Badem gözlü liberal sol

Bizde söz mü yok? “Kör ölür, badem gözlü olur” bunlardan biri. Bu, özellikle sosyalist siyasette çok etkili bir sözdür. Faşizmin, sermayeye en önemli hizmeti de diyebiliriz.

Nasıl mı?

Faşizm, sosyalist siyaseti kaba araçlarla yerle bir etmek için sahnelenmez sadece. Baskı altına aldıklarından işe yarar olanları sol siyasette hak etmedikleri bir yere de iter. Yol açar. Böylece yeni bir sermaye rejimine toplumsal rıza üreten katma değerin de sahibi olur ki, asıl önemlisi odur. Egemen sınıflar, böyle virüslerle eğer sosyalizmin kurulmasını engelleyemezlerse, kurulan sosyalizmlerin 70 yıl, 40 yıl sonra falan kapitalist restorasyonla yerle bir edilmesini sağlayabilirler. Aynı virüslerle...

Faşizmin bu yüzü, baskıcı kaba yüzünden çok daha önemlidir.

Kendinizi sadece kaba saldırılara hazırlarsanız, faşizmin gözümüze kahraman diye soktuğu asıl sermaye militanlarını başınıza çıkarırsınız. Antifaşizm adına hem de: Oysa bunların hepsi birer Gorbi’dir ve sizi asıl yerle bir edecek olanlar onlardır...

Bugüne bakalım: Tüccar imamlar faşizmi, bir gazeteye her nasılsa el koymuş üç-beş liberal Gorbi’yi tutuklayınca, bunları başımıza solcu/devrimci falan diye çıkarmayalım. Faşizmin tırpanı altında kalmış, sosyalizme karşı en az tüccar imamlar kadar kahramanca savaşan liboşlardır bunlar. Bunlara “gerçek gazeteci” veya “gerçek gazete” türünden olmadık ifadelerle övgüler yağdıran bazı solculara, fren uyarısında bulunmak iyi olur. Neyse... Faşizmin dayağına her maruz kalan medya elemanından “gerçek gazeteci” veya “gerçek gazete” falan çıkarmaya çalışmayalım. Öyle bir kapasiteleri yoktur. Görmedik. Elbette haksızlığa uğramalarına göz yumacak değiliz, ama bu oyunbazları pohpohlamanın da gereği yok. Onların hesapları başkadır...

Faşizmin asıl büyük hizmeti buradadır, dedik. Bizdekilere de değiniriz, ama şimdilik komşudaki son rezaleti hatırlatmış olalım. Syriza ve onun “kravatsız aslanı” Çipras’ını neredeyse içimizde yaşadık. Anlatamadık: Blair- Schröder-Hollande çizgisinin bu devamcıları, sosyalizmin mümkün olduğunu ileri süren siyasetleri itibarsızlaştırmak için faşizmin böyle dayaklı desteklerini de alır.

Bu zokayı yutmayalım. İslamcı faşizmin barbarlıklarına bakıp “mağdurlarından” solcu falan çıkarmayalım.

Daha açık mı olsun istiyorsunuz?

Peki, hiç saklamadan, lafı evelemeyip gevelemeden ve bir sıralama yaparak söyleyelim: Erdoğan rejimi Avrupa’da artık açıkça faşizm olarak damgalanıyor. Bu İslamcı faşizmin baskılarıyla Türkiye’nin bir paralizasyon sürecine girdiğini Avrupa sermayesi nasıl görmezlikten gelebilir? Görüyorlar. Ama bu tüccar imamları öncelikle Avrupa solu ve sağı, daha doğrusu Avrupa sermayesi iktidar yaptı; biliyoruz.  Şimdi Avrupa siyasetini de mi aklayacağız ana akım medyada bile “despot Erdoğan” başlıkları atılıyor diye?

Avrupa, en az ABD kadar, Türk islamofaşizminin de sahibidir.  Felaketimizin destekçisidir. Kendisini aklayamaz... Ama...

Ama ondan çok daha önemlisi var: İslamofaşizmin darbelerinden nedense nasibini alıp, şu sıralarda cezaevine atılanlar bir sorundur. Bu faşist baskıyı reddetmeliyiz. Kürt siyasetini bir yana bırakalım. Tarihsel bir haklılıkları var, kabul, ama en büyük bir büyük hataları Türkiyeli ve Türkiyeci devrimci hareketi de düşman saymalarıdır. Biz medyada kalalım. 

Gördüğümüzü söylüyoruz: Akın Atalay ve Can Dündar’ın, şu sıralarda Avrupa’dan “demokratik basın ve siyaset muhalefeti” çıkarmaya çalışmaları manidardır, “doğru yerdeler”, ama biz bunları ciddiye mi alacağız, daha doğrusu soldan mı sayacağız? Sermaye bunların içinden bize Çipras karikatürleri dayatacak.

AKP rejimi 15 Temmuz darbe girişimini kendi darbesi için kullandı, Gorbiler de benzer bir hesap içindedir: Bu yoldan hedeflerine ulaşacaklarını sanıyorlar.

Türkiye solundan artık kazınmış durumdaki Perinçek cemaatini bizim gibilere karşı bahane göstermeye çalışacaklarını biliyoruz. Türkiye solunda artık Perinçek cemaati diye bir şey hiç yok ve bu Gorbilere, hele hele İlhan Selçuk’un Cumhuriyet’i adına baskı görüyorlarsa, destek vermemiz demek, onları solcu görmemiz anlamına gelmez. Bunlardan devrimcilere yar olmaz. Tüccar imamlar faşizminin dayağına maruz kaldılar diye, Türk sermayesinin Türkiye’deki sosyalizmi itibarsızlaştırma operasyonlarında kendilerinin sol muhalefet etiketiyle sahneye sürülmelerine de göz yumamayız. Faşizm her zaman haksızdır.

Çöküş sürecinde yaşananlar, mesela SSCB ve TC deneyimleri ortada.

SSCB ve Türkiye’deki aydınlanmacı cumhuriyeti kimlerin, hangi yetiştirme kadroların bitirdiği biliniyor. Antikomünizm, liberal pelerinler altında etnik ve dinsel radikalizmi besleyerek bu ülkeleri sıfırladı.

Nereye gideceğini bilemeyeceğimiz, ama doğrusu pek bir umut da vermeyen Mustafa Balbay, bir televizyon kanalında, kapalı ifadelerle, Akın Atalay ve Can Dündar’ı memlekette hesap vermeye davet etti. Kendisinin 5 yıl o hesabı içeride verdiğini hatırlattı. İlhan Selçuk’un kendi yetiştirdikleri, bizim SSCB’den ve kemalist siyaset sınıfından iyi tanıdığımız gibi, içinden çıktıkları bünyeyi yerle bir ettiler. Bakalım Balbay, bu eski yol arkadaşlarıyla nasıl bir hesaplaşmayı tercih edecek? Türkiye’nin devrimcilerine kimin ne önereceğini veya köşe bucak nasıl kaçacağını yakında görürüz.

Tekrar olsun: İslamofaşizmin her mağdur ettiğini, başımıza devrimci ve direnişçi diye çıkarmayalım.

İlhan Selçuk Cumhuriyet’ine bir dönem (60’ların sonu 70’lerin hemen başı) egemen devrimci-demokrat çizgiyi canlandırmak için değil, el konulan gazeteyi Kılıçdaroğlu-Baykal zihniyetlerinin hoparlörü yapmak isteyenlerle, o gazeteyi yıllarca sırtında taşımış Türkiye ilericiliğine küfrederek su başlarını ele geçirmeyi başaran liberalleri, baş başa bırakabiliriz.  Bize ve devrime sıcak bakan samimiyetlere ise herhalde kapılarımızı açık tutarız. 

Bu ülkede artık sadece sosyalizm mümkündür. Sosyalizm olmayacaksa, bu ülke de olmayacaktır. Bu saptamadan korkanlarla, yollarımız nasıl örtüşebilir? 

Solun çok cepheli operasyonlarla bir tasfiye sürecinde olduğu açık... Mesele çok başka. Türkiye artık Yugoslavya-Irak-Libya-Suriye arası bir cehenneme giriş yaptı.

Büyük Ekim Devrimi’nden 99 yıl sonra, çok ilginç bir duraktayız.