Dış alâmetler ve Birleşik Haziran

Bunların anlamsız veya tamamen tesadüf olduğu nasıl iddia edilebilir? Emperyal demokrasi veya emperyalist demokrasi ya da sivil toplum rejimi denilen “enternasyonal gericiliğin” on yıllardır kullandığı bir silah, “komplo teorileri”, acaba burada da geçerli mi?

Sahnede baştan sona bir komplo mu dönüyor?

Daha somut olsun: Bu hafta, asırlık politikacı Helmut Schmidt’in de hâlâ yayıncılarından olduğu yarım milyon tirajlı haftalık Alman gazetesi Die Zeit, tam bir sayfasını, büyük bir fotoğraf eşliğinde ve birinci sayfadan da anonslayarak, Kandil’de Cemil Bayık’la yapılan mülakata, daha doğrusu onun Erdoğan’a yönelik ağır suçlamalarına ayırdı. Bayık, İslam Devleti ile Türkiye arasındaki yoğun ilişkilere değinirken “asıl halifenin Erdoğan olduğunu” ileri sürdü. Bu kadar değil. Gerçi bu kadarı da değişen, daha doğrusu derinleşen bir zihniyet için önemli bir gösterge, ama galiba ötesi var.

Aynı gazetenin bu haftaki kapak konusu, fındıktaki çocuk emeği ve bunun uluslararası çikolata endüstrisindeki yeri. Yani Türkiye. Gazetecilik açısından gerçekten örnek gösterilebilecek bu çok geniş haber, Türkiye’yi, üç aşağı beş yukarı, fındık bahçelerinde Kürt bebelerinin üç otuz paraya helak edildiği bir cehennem olarak resmediyor. Ferrero’dan Oltan Grubu’na uzanan geniş bir işbirliği irdeleniyor. Kapak konusu, dedik...

Aynı günlerde üç Türk, casusluk yaptıkları gerekçesiyle Almanya’da gözaltına alındı; o da malum.

Türkiye ve Erdoğan nefreti tavan yapıyor. İslam Devleti’nin arkasındaki güç olduğu ortaya çıkan Ankara’ya yönelik tepkinin giderek yayıldığına tanık oluyoruz. Türk ve Türkiye sinyali veren her şey bir nefret konusuna dönüşüyor.

Komplo mu? Emperyalizm çağında komploların olması değil, olmaması zordur. Yine de bizler komploları falan değil, değişen hava ve onun göstergelerini ciddiye almak durumundayız. İslamcıların oyuncağı Türkiye, Avrupa kamuoyu için artık kolayca vazgeçilebilecek bir hata, bir anomalidir. Bir gereksizlik.

Böyle bir zihniyet denizinde, komşularımızın içine düştükleri hallerin çok daha beterine kısa bir zaman içinde sahne olacağımız açıktır. Örnek mi?

Siemens’ten sonra Rheinmetall’in Yunanistan’da dağıttığı ve Alman mahkemelerinde yargılanan rüşvetler, rahatça örneklenebilir. Kuşkusuz bu rüşvetlerin Türkiye ile hiçbir ilişkisi olamaz! Silah endüstrisinin kilit teknolojilerine sahip bu devlerin Türk belediyelerinde, silahlı kuvvetlerde, altyapı ve silah alım satımlarında Türkiye’de kesinlikle tek bir kuruş “haram para” dağıtmadığını “hepimiz” çok iyi biliyoruz.

Türkiye’ye sıçratılabilecek bu tür haberler tamamen asılsız veya tesadüf yani...

Kuşkusuz öyledir. En azından şu an itibariyle öyle, diyelim.

Türklerin, hele hele yöneten Türklerin rüşvet yediği, parayla satıldıkları nerede görülmüş ki?

Peki.

Doğrudur: Şimdilik kimse sesini çıkarmıyor. Ama çevredeki gelişmeler, öncü depremler ve çıkan duman, yakın bir gelecekte çekmecelerdeki birçok bilginin art arda dünya medyasına serpiştirileceğini gösteriyor.

Türk yönetenlerinin, bırakın para hareketlerini, cep telefonlarındaki soluklarının bile kayıtlarda beklediğini bilmemek için ağır bir beyin travması geçirmiş olmak lazım.

Her türlü bilgi toplanmıştır ve ortalığa yayılmak için uygun zamanı beklemektedir. İyi.

İyi de ne?

Şu, belki: Ankara’daki diktatörün sinirliliği, Washington’dan Berlin’e, oradan Paris ve Brüksel’e, hatta doğalgaz şaklabanlığına rağmen Moskova’ya kadar uzanan bütün bu dış çemberin iyice daraldığını görmesinden kaynaklanıyor. Ama çoktan devlet olmaktan çıkmış komşulardaki, Yunanistan ile Bulgaristan, rüşvetin kat kat fazlasının bizde döndüğü bilinmesine rağmen henüz bir küçük kırıntının bile sızmaması, başlı başına bir mesajdır. Büyük bir komplo sürecinden geçtiğimiz doğrudur. Ama her birimin diğer birimlere tuzaklar kurduğu bu komploların mayın tarlasını tetiklememesi de mümkün değildir. Bu mayın tarlasından istikrarlı bir döneme çıkılması düşünülemez bile. Dünya sisteminin her an birkaç noktada birden kırılacağını, merkezinde Türkiye’nin de bulunacağı büyük bir çöküşün elinin kulağında olduğunu bilmeyen yok.

Çok alâmetler belirdi.

Türk egemenlerinin kıyıcılığı Türkiye’yi ortadan kaldıracak kadar akıl düşmanı bir noktaya şimdiden ulaşmış bulunuyor. Batı, bunu neden görmesin? Görüyor ve yeni parçacıklar için yeni iktidar bileşenleri kurgulamaya çalışıyor. İşte biz de medyada bu kurgunun emirlerini değil, sadece yansımalarını gözlüyoruz.

Birleşik Haziran Hareketi (BHH) sevindirici adımlarla büyürken söylemiş olalım: Bu çağdaş ve ilerici aklın dışında, parçalanmanın eşiğindeki Türkiye toprakları üzerinde başka hiçbir siyasi aklın, bu ülkeyi bir arada tutma, halklar arasında kalıcı bir kardeşlik ve barış kurma şansı yok. Sosyalizmden başka hiçbir çimento, büyük parçalanmamızın önüne geçemez.

Acı olan, “Ya sol Türkiye, ya yok Türkiye!” kaderini, Batı’nın bizden daha önce görmüş olmasıdır.

Bu, BHH’nın hepimiz için umut olduğu gerçeğini değiştirmez.