Emriniz olur!

Kuşkusuz HDP’nin meşruiyeti, AKP, CHP ve MHP’den daha az değildir. Hatta çok daha fazladır. Ama AKP, MHP ve CHP’nin, kadrolarıyla, sol için ciddi bir tasfiye tehdidi oluşturduğunu söyleyemeyiz. Çünkü bunların varlıkları, Türkiye’de sosyalist bir iktidar deneyiminin mümkün olduğunu savunan sosyalist solun faaliyet alanını ortadan kaldırmaz. Peki, ya HDP’deki “mülteciler”?

İş trajik boyutlar alıyor: Örneğin HDP çizgisinin yıllardır izlediği bir politikanın (“Hey yenik solcular, takılın peşimize, size de üç-beş neyse bir şeyler veririz, hem bu yaşadığınız etkisizlikten daha iyidir, ama bize tabi olacaksınız, biz ne dersek o!”) son dönem ürünü olarak, birilerinin baklayı ağzından çıkardığına tanık olduk. Üstelik bunu önceki gün Türkiye devrimci hareketinde, özellikle Yalçın Küçük Hocamız’ın 30 yıl kadar önce “itirafçıların itiraflarını” kitaplaştırdığı çalışmalarında adı ve işkencehanelerde yazdığı destanla genç kuşaklara intikal eden bir isim üzerinden yaptılar. Yaparlar. Bizi nasıl ve nereden yaralayacaklarını iyi bilirler.

Bu işlerin böyle olduğunu yıllardır yazıyoruz. Bu gazetede de yazdık. Daha önce Sırrı Süreyya Önder’i yazdık ve bu ülkedeki sosyalistlerin tasfiyesi için neden böyle insanlara ihtiyaç duyulduğunu tartıştık. Sanki birileri şimdi oturmuş bizi haklı çıkarmak için çalışıyor. Mahmut Memduh Uyan söylediği için çok önemlidir: TKP, ÖDP, EMEP gibi partilerin kendilerini kapatmaları gerektiğini ilan eden bir zihniyetin, Türkiye sosyalist hareketiyle ve Türkiye projeleriyle herhangi bir ilişkisi kalmış olabilir mi?

Türkiye artık asırlık ve çürümüş bir çınardır, doğru. Çöküyor.

Peki, bunu söylemeye hakları var mı? Belki. Bir şey çok açık: Bu Türkçülük mikrobu, Türkiye’yi bir anomali olarak gören herkese bir meşruiyet bahşetmektedir. Elbette, Kürt halkını ve kültürünü inkar gibi bir suçun sahibi Türk oligarşisi de, vakti gelince bu rezil politikadan yüzgeri edecek, gerekirse tam tersinden Türkiye’nin paralizasyonuna katılacaktır. Zaten de öyle.

Ama bu işler öyle olmuyor. Hep “ara kabloları” gerekiyor.

Sovyetler Birliği ve reel sosyalist ülkeler topluluğuyla savaşmak için, dünya emperyalizmi eski devrimcileri sahneye sürerdi, malum. Trotski gibi bir marka, emperyal merkezlerin yerde  ararken gökte bulduğu bir olanaktı. Reel sosyalizm tarihi içinde de demokrasi adına benzer markaları çoğaltmaktan ve gerekirse üretmekten geri durmadılar.

Bizde de birileri art arda kendilerinden bekleneni yerine getiriyor. Bir emri yerine getirmiyorlar, ama küçük kafalarındaki çözümlerle büyük felaketimize çalışıyorlar. Bunu anlamayacak kadar da kendileriyle meşguller. Uyan’ın, Türkiye’de “Acil sosyalizm!” diyen devrimci hareketin ana damarlarını gayrımeşru saydığını son açıklamasından çıkarabiliyoruz. Ne acı: Bu insanların Türkiye devrimcileriyle dostluğu, her zaman saygıyla anılacak bedelleri, geçmişte kalmıştır. Artık bunların her biri biraz Hruşçov biraz da Gorbaçov ve Yeltsin’dir.

Türkiye’nin zaten sayılı günlerini böyle nihai nokta vuruşlarıyla ve devrimci sosyalistlerin direnişlerini kırmak için kullanacaklardır.

Biz yine de bildiğimizi söyleyeceğiz. Bakalım orta ve uzun vadede kim kazanacak? Onlar mı, yoksa pek ele avuca sığmayan Türkiye devrimcileri mi? İğrenç bir Türkçülük pazarlayan maocu eskilerini anmaya gerek bile yok. Onlar safını seçmiştir ve parçalanacak Türkiye’den geri kalacak faşist Türk parçadan parsa toplamaya çalışmaktalar.

İş, o noktada artık: Türkiye’nin tarihsel meşruiyetinin daha doğumundan itibaren mevcut olmadığını sadece dün Papa Francesco açıklamakla kalmadı yani, içeride de asıl omurgayı oluşturan devrimci damarın ortadan kalkması gerektiğini propaganda eden eski solcular görevi devraldılar.

İleride burada veya günlük gazetede, soL, belki değiniriz. Papa’nın dünkü “Ermeni soykırımı” açıklamasını yapacağını bizler yılın ilk günlerinden beri biliyorduk. Nitekim birkaç hafta önce piyasaya verilen Almanca bir kitap, ki Vatikan’ın gizli belgeleriyle yazılmıştır, Anadolu’da 2.5 milyonu bulan bir Hıristiyan soykırımı yapıldığını, bunda Türkiye Cumhuriyeti’nin de payı olduğunu açıkça yazdı: Michael Hesemann, “Völkermord an den Armeniern” (Ermeni Soykırımı) kitabında, “tarihin en büyük Hıristiyan imhasının” Anadolu’da, cumhuriyeti de içerecek biçimde icra edildiğini ileri sürüyor. İşte böyle bir ortamda birileri Türkiye’nin marksist damarının tasfiyesi için çağrıda bulunmayacak da, başka bir şey mi yapacak? Hem de marksizm adına... Nasıl bir akıldır bu? Kimi bilerek, kimi bilmeyerek...

Matahmış gibi 7 Haziran sandığının önünde milletvekili pazarlıkları yapıyorlar. Bu sandığın hiçbir önemi yok oysa. Belki Birleşik Haziran Hareketi ile bazı tutamak noktaları yaratabiliriz. Ama o tutamak noktaları için kendimize güven ve bir parti olmanın ciddiyetini korumak gerekiyor. Siz seçimlere bile başkaları için girmezseniz, yani her dönen rüzgarda varlığınızı askıya alırsanız, birileri de çıkar “Zaten size gerek yok, etkisiz sol cemaatlersiniz, en iyisi kendinizi kapatın!” der.

Devrimcilerin acılarını bir mujik bayağılığı ve kolaycılığıyla devrim tarihimizden silmeye kalkanlar olabilir, onlara izin vermeyiz; ortak mücadelemizde ödedikleri bedeller, çektikleri acılar ve yazdıkları destanlar bizim tarihimizin malıdır. O tarihe ve devrimci aktörlerine sevgimiz sonsuzdur. Ama o tarihi bize karşı kullanmak isteyenlere de kapıyı göstermek zorundayız: Bunları ne muhatap ne de ciddiye alırız. Herkes kendi yoluna.

Tabii, hadlerini önce entelektüel olarak bildiririz. Anlayacak kafaları kalmışsa... Çünkü biliyoruz: Büyük çöküşte her kesimin algı kapasitesi üstlendikleri görev uyarınca büyüyor veya küçülüyor.

Sözümüz şu olsun ve terbiye sınırları içinde kalalım: Siz bizi pek hafife almayın ve kendi yolunuzda yürüyün. Sosyalizm kervanı, sizsiz ve hatta size rağmen de yürür. Sandıkmış, milletvekiliymiş, demokrasiymiş... Devrimci partileri, sosyalizm programına sahip partileri kapatmalıymışız! Toplumsallaşamamışlar!

Emriniz olur!

Devrimciler geçmişte nasıl olduklarıyla değil, nasıl bir kimlik eşliğinde öldükleriyle tartılıyor. Dirençleriyle yüreğimize bayrak olan bazıları da, araya yıllar girince, çıkma hesapları yaptıkları sandığa gömülüyor. O beğenmedikleri sosyalizm bunları gömüyor.