Çözülen Ankara'nın zulmü ve AB

İslamcı Ankara'ya kimin nasıl baktığını merak eden var mı?

Yerleşik siyasal ve toplumsal sistem içinde, emperyalist-kapitalist sistemin efendileri, çeşitli hizipleriyle resmen didişirken, acaba AKP Türkiyesi'ni nasıl görüyorlar? İslamcı Ankara'nın çok şımardığına da mı inanıyorlar. Ayar verme hesapları mı yapıyorlar? Ayar güçleri var mı?

Fazla aramaya gerek yok aslında. Sosyal demokratların ve onların çeşitli versiyonları olarak “sol partiler” ile “yeşillerin” AKP iktidarına nasıl baktığı üç aşağı beş yukarı tahmin edilebilir. Bunlara göre Ankara tam bir çılgınlığın içinde. Mutlaka durdurulması gerekiyor.

Peki ya Avrupa'nın açık sağı veya “geleneksel muhafazakârları” nasıl bakıyor?

Tipik bir bakış arıyorsak, çok dilli ve ziyadesiyle cerbezeli bir yayıncıyı, siyasi gözlemciyi veya “analisti” esas alabiliriz. Adını vermeyelim, ama Alman va Avrupa siyasal yayıncılığında sözü dinlenir adamlar arasındadır. “Liberal-muhafazakâr” olarak tanımlanır. Bu adama göre Türkiye Suriye'de bir saldırı savaşı sürdürüyor. Kuzey Suriye'deki askeri operasyonların amacı da, yine Avrupa sağının bu modern “akıldanesine” göre, Kürt imhası ve Kürt bölgelerini fetih. İşte Suriye operasyonu ve imha emelleri, “şantajcı” Ankara'daki İslamcı iktidarın emperyalist ve “Yeni Osmanlıcı” emelleriyle örtüşüyor. Uyum ortada.

Ankara'ya böyle bakılıyor. Berlin başta olmak üzere, neredeyse bütün başkentler AKP rejimini ve giriştiği maceraları ana hatlarıyla böyle değerlendiriyor. Emperyalist emelleri Yeni Osmanlıcı hedefler tamamlıyor yani. Avrupa'nın büyükleri bunu kabul edemiyor. İtirazları var.

Abdülhamit'in Ankara'daki döküntüleri, o kıt zekâlarıyla bu tür itirazların kendilerini durduramayacağı görüşünde. Şu ana kadar da bu yükün altından kalktıklarına inanıyorlar. Cam eşyaların satıldığı dükkândaki fil gibi: Şımardıkça şımarıyorlar.

Neden?

Neden bu kadar yanlış şeyi bir arada yapabiliyorlar? Niçin bütün bu baskılara karşı AKP rejimini zorlayacak herhangi bir tepki doğmayacağı güveni içindeler?

Yanıt basit aslında: Bu kadar çok yanlışı, tamamen yanlış bir muhalefet yığışmasıyla karşı karşıya olduklarını gördükleri için yapıyorlar. İşçi sınıfı sessiz. Aydın geçinenler emperyalist başkentlerden demokrasi ithaliyle meşgul. Ankara'nın gözü kara İslamcıları iyi biliyor ki, bu “resmi muhalefet” ile istedikleri yanlışı yapmaları, her şeyi çiğnemeleri mümkün. Dinamik değil statik baktıkları için, bu resmin kolay kolay değişmeyeceğine inanıyorlar. O halde kendilerine her türlü yanlışı deneme özgürlüğü tanıyabilirler. Bakış, bu.

Derinlerdeki değişimle ilgili koku veya ihsaslar aldıklarında ise rejimin sadık muhalefetini gerçekten sarsabilecek kalibredeki gazetecileri paldır küldür içeri atıyorlar. Hukuk filan dinlemeden... Ortalığın hemen süt liman olacağını on yıllardır gördüler.

Bir basınç sınamasından geçiriyorlar Türkiye toplumunu, aydınını ve hatta uluslararası toplumu... Hani yeni binaların su tesisatı tamamlandığında, yukarıdan basınçlı su verilir ya, sistemin ve boruların nerelerde su kaçırdığını görebilmek için... Öyle bir baskı veya basınç bu.

Zulümleri artacak. Bir süre daha deneyecekler. Görünür bir tepkiyle karşılaşmadıkları sürece de bu basıncı yükseltecekler. Mecburlar.

Baskıcı rejimler böyledir, ciddi bir muhalefet olmadığında bile, sonları yaklaştığında soğukkanlılıklarını çok kolay yitirirler. Ankara'da Mussolini-Hitler-Franco-Salazar karması bir rejiminin aynen yaşandığını söyleyemeyiz. Tamam. Zaman ve uygulamalar daha değişik. Fakat iktidarların ana yönelimleri, genel bir soyutlama içinden baktığımızda, birbirine çok uyuyor doğrusu. Faşizmin kapıları ardına kadar açılıyor. Mecburlar.

Bunları görmeyelim mi?

BERLİN OLMADAN ASLA!

Daha önemli başka bir şey var: Bu çıkmazda, bu krizde, Ankara'nın egemenleri ne yapabilir? Bile bile, herkesin gözünün içine bakarak bu kadar açık yanlışlara tevessül edilmesini nasıl anlamlandıracağız? Brüksel yarın “Valla Ankara'da açık faşizm var” falan derse şaşırmayacağız. Niye yapıyorlar bunu?

Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ı, ardından da başkalarını, hukuki hiçbir dayanağı olmayan bir hırsla, işin içine dayağı da sokarak, yani işkenceli zamanlara girildiği mesajını vererek içeri almanın bir anlamı olmalı.

Var: Vahşi hayvanlar gibi, derinlerden yükselen basıncı, toprağın hareketlendiğini ve ateş tehlikesini hissediyorlar. Görmüyorlar, bilmiyorlar, ama güdüleriyle fark ediyorlar ve kirli bir sinirlilik yaşıyorlar. Kırıp dökecekler. Bildikleri, şu: Eğer ülkeyi korkunç bir kanama içinde yerle bir etmezlerse, kendilerinden hesap sorulabileceğini, oysa parçalanmış bir ülkenin ardından kimsenin kendilerinden hesap sorabilecek durumda olmayacağını düşünüyorlar. Yüksek yoğunluklu bir içsavaş senaryosu masadadır. Militanlarını dış operasyonlarda “eğitiyorlar.”

Bütün bu kargaşa içinde, Ankara'yı birinci derecede ilgilendiren dış odağın Berlin olduğunu, bir kez daha, Erdoğan'ın bugün (pazartesi) Brüksel'e, Berlin'in asistanlarıyla görüşmek üzere gelmesinden çıkarabiliriz. Angela Merkel'e sormadan bir şey yapamıyorlar, bir adım atamazlar. Kuşkusuz, Almanya Başbakanı Angela Merkel de her istediğini yapamaz, ama Merkel'in istemediklerini AB'de ve Türkiye'de uygulamak zordur. Yani İslamcı Ankara Brüksel'den, daha doğrusu Berlin'den yeni milyarlar ve AB'nin siyasi desteğini şantajla alabileceğini düşünüyor. Çünkü temsili bir niteliğe sahip şu yukarıda da sözünü ettiğimiz “analiste” göre, büyük resimde Neo-Osmanlı bir yayılmacılık yatıyor ve AB'nin buna bir yanıtı yok. O yüzden Ankara'nın “cilveleri” görmezlikten geliniyor.

Bunların analizi bu kadar. Kaos huzuru, gündemdedir.

Herkes son kozunu oynuyor aslında. Merkel'in de siyasi günleri sayılı. Erdoğan rejimi gibi. Berlin'de habire kayan toprak normal siyaset yapmayı zorlaştırıyor, bütün koltuklar çatırdıyor. Resesyondaki zengin mutfağı, bir haftadır komik bir “koronavirüsü gerekçesiyle” borsalarda gerileme ve endişe yaşıyor. Sarsıntı her yerde...

Erdoğan, Brüksel'e, Merkel'in ayağına gitmiş oldu. Bunu söylemeden bitirmeyelim. Merkel orada olmasa da, bu böyle.

Bu çaresizler toplantısından bir sonuç bekleyenler var tabii; bunlar, düzenin memurlarıdır. Bizde de çok var, Avrupa'da da... Elinizi sallasanız piyasanın sosyalizm düşmanı muhalif güllerinden birine çarpıyorsunuz.

Halkları daha acı günler bekliyor.

Umudun ve çarenin bu acının içinden fışkıracağını düşünmek zorundayız. Ankara İslamcılarının kavgacı, derin ve inatçı aydından çok korkmasını bizim güçlü yanımız olarak görelim.