Bir kötüyü bir başka kötüyle...

Bunlarda kafa mı kaldı? Hâlâ yeni koşullarda kendilerine bir işlev vehmedebilen bazı liberallerden söz ediyoruz. Kapitalizmin her pisliğinde mutlaka bir boncuk bulmayı beceren “demokratların” hırsından... Maalesef solu da felç edebilmiş bir zihniyetten... 

İşte öyle: Pentagon’daki bazı generallerin Suriye’de cumartesi sabahı Rus hedeflerinin de bombalanmasını isteyen Trump’ın bir çılgınlık yapmasını engellediği artık açıkça yazılıyor. Bunların demokrasi kahramanları olarak kutsanması yakındır. Suriye’de uluslararası hukuku, tıpkı Tayyibist şiddetin 1923’ün bütün kurumlarını parçalaması gibi, bir kez daha geçersiz ilan eden Washington, bombardımanın hedefleri konusunda Moskova’yı bu generaller sayesinde bilgilendirmiş ve söylentilere göre bir dünya savaşı çıkması engellenebilmiştir. Üçüncü Dünya Savaşı’nın eşiğinden dönmüşüz. Öyle deniyor ve bu bilgiler yalanlanır gibi değil. 

Yeni barış güvercinleri herkese kutlu olsun!

Bu yeni barış güvercinlerinin Türkiye’deki Ergenekon operasyonlarını andırır komplolara konu olmaları da kimseyi şaşırtmayacaktır. Tabii tersi de mümkündür. Güvercinler şahinleri tepeleyebilir. Sistemin çivisi çıktı çünkü. Şu “sosyalizmden arta kalan dünyada” her an her şey beklenebilir. 

Kuşkusuz emperyalist kapitalizmin böyle çelişkilerle yürüyen bir canavarlık olduğunu unutanlar, kendilerine yeni kahramanlar aramaktan bıkmayacaktır. Bu taramalar ve sistem içinde kurtarıcı bulmalar, daha epey bir devam eder. Böyle güvercinleri iyi tanıyor oysa insanlık uzun bir süredir. 

Sonuçta gelip o noktaya dayanıyoruz: Enstrüman olmayınca, “hafıza-i beşer her zaman nisyan ile malûldür”. Onun içindir ki arkadaşlarımız, burada hep, her şeyin başının örgütlenme ve halkı sürekli bilgilendirip haklarını korumaya hazır tutma olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Aydınlanmış işçi sınıfı dışında bir “zinde güç” aramanın abesle iştigal olduğunu... Bu işlerin sosyalizmsiz olamayacağını...

Dolayısıyla sızan bilgiler tek başına hiçbir anlam taşımıyor. O bilgileri kullanacak insanlar yetiştirmek ve aşkın kurumsal hedefler koymak gerek. Yoksa, sistem içindeki en olmadık insanlara, en olmadık kurumlara dua ve biat edenlerin, hem de bunu barış, özgürlük ve demokrasi adına yapanların sayısı eksilmez. Avrupa’da Obama şiddetini engellemek için Trump’a destek veren, uzun yıllar solun içinde makul sesler olarak temayüz etmiş, yani “liberal sol” yaftasına sığmayan insanlar bile çıktı. Sistemin bir kötüsünü bir başka kötüsüyle etkisizleştirebileceğini sananlardı... Herhalde yanıldıklarını anlamışlardır veya yeni arayışlar içine girmişlerdir. 

Durum karışık bir hal alıyor. Almanya’da da durum karışık. Donald Trump’ı mecburen destekleyen Angela Merkel’den bayağı sıkıntılı ve resmen komik bir destek çıktı çıka çıka... Hanımefendi Suriye’deki operasyona katılmayacaklarını, ama bombardımanın gerekli olduğunu, hatta orantılı güç kullanıldığını falan söyledi. Bu hengâmeden nasıl çıkacaklarını bilemedikleri anlaşılıyor. Dünya emperyalist sistemi içindeki Rus ve Çin odaklarının büyümesine engel olamıyorlar. ABD öncülüğündeki Batı, gerçekten de Suriye’de güçsüzlüğünü ve çaresizliğini sergilemekten başka bir şey yapamadı. 

Bir dünya bitti, fakat yenisi de kurulamıyor. Tıpkı Tayyibistan'daki gibi: İslamcı Ankara belki 1923’ün bütün kurumlarını yerle bir etti, temsili demokrasi, parlamenter sistem vs. tarihe karıştı, ama yıktığının yerine yenisini koyamadı.

En korkunç zamanlar, böyle zamanlardır.

Dünya bir büyük çatışmanın içinde, ancak Anadolu da bir büyük çatışmanın içinde ve her şey her an denetimden çıkabilir. Yönetenler yönetemez oluyor çünkü.  

Birçok açıdan gerçekten de bir dünya savaşının içinden geçiyoruz. Ülkeler ortadan kaldırılıyor, bombalanıyor... Halkların kuşkusu çok büyük. Ama o halklar, sol liberalizmin kilit rolü oynadığı bir büyük operasyon (1989) sonucu sosyalizmsizleştirilmiş bir dünyada tamamen nötralize edilmiş durumdalar. Misal: Üç saldırganın (ABD, İngiltere, Fransa) halkları, büyük çoğunlukla, hatta yüzde 80’lerde falan böyle uluslararası hukuku ayaklar altına alan bombardımanlara karşı. Ama o halkları yönetenler bu ruh halini, demokrat oldukları için herhalde, rahatça çiğneyebiliyorlar. Parlamenter sistem, sosyalizm yıkılır yıkılmaz gerçek yüzünü gösterdi ve halkların barışçı eğilimlerini “iplemeksizin”, onların bu eğilimlerine karşı savaş politikaları uygulayabileceğini kanıtladı. Bunu daha önce Clinton, Blair, hatta Gerhard Schröder ve Joschka Fischer gibi “liberal sol” aktörler üzerinden Yugoslavya’da 1999’da başlatmıştı, şimdi o kapıdan Bush’ları bile aratan Trump’lar, yani beterin beteri, geçiyor... 

Sosyalizm yıkıldı, ama ardından da demokrasi oyunu, temsili demokrasi ve parlamenter sistem parça parça oldu. Olmadı mı? Avrupa’da seçimle gelen yeni ve “terbiyeli” faşizmler art arda iktidar olmuyor mu? Viyana, Budapeşte, Varşova... Kemal Okuyan, sistem içinde çare arayanların emekçi halklara çok daha büyük baskı rejimleri hediye edeceklerini hatırlatırken, haksız mıdır? 
Özellikle emperyalist metropollerdeki kapitalizm kendisini “sol görünen” araçlarla korudu, yani bunları sosyalizme karşı ve sosyalizan parçalar halinde demokrasi, insan hakları ve özgürlük diye örgütledi. Sol liberalizmin anahtar rolü oynadığı bir saldırıda, sosyalizmin bir itibarsızlık olarak  Avrupa’dan silindiğine tanık olduk. Çeyrek yüzyıl sonra kirden göz gözü görmüyor, nefes alamayacak haldeyiz ve her şey daha kötüye gidiyor; kir yoğunlaşıyor. 

Angela Merkel ve Berlin’deki siyaset sınıfının, bu arada Alman iş dünyasının bu olup bitenler karşısında farklı tutum almaya çalışması, dünya sisteminin büyük ve kaotik çatışmaların eşiğinde olduğunun bir başka işaretidir. Washington, diğer iki çaresiz (Londra ve Paris) eşliğinde, Suriye’de yetersizliğini, yani artık bir dünya lideri falan olmadığını ilan etmiş oldu. 
Türkiye’nin göbeğinden bağımlı olduğu Almanya Avrupası, masaya yeni kartlar sürmek zorunda. 

Sosyalizmin silindiği bir iklimde, o iklimin yaratıcılarından ve yürütücülerinden çare beklemek, olmayacak duaya amin demektir. Filler tepişecek, acısını emekçi halklar çekecektir; yeryüzü sosyalizmin yüzü oluncaya dek böyle bu... 

İyi de, bizim o günleri dua ederek bekleyeceğimizi kim söyledi? “Ne Yapmalıcılar” çare üretecek. Sadece onların bir kalıcı çare üretme şansı var...