Dananın kuyruğu mu, anomali ilanı mı?

Kopar mı? Bu hafta Almanya’da, Federal Meclis de 1915’teki kanlı tehciri “soykırım” olarak damgaladıktan sonra, dananın kuyruğu kopar mı? Türkiye’nin her girdisine ve girintisine imzasını atmış Almanya, dediğini yaptıramaz mı?

Çıkış yok artık. Kapitalist Türkiye’nin parçalanma süreci çoktan başlamıştır...

Türk gericiliğiyle iş yapabileceğini sanan ve onların karikatürüne dönüşen eski maocu ve nevzuhur Erdoğancılar, ki liberal ruh ikizleriyle “nefretleşmelerini” ciddiye alamayız, DİTİB’in başı bağlı konuşmacıları falan kürsüye çıkarken, 200 bine yakın Türkiye kökenli insanın yaşadığı Berlin’de bir protestoya ilginin 1500 kişiyi bile bulmadığını fark etmişler midir? 3 milyonu Almanya’da olmak üzere toplam 5.5 milyon Türkiye kökenli insanın yaşadığı Batı Avrupa’dayız. Emperyalist demokrasinin her sopasını kaldırdığında üzerinden atlamaya meraklı kırmızı veya yeşil renkli uşakların, herhangi bir tepkiyle karşılaşmayacaklarını önceden ve doğru saptayabildikleri anlaşılıyor. Çürümüş Türklerin umurunda bile değil bu korkunç karar. Yugoslavya, Irak, Suriye’de de farklı değildi…

Soykırım listesi uzundur: Anadolu’nun kadim halkı Ermenilerin emperyalist bir savaşta emperyalist bir merkezin emriyle, Berlin, insanlık dışı tehcirini bir başka kadim Anadolu halkı Rumların emperyalist politikaların sonucu olarak bu topraklardan kovulması izleyecektir. Süryaniler zaten sırada. Emperyalizm için bahane mi yok?

İlan ettikleri şudur: Türkiye bir “soykırım cumhuriyeti” olarak doğdu, bu yanlış doğum mümkünse 100’üncü yılına varmadan, değilse daha sonra, ama mutlaka iptal edilmelidir. Hele bugün egemen kadroların dinci ve milliyetçi manyaklıklarıyla her türlü önlemi haklı çıkardığı bu “Erdoğan devleti” kırpılmalıdır. Gerekirse Hitler devletine reva görülenler de denenebilir bir uluslararası ittifak ordusuyla. Oraya gidiyoruz. Oraya itiliyoruz. Hulusi Akar ve devamcıları da, ateş bacayı sardığında, Amerikan-Alman malı silahları ve üniformaları eşliğinde imzalayacak yeni dinci nikah defterleri bulur herhalde… Bu Memduh Tağmaç-Kenan Evren-İlker Başbuğ çizgisinin Menderes-Demirel-Özal-Erdoğan çizgisiyle el ele ülkemizi sıfırladığını söyleyenler hep sosyalistlerdi.

Böylece Berlin, “Türkiye Cumhuriyeti bir anomalidir” demiş oluyor. Daha doğrusu bunu resmi bir belge halinde ilan ediyor, çünkü zaten bu görüş egemendi Federal Meclis’e… Fakat bu, aynı zamanda tanımamanın da önkoşuludur. Türkiye’nin ipinin çekildiğinin ilanıdır ve kapitalist Ankara artık hiçbir kurtuluş noktasına sahip değildir. Alev alev yanacaktır. Yakacaklar. Kıt zekâlı dinciler ve milliyetçilerin, emperyalist babalarıyla el ele Türkiye’yi nereye götürdüğünü yakında göreceğiz “şehirlere bombalar yağarken her gece”. Soru ve sorun bu değil.

Soru ve sorun, şu: Neden bu kadar beklediler ve neden şimdi?

Dünya liderliğine oynayan emperyalist Berlin, 1915’te ele geçirdiği bir askeri kuruma, Osmanlı Genelkurmayı, resmen kabul ettirdiği ve Türklerle Kürtleri de araç olarak kullandığı bir korkunç siyaseti, tüm dünyaya kabul ettirmiş durumdadır. Daha önce bu gazetede yazdık: Hitler Almanyası’nı hazırlayan militarist kadrolar halkları topluca imha edebileceklerinin ilk stajını Anadolu’da ve Ermeni halkı üzerinde denediler. Bu savaş suçunu, bu alçaklığı “vatan savunması” falan diye savunanların herkesten cahil ve zavallı olduğunu, emperyalizme sözde gösterilen tepkinin nasıl bayağı bir kapitalist milliyetçilik koktuğunu, işleri daha da çıkmaza sokacağını anlayan var mı? Mustafa Kemal’in “alçaklık” diye tanımladığı Ermeni katliamını, o siyasetin gerçek babaları neden boşlukta bıraksın? Zamanı gelmiştir ve Türkiye’nin artık eski yüzölçümüyle kendini taşımasının mümkün olmadığı ilan edilmiştir.

Kapitalist Türkiye’nin ipi en son ve en etkili biçimde, Avrupa’nın hegemon ülkesinde 2 Haziran’da çekilmiş olacak. Buradan çıkış yok. SPD’nin entegrasyondan sorumlu federal devlet bakanlarından Aydan Özoğuz, bu kararın sorunu iyice karmaşıklaştıracağını, ama kendisinin de “soykırım oyu vereceğini” açıklamak zorunda kaldı. Kime kızacaksınız? CHP, bir cumhuriyet düşmanı gericiye, bir MHP’li faşiste oy veren demokrat milletvekilleriyle dolu değil mi? HDP’de şeriatçı kaynamıyor mu?

Berlin’deki karar artık Ankara’nın bu konuda tam bir çıkmaza girdiğini gösteriyor. Türkiye’nin çöküşü bu kararla kesinleşmiş oluyor. Buradan çıkış yok. Buradan AB ve ABD’nin rızasını almadan hiçbir çıkış gerçekleştiremezsiniz. Onlar da böyle fazla hacimli bir Türkiye falan istemiyor. Yani sosyalist bir Türkiye dışında, bu toprakları ve halkını bir arada tutabilecek hiçbir program yok. Türkiye halkına, bu  ateş çemberinden belki bir Küba politikasıyla çıkma şansı dışında bir yol kalmıyor. Yugoslavya’yı, Suriye ve Irak’ı aratacak bu kanlı çıkmaz, ancak sosyalist yönelişli bir hükümetle aşılabilir.

Türkiye’nin her metrekaresine “Ermeni, Rum ve Süryani soykırımlarıyla“ yerleştirilen bombalar, bu ülkede taş üstünde taş bırakmayacaktır: Madem Hıristiyan soykırımı var, bunun faturasını ödemek zorundasınız. Ya tazmin edersiniz ya da gasp ettiklerinizi geri verirsiniz. Halk delirtilecek, iyice dinci-faşist bir tepkiye zorlanacaktır. Özel mülkiyet rejiminde bu Türkiye’nin devamı mümkün değildir. Solumuzun içine bir biçimde sızmış ve artık gerçek kimliğini ilan etmiş emperyalist demokrasinin militanları, Türk faşistlerini bahane sayarak maval okumaya devam eder ve Ermeni felaketini Avrupalı dostlarıyla el ele bir gelir kapısına dönüştürebilirler. Türkiye halkını, Türk ve Kürt halklarını, “Ermeni ve Rum soykırımlarından” sonra tek bir santim bile ferahlık beklemiyor.  Anadolu’yu Yugoslavya-Suriye-Libya arası bir toprağa dönüştürecekler.

Solumuz, içindeki liberal ve milliyetçi safraları tasfiye ederek emperyalizmden koptuğunu ve işçi sınıfı adına bu ülkenin kaderini eline almaya yetkili ve güçlü olduğunu ilan etmedikçe, bu tuzaktan kurtulamayız.

Türkiye üzerine dışarıdaki asıl söz sahibi, eğer ekonomiyi temel görürsek, ABD’den önce Almanya’dır. Türkiye’nin 2.5 milyon Hıristiyan’ı imha ederek, soykırımla kurulmuş bir “kanlı diktatörlük” olduğu ve derhal ortadan kaldırılması gerektiğini ilan ediyorlar. Bunun sonu, bu coğrafyanın parça parça edilmesidir. Bunun için dışarıdan fazla bir güç uygulamaya da gerek kalmayacaktır.

Milliyetçi ve dinci maymunlar denetlenebilirdi, ama bu işin liberallerle ve emperyalist demokrasinin kurumlarıyla buraya varacağını solumuz da bir türlü anlamadı. Kendini kusarak, CHP ve HDP her biri diğerinden cahil ve cambaz üst yönetimlerinin önünde taklalar atarak, sıraya girdi.

Türkiye, kendisini Irak ve Suriye’den farklı sayamaz. Bizi bu felaketten sosyalist bir hükümet dışında hiçbir kurum çıkaramaz. Sabah akşam küfredilen o reel sosyalizm döneminde, akılcı ve sosyalizme dosta cumhuriyet rejimleri, bu savaş suçu nedeniyle uygun bir dille ve antiemperyalist bir ruhla özür dileyebilirdi. Yapmadılar. Antikomünizm, Türkiye’yi böyle bitirdi. Sosyalizmsiz dünyada ise bu Türkiye’ye zaten hiç yer yok.

Çok mu umutsuz bir tablo oldu?

Ama hatırlatalım: Türkiye’nin bir yerlerinde kimsenin görse bile farkına varmadığı, vardığında da yetersiz bulduğu Robespierre’ler ve jakoben kulüpleri mutlaka bulunmaktadır. Yani 1789’un üzerinden 227 yıl geçtiğini de unutmayalım... Sırpların, Arapların, hatta Rusların yüzüne gözüne bulaştırdığını Türkler ve Kürtler başarabilir. Fidel’i sevenler ve anlayanlar için, bu çok da zor değildir.

Türkçülüğün ve dinciliğin, emperyalizmle uzlaşmacılığın Türkiye’nin sonu olacağını söyleyenler hep komünistlerdi. Ne yazık ki haklı çıktılar.

“2 Haziran’ın anlamı”, dedik, şöyle bitirelim: Yugoslavya’nın nihai sonu da böyle küçük ve “masum” bir tanıma kararıyla başlamıştı...