelerini ciddiye alarak siyaset yapmanın, Hıristiyan demokrat tutuma paralel bir nitelik taşıdığı inancındadır.

Bütün bunlar olmayacak duaya amin demenin zamane yollarıdır. Gannuşi’nin çırpınışlarını, Erdoğan AKP’sinin ipinin çekildiği, ama aynı bataklıkta başka “liderler”, partiler arandığına dair bir işaret kabul edebiliriz. Her ne olursa olsun, bu alanda, Recep Tayyip Erdoğan’ın hiçbir şansı bulunmuyor. Dolayısıyla, Erdoğan politikalarındaki saldırganlığın, çok zayıf ve kırılgan olmasından kaynaklandığını unutmayalım. AKP içinde Gannuşi tipi arayışların hareket alanı genişleyebilir, bir şansları olmasa da genişleyebilir.

Fakat Türkiye’nin böyle şeyleri bekleyecek ve besleyecek hali kalmadı. Son derece tipik ve saldırgan bir Türk-İslam sentezinin, Alman Hıristiyan demokratlarını andıran bir rol modeline dönüşmesi bir hayal. Çünkü artık hedef: Avrupa İslam düşmanı bir rüzgârın önünde sürükleniyor. İrrasyonalizmler birbirini besliyor.

Özellikle AfD (Almanya için Alternatif) gibi bir partinin hızlı büyüdüğü Almanya Avrupası’nda Erdoğan modelinin ancak bir imha edilmesi gereken hedefe dönüştüğünü söyleyebiliriz. Gannuşi’nin bunun hiç farkında olmadığı söylenemez. AfD’li Avrupa, Erdoğan’ı öcü ilan etmek zorunda ve doğrusu Erdoğan’ın da bunun için bu değirmene epey su taşıdığı görülüyor.

Kimi çevrelere göre, Gannuşi, 14 yıl önce Erdoğan-Gülen koalisyonunun veya ekibinin yapması gereken şeyi, yeniden ilan ediyor. Bundan ne kendisi için ne de Türkiye’deki İslamcı hareket için bir rol modeli çıkarmak mümkündür. O tren kaçtı. Elbette bu, mekanik bir kolaycılıkla, laikliğin önünün açıldığı anlamına gelmiyor. Sadece İslamcılığın tıkandığını gösteriyor.

Hepsi bir arada, krizin çok kapsamlı ve derin olduğunu görüyoruz. Devrimci bir dönüşümde ısrarlı ve ülkesini de kendisini de “anomali” görmeyi reddeden, dolayısıyla demokrasinin artık emperyalizmin bir oyuncağına dönüştüğünü iyi bilen bir sosyalist solun laiklik ısrarı tek doğru yoldur. Aydınlanmacı cumhuriyetçilerle aynı zeminde ek bir haklılık doğduğuna tanık oluyoruz. Solun, dini kamu yönetiminden tümüyle dışlama çağrısı bu krizdeki en doğru tutumların başında geliyor.

Başa dönerek bitirelim: Erdoğan’ın kaçırdığı treni Gannuşi’nin yakalaması çok zor. İslamcı gericilik, genel olarak treni kaçırmakta olduğunu fark etti. Tutunacak dal arıyor.