Çatırdayan AB ve biten Türkiye

Sağı solu kopmuş, narkozlu veya narkozsuz ameliyatlarla organları alınmış bir demokrasi olmaktan şikayet ediyor metropol teknokratı.

Metropol teknokratı?

Batı’dan söz ediyoruz: Refah şovenizmine “demokrasi hayaletiyle” vitamin taşıyan ve piyasa dediğimiz barbarlığı kutsayan bu “toplam” başka nasıl adlandırılabilir ki? Aydın mı diyeceğiz? Diyemeyiz: Ekim Devrimi’nden bir asır sonra, aydını “bilgi üreten ve taşıyan insan” diye tanımlayamayacaksak, aydın ile piyasanın birbirini dışlayan, birbirinin yaşamına kastetmiş iki düşman pratik olduğunu ileri sürüyorsak eğer, bu egemen sürüye ancak teknokrat diyebiliriz.

Batı’nın piyasa maymunu bilgi tüccarları (“teknokratsia”), kutsal dininin elden gittiğine tanık oluyor ve bir şey yapamamaktan yakınıyor. Demokrasi yine çöküyor.

Sonuçta Batı demokrasisi, Weimar Cumhuriyeti’nden beri, önce Hitler’le Hıristiyan âleminde yeni bir piyasa barbarlığına, şimdilerde de İslam dünyasında mezhepçi tüccar mafya ekonomisine kapıları ardına açmadı mı? Misal: Batı’nın ürünü Kosova “özyönetimi” ile Hitler rejimi arasında, kan dökümü dışında, küçük ölçekli bir izdüşüm ilişkisi yoksa, ne var? Hadi bir de bizden: Şu Nuray Mert türü (aslında da “Belge’li Birikim Gericiliği” ve sola sızmış tetikçileri), İslamcı barbarların, 1923’ü ezip geçen Erdoğan rejiminin demokratizmini öve öve göklere çıkarmayı Tony Blair-Gerhard Schröder bayağılığından kopya etmedi mi?

Başka bir yerdeyiz.

Düşman bir yerdeyiz.

Karşı cephelerdeyiz. Hiç utanmayalım: Biz buradayız, onlar orada. Karşı “hendekler”deyiz.

Bilgiyi piyasanın hizmetine sokmak için üreten ve dağıtan teknokrat, bugünlerde  bir dünya savaşından geçtiğimizi görüyor, bundan çok şikayetçi. SSCB yıkılırken Gorbiler ve uzantıları, Yugoslavya yıkılırken her türden demokrat, Batı demokratlarının alkışları arasında ülkelerinin çöküşünü hazırladılar. Şimdi, kimilerince 3. Dünya Savaşı koşullarında, metropollerin de bir yönetememe krizini girdiği gözleniyor.  AB sallanıyor. Almanya, Macaristan’da Başbakan Viktor Orban ve Polonya’da da hükümet eden PiS’in Başkanı Jaroslaw Kaczynski’ye falan söz geçiremiyor. Bu açık sağcı merkezkaç kuvvetlerin Berlin’in tüm otoritesini sarstığına tanık oluyoruz. Kuzey Avrupa sınırlarını kapatıyor. Ukrayna’daki içsavaşın Doğu Avrupa’ya doğru ışınlarını yaydığı, metropol obezliğinin Berlin güdümündeki Brüksel’in kalp krizine neden olacağı görülüyor. AB demokrasisi resmen tekliyor.

Tarihin en büyük birikimine sahne olmuş Avrupa’da işler yürümüyor. Daha doğrusu, bir tek Almanya ihracat rekorları kırmayı sürdürüyor. Berlin’in 2015’te en az 1.2 trilyon avroluk bir ihracat gelirine sahip olacağı şimdiden belirlendi. Ama oligarşinin bu birikimi, gelir dağılımındaki korkunç adaletsizlik, Almanya içinde daha önce pek rastlanmamış bir sağ muhalefeti de tetikliyor. Oligarşik sermaye birikimi, eğer varsa öyle bir şey, ki bu adaletsizliğe böyle isimler bulmak hiç öyle abesle iştigal falan değildir, mevcut demokrasinin temellerini sarsıyor. AB’nin altını oyuyor.

Bize bakalım...

Dışarıda Üçüncü Dünya Savaşı, içeride onun bir yansıması ve tamamlayıcısı olarak içsavaş... Türkiye’ye başka bir çıkmaz yakışmıyor: Savaş içinde savaş. Siperler hendektir artık ve bunların yakın bir gelecekte İstanbul, Ankara. İzmir, Adana, Mersin gibi metropollerde de ortaya çıkacağı Batı medyasında şimdiden yazılıyor. Malum, 100 yıl önce devletler birbiriyle savaşırdı, artık etnik-dinci mafya grupları, devlet içinde devletçikler, mezhepler, etnisiteler silahlı çatışmayla günlük işlerini çözeceklerine inanıyorlar. Bu tam bir paralizasyon. “Parçacıklar siyaseti” yerleşiyor...  

Peki, mevcut siyaset sınıfından, parlamento içi ve parlamento dışı, hendek içine ve hendek dışına oynayan bu çürümüş topluluklardan, altkültür kimlikleri dağıtmayı  siyaset sanan/sayan/satan kadrolardan, Türkiye için bir ferahlık bekleyen var mı? Varsa, kolay gelsin, daha çok beklerler. Çürümenin ortakları CHP ve HDP üstyönetimlerinden bir iş çıkacağını sananlar, daha çok bekler...

Sadece, “Anladık, sosyalist bir hükümet kuracağız, yoksa savaş içindeki bu savaşta hep birlikte çöküp gideriz ve çocuklarımıza bu korkunç enkazın altında Türkiye’den Avrupa’ya kaçmaya çalışan mülteci çocuklarının kaderine ortaklık dışında bir yaşam yörüngesi bırakamayız!” diyebiliyoruz.

Eğer içeride ve dışarıda savaş varsa, iç politikada iktidar kadroları açık barbarlığı, yolsuzluğu, hırsızlığı, irrasyonal saldırganlığı ve derinleşen dinci bataklığa rağmen kitle desteğini sürdürüyor, ülke uçurumda debeleniyorsa, büyük paralizasyona giderken, önce makbul muhaliflerin parçalanması kaçınılmazdır. AKP, MHP TSK (AsParti)... Bunlar açık iktidar ortakları...

Türkiye’nin asıl felaketi, halkın muhalif diye kabullendiği iki sosyal demokrat gericiliğin kadrolarında: CHP ve HDP yönetimlerinin art arda parçalanmalar yaşaması kimseyi şaşırtmayacaktır ve galiba bu, yakın geleceğe dair yegane olumlu işarettir. Mafyada dükkan içinde dükkan kavgaları bitmez zaten; bunun şimdilerde hızlanması, tabandaki taleplerin yukarıdaki mafyatik ilişkileri zorlamasında aranmalıdır.

Elbette şu var: Mafya demokrasisi ya da emperyalist demokrasinin Türkiye versiyonları ile halkın kendi kendisini örgütlü bir biçimde yönetimi demek olan sosyalist yönetim biçimi taban tabana zıttır. Zaten sorulması gereken de, siyaset mafyalarındaki böyle dükkan kavgalarının, ayrılıkların, parçalanmaların köşe kapmacılığın, artık bir anlamı olup olmadığı... Mesut Odman Hocamızın formülasyonuyla, sosyalizm için “antidemokrasi”, yani tekelci kapitalizmin oligarşik sistemine ve dinine karşı programlı bir reddiye yoksa, umut da yok.  

Hem işçi sınıfı içinde güç olabilen hem de düşünsel arenada teknokratları “sarmısak görmüş vampirlere” dönüştürecek güçte/yaygınlıkta bir aydın hareketinin, yani sosyalizmin şansı var: Bunlar oligarşinin teknokratsia’sını işlevsizleştirmelidir. Böyle bir alandaki sosyalizm çağrısı, bu coğrafyaya nefes aldırabilir.

Yoksa zaten çoktan Yugoslavya, Libya, Mısır, Irak, Suriye yolunda ilerliyoruz. O eğik düzlemdeyiz. Değilsek eğer, bu kadar bekledikten sonra, Almanca konuşulan dünyanın en önemli haber sitesine sahip Der Spiegel, neden dün açıkça ve manşetten Avrupa’nın kapısının önünde bir savaş yaşandığını ve Türkiye’nin Kürtlere saldırdığını yazdı? (“Türkei gegen Kurden / Der Krieg vor Europas Haustür”)

Kimse kendisini aldatmasın. Bu Türkiye bitti herkesin gözünde. Sadece “Sosyalizm mümkün ve günceldir!” diyen komünistlerin elinde bir barış ve ortaklık projesi var; gerisi yalan, dolan...