Dünya savaşı ve mayın tarlamız

Bir şeyi iyi becerdi bu emperyalistler, haklarını yemeyelim: Savaşlardan çok çekmiş Avrupa’da 1945’ten 1998’e kadar süren açık savaşsız dönemin, bir Avrupa Birliği (AB) marifeti olduğunu milletin kafasına soktular. Yugoslavya silindi gitti, ama o coğrafyadaki iç çatışmalar, hadi huzursuzluklar diyelim, ufak ufak devam ediyor. Ukrayna’da ise iç savaş zaten artık temel gerçek, ülkenin bir bölümü kopmuş durumda. Doğu Avrupa fokur fokur kaynıyor; buralarda sağ popülizm diye cila çekilen tuhaf bir milliyetçiliğin (“refah şovenizmi”) ya iktidar ya da iktidara aday olduğunu görüyoruz. Dengeler bozulmuş, ama Berlin-Paris-Roma-Brüksel hattındaki iddia ısrarlı: AB, barış getirdi!

Öyle mi gerçekten?

Pek değil.

AB de tıpkı NATO gibi sosyalizme karşı bir saldırı silahı. Sosyalist ülkelerin geçmişteki “sistemik ağırlığı”, bu ülkelerin Avrupa’daki varlığı, emperyalist merkezlerin birbirleriyle savaşmasına mani oldu, Avrupa’da hır çıkmadı. Sosyalizmin somut bir tehdit olarak varlığı, kapitalizmde de olsa, Avrupa ve çevre halklarına görece bir barış getirdi. Bunun ötesinde aynı emperyalist merkezler sosyalizm korkusuyla aralarında geniş bir ekonomik işbirliği de gerçekleştirdiler.

Şimdi bunlar yok.

Ne olacak?

Metropolleri de sarsacak, her kesimi kapsayacak bir dünya savaşı mı kapıda?

Günlük sosyalist “Junge Welt“ gazetesi yorumcularından ve bu arada haftalık “Unsere Zeit” gazetesinin de yayın yönetmeni Lucas Zeise, son yazısında (“Dünya Savaşı Hazırlığı”) , emperyalistlerin 1990’dan sonra ister istemez bir savaş moduna girdiğini hatırlatıyor: Dünya savaşının gündemde olması doğal, çünkü ortada sosyalizm tehdidi yok. “Savaş ve yıkıcılık, sadece eski Üçüncü Dünya ülkelerinden kaynaklanan yeni rakiplere ve istenmeyen hükümetlere boyun eğdirmek için sahneleniyor” saptaması, bir mucizeye karşılık gelmiyor, ama doğrusu bir “denge” çoktan tarihe karışmış gibidir. Eski dengenin sürmesi, sosyalizmden arta kalmış dünyada mümkün değil.  

Komünist iktisatçı Zeise’ye göre, Soğuk Savaş döneminden, yani sosyalizmin bir alternatif olarak emperyalistleri tedbirli davranmaya zorladığı dönemden farklı bir dengesizlikler çağına adım atmış bulunuyoruz. Batı dünyasında ABD’nin önderliğine henüz karşı çıkan yok, ama homurdanmalar var. Washington eski Washington değil, iyice zayıfladı. Emperyalist güçler arasında eski dönemdeki ilişkilerin sürdürülmesinin “bir mümkünü kalmadığı” ayan beyan ortada. Trump ABD’si ile AB arasındaki mesafe açılıyor. Berlin, usturuplu sözlerle dünya siyasetinin biçimlendirilmesinde pay alması gerektiğini ilan edip duruyor Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in ağzından. AB içinde mülteci meselesi ve sağ popülizmin iktidar alternatifi haline gelmesi bir başka kaotik trafiğe işaret.

AB’nin ağababası Almanya, seçimlerin üzerinden neredeyse dört ay geçmiş, hâlâ hükümet kuramıyor, “istikşafi görüşmelerle” top çeviriyor. SPD ve Sol Parti başta olmak üzere tüm “muhalifler” bir parçalanma sürecine doğru yuvarlanıyor. Ancak Angela Merkel ve sağcıları da çaresiz. Hıristiyan demokratlar ile sosyal demokratlar arasında kurulmaya çalışılan “büyük koalisyon”, son bir deneme olabilir. Angela Merkel’in emekliliği görünmeye başladı. İyi de, bu kadın politikacının bir mirasçısı yok ki. Fransa’da Macron dün bir kez daha kitle hareketleriyle cebelleşmeye başladı.

Emperyalistler arası sürtüşmeler, ayak oyunları, saklanamaz halde.

Kısa olsun: Bir dünya savaşına hazırlık değil de, patlamış bir savaşın ilk aşamalarında bulunuyoruz gibi. Özellikle Türkiye ve çevresi bir mayın tarlasına dönmüş durumda. AB’nin zengin çekirdeği dışındaki “üyeleri” de öyle. Üçüncü Büyük Savaş, gündemdedir, yerel çatışmalarla sürmektedir. O halde...

O halde, mayın tarlasında artık her canlı, bir tür mayın eşeğidir. Ülkeler de... Hangisinin patlayacağı belli değil. İrrasyonel delilikler tavan yapar bu çevre koşullarında. Normal tabii: Emperyalizm, son tahlilde, devasa bir irrasyonalizmdir. Faşizmler gibi.

Mesele çok acı aslında, geçmişe bakınca: “SSCB yoksa Türkiye de yok” diyorduk hep. Kaçınılmaz sona doğru gidiyoruz. Demek ki, SSCB yoksa, er ya da geç, barış da yok. Ne olacak? Türkiye ve çevresindeki savaşlar genişleyecek mi?

Öyle... Artık savaş sath-ı mailindeyiz. Her yerde. Hazırlık değil, ilk aşamaları bunlar büyük savaşın.

Sadece ABD’nin değil AB demokrasisinin de savaş demek olduğunu, zengin metropollerden daha çok, yakında tüm bölge halkları anlayacak. Ama cumhuriyet döneminde büyük savaş görmemiş Türkler ve Kürtler herhalde en son anlayacak. Anladıklarında da çok geç olacak.

Eğer sosyalist bir alternatif imdada yetişmezse...

Sosyalist bir hükümet dışında hiçbir önlem, bu yangını durduramaz, mayınların art arda patlamasına, coğrafyanın dağılmasına engel olamaz. Savaş tehlikesini bertaraf edecek yegâne maddi şiddetten söz ediyoruz...

Avrupa çözülüyor, ABD-AB ilişkileri gergin, yer yer kopma sinyalleri veriyor, Rusya ve Çin dünya sistemini sarsıyor, Türkiye nasıl ve neden sağlam  kalsın? Dönüşü olmayan bir yoldayız. Her yanı mayınlı bir yolda...